Albert Camus'nün ve Karl jaspers'in, meşhur metinlerinde, intihara dair yazdıklarına göndermede bulunmak isterim. Albert Camus'nün konuyla ilgili çarpıcı değerlendirmeleri şunlardır:
"Gerçekten de ciddi olan bir tek felsefi sorun bulunmaktadır:
O da intihardır. Hayatın yaşanmaya değer olup olmadığı hakkında
yargıda bulunmak, felsefenin en temel sorusunu yanıtlamak
demektir."
Camus şöyle devam eder:
"İnsanın kendini öldürmesi,
bir anlamda ve tıpkı melodramda olduğu gibi, itiraf etmek demektir:
Kişinin, hayatın kendisini aştığını ya da hayatı anlamadığını
itiraf etmesidir."
Bunlar, insani açıdan taşıdıkları radikal ve simgesel anlamları yitirmemiş olan ve acıklı intihar olayıyla, intiharın bilinmezlikleri ve giziyle karşılaştığımızda her birimizde yeniden
filizlenen değerlendirmelerdir.
Karl Jaspers'in felsefi deneyimlerinden de ziyade, olağanüstü psikopatolojik deneyimlerinden kaynaklanan düşünümleri, ölüme dair istemli arayışın varoluşsal temellerini görür gibi olmamızı
sağlamaktadır.
"İntihar dramında doğrudan doğruya rol almış kişi, bir şekilde
insaniyet becerisi kazanmışsa ve ruhun meselelerini açıkça anlamaya
biraz meyilliyse, bir şeyi kabul etmenin gerektiğini düşünecektir:
O da bu tür bir olayı açıklayacak tek bir neden olamayacağıdır.
En nihayetinde intihar daima bir sır olarak kalacaktır."
Ardından da daha da kati bir netlikle şöyle demektedir:
"Görünen o ki, en kolay ve rahat yol, bunu, akıl hastalığı varsayımına dayandırmaktır.
Zira intihar eden her kişiyi akıl hastası şeklinde tanımlayacak
kadar ileri gidilmiştir. Böylelikle intiharın nedeniyle ilgili sorun
sona erdirilmiştir. İntihar sorunu çabucak çözülüp normal dünyanın
dışına atılıverilmiştir. Ancak hal aslen böyle değildir."
KAPSAM
Psikopatolojik bir yaşam biçiminden doğan insani bir deneyim mahiyetindeki intihar ve bu mahiyette olmayan intihar, Karl Jaspers'in dediği gibi, her halükarda nüfuz edilmez bir sır damgası taşır:
İntihar arayışında bulunmuş, ardından da istemli ölümü gerçekleştirmiş kişinin içselliğinin uçurumlarına yanaşıldığı ölçüde, bu sırrı bir nebze aydınlatmak mümkündür.
Bu içeriksel ufuktan hareketle, Cesare Pavese'nin mektup, günce ve şiirlerine atıfta bulunarak, yaşadığı deneyimlerde, kaygı ve önsezilerinde intihar fikirlerinin (intihar ile ilgili hayallerinin ve
buna eşlik eden itkilerinin) ne şekilde biçimlendiğine eğilmek isterim. Bu amaçla, fırtınalı ergenlik döneminden başlayarak, içeriksel ifadeleri dönüşümlü süreçler sergilemekle birlikte, duygulanımsal
kökenleri bakımından aslen süreklilik arzederek yayılım gösteren intihar fikirlerinin tamamen somutlaştığı yetişkinlik dönemine dek uzanacağız.
Kronik (diya-kronik) intihar durumu ifadesinden, ergenlikten başlayarak intiharın gerçekleştirildiği zamana dek uzanan istemli ölüm özlemini anlayabiliriz. Söz konusu olan, daha ergenlikten
beri intiharın büyülü ve kontrolsüz albenisine kapılmış ve içsel hayatlarının fırtınalı girdaplarına ve eli kulağında yıkımına inmiş kaderlerdir. (Bu; sadece Cesare Pavese, Karoline von Günderrode
ve Heinrich von Kleist için değil, Paul Celan, Gerard Nerval, Antonia Pozzi ve Georg Trakl için de geçerlidir.) İntihar, gerçekleştirilmiş intihar kadar denenmiş ama başarısızlığa uğramış
intihar da, karşımıza, her defasında, sırlı ve elden kaçıcı şifreleriyle çıkar: Bu şifreler; hiçbir zaman ya da hemen hemen hiçbir zaman, insani eylemlerin, özellikle de nihai ve geri dönüşsüz meydan okumaların mührünü taşıyan insani eylemlerin: İstemli ölümün elle tutulmaz girdaplarının öznelliğine, içselliğine ve dile gelmezliğine yabancı kalan geometrik istatistiksel şemaların tektipleşmiş ve birimselleşmiş haliyle çözülmez. Öte yandan, sonu olmayan bir arayış
içinde, kadın ve erkek hastaların içselliğinin gizli anlamlarını çözmekle ilgilenen hermeneutik psikiyatrinin, psikanalitik (Freudcu ve Jungcu) ve fenomenolojik psikiyatrinin varoluş nedenlerini
belirleyen bilişsel patikalar da bunlardır.
Elbette ki, kronik intihar durumunun klinik ve psikopatolojik kategorisi tek yönlü değildir: Bu durumun kökenleri, zaman zaman, belki de Antonia Pozzi'de olduğu gibi, elden kaçıcı ve dur
durak bilmez gelgitleri bulunan depresif halde yatabilir. Ama bu kökenler, Margherita'da olduğu gibi, kaygı ve kendine yönelik öngörülmez saldırganlık kasırgaları içeren psikotik dissosiyasyonun
dalgalı sularında da yatabilir. Ancak bu kökenler, Pavese'de olduğu gibi, her halükarda psikotik bir yön taşımayan, sorunlu ve karmaşık kişiliklerde de yatabilir.
Her kronik intihar durumunun, bu duruma dahil edilebilecek her klinik gerçekliğin ortak noktası, önceden de demiş olduğum üzere, zamanda süreklilik gösteren öz yıkım meylidir. Bu meyil,
ergenlikten (ortak kaynakları olan ergenlikten) başlar ve intihar eylemi halini alacağı gençliğe ya da yetişkinlik dönemine dek dur durak demeden, tedavilere, uygun farmakolojik ve psikolojik tedavilere
bile direnir ve duygulanımsal hayattaki manidar olayların ışığında dahi dönüşüme uğramayarak yayılır.