MUTLULUK

Giacomo Leopardi'nin Zibaldone'de umuda ilişkin yaptığı muhteşem değerlendirmelere
atıfta bulunmadan edemem.


"Düşünce ve öz sevgisinin, kendi iyiliğini isteme gibi, umudun da hayat duygusuna, bir diğer deyişle hayata öylesine içkin bulunan ve hayattan öylesine koparılamaz bir tutku, bir varoluş biçimi olduğu belki az, belki hiç, belki de yetersiz derecede fark edilen bir şeydir. Uyku hali vs gibi hayatın hissedilmediği durumlar haricinde, "Yaşıyorum, öyleyse umut ediyorum" çıkarımı çok doğrudur... (...) Öz sevgisi olmayan insan gibi, umudu olmayan insan da kesinlikle yaşayamaz.”

Giacomo Leopardi, fikrinin gölgeli ışıklarında, mutsuzluğun herkes için kaçınılmaz bir kader olduğunu söylemiştir. Onun sözleri, Nietzsche'nin ateşli ve kökten kararlılığıyla olmasa da, mutluluğa ihtimal tanımamaya sevk eder; bu görüşün belirtildiği Zibaldone'den şu kısmı alıntılamak isterim:

"Yaşamı her halükârda ve tüm uzantısıyla arzulamak, özetle, mutsuzluğu arzulamaktan başka bir şey değildir; yaşamayı arzulamak, mutsuz olmayı arzulamak demektir."

Çarpıcı bir kısalıkta, keskin bıçak gibi bu değerlendirme, hayatta mutluluğa ulaşmaya dair her olası yanılsamayı kesivermektedir. Mutluluk, ancak, kendi küllerinden asla doğmayan bir Anka kuşu ya da gerçekle hiçbir ilintisi olmayan hayalperest bir deneyimdir. Bu değerlendirmenin yakıcı yoğunluğunda, yaşama arzusu ve mutsuz olma arzusu arasındaki yıpratıcı denkliğe yeniden rastlarız.

Mutluluğu arzulamaya ve ona ulaşmanın imkânsızlığına dair leitmotiv; anlamları hiç tükenmeyecek olan Zibaldone eserinin daha başka simgesel kesitlerinde de karşımıza çıkmaktadır. Canlı, mutluluğu asla elde edemez çünkü başka yerde de izah edildiği üzere, mutluluğun sonsuz olmasını ister, bunu diler; bu da, fiilen gerçekleşemeyecektir. Dolayısıyla canlı, arzu nesnesine hiçbir zaman sahip olmaz ve olamaz. Arzuladığı sürece de mecburen hep mutsuz olur; onu mutsuz eden, başka her nevi
mutsuzluğu bir yana bırakalım, bu boş arzunun kendisidir de; çünkü gerçekleşmemiş bir arzu, acı veren bir şeydir, dolayısıyla mutsuzluk haline sebebiyet verir. Ve ne kadar tutkuyla istenirse, o kadar mutsuz olunur.

Mutluluk sonsuzdur ve onu arzulamak insanı mutsuz eder; o halde, acıya neden olan bu kısırdöngünün kırılması için ne yapılabilir, neyin hayali kurulabilir? Ancak içimizdeki mutluluk arzusu kurursa, biraz daha az mutsuz bir hayata sahip olmamız mümkün olacaktır; bununla ilgili olarak Leopardi bir kez daha şunları söylemektedir.

"İnsan mutluluğu arzularsa, mutlu olamaz: Mutluluğu ne kadar az arzularsa, o kadar az mutsuz olacaktır; hiçbir şey arzulamazsa, mutsuz değil demektir. Dolayısıyla insan ve canlı, mutluluk düşüncesine odaklanmadığı, başka yerde söylemiş olduğum üzere eyleme ve iç ve dış meşgalelere kapıldığı ölçüde daha az mutsuz olacaktır."

Ancak her nevi mutluluk arzusundan vazgeçerek, mutsuz olmamamız mümkün olacaktır. Peki, gerçekten de böyleyse hayatı buna karşın yaşanır kılan nedir? İnsan, hangi umudu kalbinde canlı tutabilecektir? Bunlar Leopardi'nin görmezden gelmediği sorulardır elbet ve Zibaldone'nin daha başka yerlerinde keskin bir keder renginde yeniden ortaya çıkarlar.

"Mutlu olma ümidini yitirmiş olan kişi, başkalarının mutluluğunu düşünemez çünkü insan bunu, ancak kendi mutluluğunun nazarında arayabilir. Dolayısıyla başkasının mutsuzluğuyla da ilgilenemez."

O halde, kayıp umut ve mutluluklara yaklaşmayı, onlara yeniden sahip olmayı hayal etmek de mi mümkün değildir? Her ikisinden de daimi olarak vazgeçmekten başka yapacak bir şey
yok mudur? Peki, hayata geçici ve cılız da olsa ne gibi bir anlam verilebilecektir? Sadece umut, sahip olduğu gizin izinde yeniden doğarsa, daimi olarak yitirilmemiş bir mutluluğun eşiğini görür gibi olabiliriz; Leopardi'nin, umutsuzluğa kapılmamamıza yardımcı olan esrarlı ve muhteşem daha başka sözleri yok mudur? Umudu tutku olarak tanımlayan sözleri ve de bu sözleri vardır:

Umut, daha doğrusu bir umut kıvılcımı, bir umut damlası insanı terk etmez; insanın başından bu umuda en karşıt, en keskin felaket bile geçmiş olsa gene terk etmez.

Umudun gizli ve gizemli gücü, onu bir tutkuya dönüştüren bu baş döndürücü sözlerden daha iyi nasıl tanımlanabilir ki?


Eugenio Borgna

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder