Ne mutlu sana, gözyaşların yaşamının
kaynağı. Sarıp sarmaladı bizi
kanatlarıyla bezginlik; beşikten mezara
başımızın ucundan ayrılmadı hiçlik...
Nedir ki yaşamı ölümlülerin, bir
oyundan başka... yoksa gerçek daha mı az
aldatıcıdır sence yalandan?
Belki de acı, ıstırap ve
mutsuzluğumuz tanrılar için
boş zamanlarında iyi bir eğlence.
Kanat çırpsın etrafımda açgözlü kara akbaba;
yem olsun adsız cesedim vahşi hayvanlara; dövsün
bulutlar, dağılsın parçaları sağa sola yağmurda,
silinsim adım, sanım yeryüzünden rüzgarla.
...giz dolu her şey; ıstırabımızın
dışında. Ağlamak için doğduk,
bir üvey evlat gibi; nedeni tanrıların
aklında gizli. Ey arzuları, umutları
ilk gençlik yılarının!
Ne ki, dış görünüşe, güzellere, sonsuz
bir iktidar verdi Babamız, insanlar arasında;
ister yiğit olsun, ister usta, liriyle, türküsüyle;
parıldamıyor erdem çirkin bedende.
Neye yarar
dersiniz bu yaşamımız? Boşa kürek çekmiyor muyuz?
Yaşam o zaman güzeldir ancak, tehlikeler içinde;
insan unutur kendini;
kulak vermediğinde akışına zamanın
ayrımında olmaz sıkıcı, bunaltıcı
saatlerini boşa geçirdiğinin.
Daha da güzeldir yaşam, bir tek o zaman,
ölümün eşiğine kadar gidip, geri dönüldüğünde.
Ey aşk, ben bu dünyaya ağlamak için
gelmişim; yoktu senden haberim, sen beni
ilk kez sınadığında ben on sekizindeydim.
Hoşlanıyordum duygusallığımdan, derin
bir konuşmaya dalıp gitmekten yüreğimle
ve acılarımın bekçiliğini yapmaktan.
Doya doya yaşamamış olmaktan
duyduğum pişmanlık sıkıntı verir ruhuma,
dönüştürür geçmişteki zevkleri acıya.
Kaçmış fırsatlardan ötürür sıkışıyordu
göğsüm; ne ki utanç geçiremiyordu
keskin dişlerini yüreğime.
Coşkusu yoktur ölümün
alırken canını genç insanın;
ne kötü bir yazgıdır yazgısı gömütte
son bulan umudun. Bilmesi boşunadır, doğanın,
kendisinden sakladığı gerçeği, yaşam
deneyimi olmayan insanın ve oturmamış
bilgileri üstüne bir ıstırap çöker kapkaranlık
Kalmaz çünkü kimse yanında
uzun süre dost olarak, dünya nimetlerini
küçümseyen insanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder