Yunanistan Seyahati II / Albert Camus

9 Haziran 1958.

Yeniden Yunanistan'a gidiş.


10 Haziran.


Akropol. İlk defaya nazaran daha az bir duygulanma. Yalnız
değildim ve aklım fikrim bana eşlik eden kişideydi. Ve sonra beni
rahatsız eden O. ile karşılaşma. Akropol yalan söylenebilecek
bir yer değil. Rodos'a iki saat uçuş. Arkamızda beliren denizin
üstünde adalar, kayalıklar Anakaradan püskürtülmüşler Rodos'la,
rüzgarın dalga dalga mavi denize doğru eğdigi kısa başaklardan
oluşmuş buğday tarlasının ortasına iniyoruz. Şatafatlı
ve çiçekli ada. Frank mimarisinin ortasında gece gezmesi . Bana,
papazlığı bırakmadan Kilise'den ayrılma niyetini açıklayan R.P
Brückberger'le karşılaşma. Ona karşı sevgim hep canlı. Michel
G. ve Prassinos'larla tekne.


l l Haziran.


Sabah erken tekneden tek başıma ayrılıyorum ve tek başıma
tekneden yirmi dakika uzaklıktaki Rodos kumsallarına gidiyorum.
Su dupduru, ılık. Güneş günlük seyrinin başlangıcında,
yakmadan ısıtıyor. Beni, yirmi yıl önce birkaç metre ilerdeki denizin
sabah uyuşukluğu içindeki suyuna dalmak için çadırdan
uykulu uykulu çıktığım Madrague sabahlarına götüren tadına
doyulmaz anlar. Heyhat, artık yüzemiyorum. Ya da daha doğrusu
o zaman yaptığım gibi soluk alıp veremiyorum . Buna rağmen
mutlu olduğum kumsalı istemeye istemeye terk ediyorum.
Saat onda, adanın kuzey bumrnunu aşmak ve Lindos'a varmak
için Rodos'tan ayrılıyoruz.



Saat 12.30. Lindos.

Kapalı sayılabilecek doğal küçük liman. Harika koy. Dupduru
sularda bir çıpa kaybediyoruz. Koy, öncelikle köyün beyaz
evlerinin, sonra ortasında Dor sütunları görünen Ortaçağ surlarıyla
güçlendirilmiş Akropol'ün egemenliğinde. Filikayla kıyıya
varıyoruz. Deniz banyosu. Akşam üstü Akropol'e çıkıyoruz. Kocaman
bir gökyüzüyle dolu çok geniş bir alana ulaşan geniş ve
dik merdivenin tepesinde, limanın demir attığımız yanından
öteki yanındaki Aziz Paulus'un karaya çıktığı yer olan baş döndürücü
bir uçurumla dimdik inen kapalı bir koya kadar her yer
görülüyor. Kırlangıçlar bu alanın üstünde, ışıktan sarhoş, gökyüzünden
yere doğru düşey biçimde dalıp, keskin çığlıklar atıp
yükselerek dönüyorlar. Gün, sütunların, iki koyun , ufka doğru
çoğalan burunların ve karşımızdaki engin denizin üstünde son
buluyor. Bu kadar büyük bir güzelliğe ulaşma, onu dile getirmedeki
yetersizlik duygusu. Ama aynı zamanda, dünyanın kusursuz
varlığı karşısında duyulan minnet. Kente dönerken, küçük
eşekler, gecenin içindeki kayıklar. .. Gece, eşeklerin anırmaları.


12 Haziran.

Altıda, sevdiğim koyu son bir kez görmek için güverteye çıkıyorum.
Teknede kaptan dışında herkes uyuyor. Uçarı sabahta
Lindos'un kokusu , köpük kokusu, sıcağın, eşeklerin ve otların,
hayvan pisliğinin kokusu . . .


8.30 Rodos.


Yeni doğmuş kelebcklerle dolu bir boğazı geçmek için gezinti.
Kelebekler otlara, ağaçlara, mağaralara gizlenmişler biz yürüdükçe
sessiz ve kıpır kıpır bulutlar halinde önümüze çıkıyorlar.
Bunaltan sıcak. Dönüş. On beşte Türk limanı Marmaris'e hareket.
On yedide varış. Ortasında demir attığımız koy güzel, ama
iç karartıcı. Uzaktaki kasaba yoksul görünüyor Ve tüm ahalinin
yavaş yavaş iskeleye toplandığını görüyoruz. Tekneye Türk polisleri
ve gümrük memurları geliyor. Gerekli işlemleri yerine getirmek
için bitip tükenmeyen boş konuşmalar. Sonra, bizi izleyen
bir yoksul çocuk kalabalığıyla çevrelendiğimiz karaya çıkış.
Yoksulluk, sokaklardaki ve evlerdeki bakımsızlık yüreğimizi o
kadar daraltıyor ki, hiç beklemeden tekneye dönüyoruz. Akşam
yemeğinden Sonra memurlar yine geliyor. Yeniden bitip tükenmek
bilmeyen boş konuşmalar (hiçbir Batı dili konuşmuyorlar).
Pasaportları alıyorlar, vs. Pasaportları sabah altıda alacağız. Kaptan
karşı çıkıyor. . . vs. Aslında pasaportlar ertesi sabah gerek.

13 Haziran.

Saat yedide hareket. On birde Simi adasındayız. Hayranlık
uyandıran Yunan temizliği. En yoksul evler tertemiz kireçlenmiş,
süslenmiş, vs. Türklerin bu halkı o kadar uzun bir süre egemenliği
altına alması inanılmaz ve isyan ettirici bir şey. Deniz
banyosu. Ama klostrofobi şiddetleniyor. Geri kalan her şey harika.
Saat on beşte Kos'a gitmek üzere yola çıkıyoruz.

Kos. Yaşamın kolay olduğu küçük liman Müzik. Radyo hoparlerinden
çok iyi tanıdığım bir ses tonuyla Kıbrıs olayları
haykırılıyor. Pembe ışıkların altında akşam yemeği yiyoruz.




14 Haziran.

Ada. Berrak bir suyla kaplı kumsaldaki küçük tapınak. Deniz
banyosu ve Psameros'ta öğle yemeği . Küçük koyda kireçle boyanmış,
beyaz ve mavi beş ev. Küçük kızlar elbiseleriyle denize
atlayıp bize doğru yüzüyorlar.

Her gün korkunç bir güneş . . . sisle örtülü değil, hantal da değil,
parlak ve açık, tüm ateşini acımasızca fırlatan bir güneş . . .
Saat on sekizde Kalimnos'a doğru yol alıyoruz. Deniz, küçük
ve serin dalgalarla kaplı . . . Toparlak kafalı düzinelerce çocuk bize
eşlik ediyor. Katina. 15 Haziran, ertesi gün Katina küçük boğaza
kadar koşuyor ve uzun uzun el sallıyor. Öğle oldu, Leros'ta
denize giriyoruz. Sonra, neredeyse bütünüyle korunaklı bir koydaki
Patmos'a doğru yol alıyoruz. Akşam vakti.

16 Haziran.

Katır ve eşekle Patmos'a ve St. jean de P manastırına tırmanıyoruz.
Yukarıda iki kıstak var. Kuzeyin sert rüzgarı (meltem)
başladı. Yunanistan'daki kuzey rüzgarı da Fransa'daki kuzey
rüzgarıyla aynı gösteriyi sunuyor. Gökyüzünü fırçalıyor ve saf,
yaygın , neredeyse madeni, tertemiz bir ışık çıkartıyor. Ama yeniden
denize açılmamızı engelliyor, burada yanaşmasını beklemek
zorundayız.


17 Haziran.

Gaideros'a ulaşmak için sabah altıda meltem rüzgarı altında
hareket. Ama deniz öfkeli. UÜç saat boyunca gemiyi aşan dalgalarla
sarsıldık, teknedeki herkes hasta ya da kendinden geçmiş durumda,
  Tekne Fourni adalarına doğru yön değiştirdi. Rüzgarın
daha hafif estiği, ama yine de estiği, ıssız küçük bir koya sığındık.
Gün bekleyerek geçti. Akşama doğru rüzgar yavaş yavaş
duruldu. Ama yola çıkmak için çok geç.

18 Haziran.

Yeniden başlayan rüzgar gece şiddetle esiyor. Yola çıkmaktan
vazgeçiyoruz. Sonra hava değişmediği için ekmek, ardından su
bitiyor, saat on sekize doğru yola çıkmaya karar veriyoruz. Herkes
kaptanın yanında. Yoğun bir sigara dumanı var, ama saat
yirmiye doğru ligani'nin (eski Samos) ışıklarını görüyoruz.
Sert denizden sonra, gecenin içindeki dingin küçük limanın
rahatlığı.

19 Haziran.

Sabah yalnız başıma denize girmeye gidiyorum . Adayı gezinmek
için arabayla hareket. Denize inen tepelerin ve dağların bayırlarını
süsleyen sıra sıra gür zeytin ağaçları ve zayıf serviler sayesinde
adaların en güzellerinden biri. Denize girdikten sonra,
güney kıyısındaki küçük bir köyde öğle yemeği yiyoruz. Masa
dışarıda . Çevremizde güzel çocuklardan oluşan kalabalık oynuyor,
sonra bizi seyretmeye geliyorlar. Küçük kızlardan biri, altın
sarısı gözlü Matina, beni gönülden etkiliyor. Gideceğimiz
zaman arabanın yanına geliyor, küçük elini tutuyorum . Akşama
doğru, son depremlerde kendiliğinden yıkılan olağanüstü kalıntıları
harika bir dağ ve deniz manzarasının ortasında, denizin
karşısındaki sazların ve yulafların arasına fırlamış çarpıcı tapınak
Heraion. Buraya yakın bir kahvede bize içecek bir şeyler ikram eden
şoförlerimiz, radyoda çalan şarkı eşliğinde keyif içinde
ve bizi de keyiflendirerek hep beraber dans ediyorlar

"Parlak devlet adamı ve sefih tiran" Samos tiranı Polykrates.
Küstah, bitip tükenmeyen, sürekli başarılara, şaşkınlık uyandıran
bir zenginliğe yol açan talihinden ürküp, nazara karşı taktığı
değerli bir yüzüğü denize atar. Ama, sofrada ikram edilen bir
balık, yuttuğu bu yüzüğü ona geri verir. Heraion bitince sanatların
büyük bir yer tuttuğu görkemli bir saray kurar. Ona bir tuzak
kuran Atina generali Croites tarafından çarmıha geriterek öldürülür
(522).


20 Haziran.


Sakız Adası yolunda denizde geçen gün. Sabah pruvanın altında
bir denizkızı balığı. Kayıyor, ilerliyor, şakacı bir edayla iki
yana salınıyor, sonra derinlere dalıyor. Az sonra, kıyıya birkaç
mil kala, zakkumların kokusu rüzgarla bize ulaşıyor. Öğleden
sonra küçük bir koyda, hava kadar berrak bir suda deniz banyosu
ve güneşlenme, dingin güzel bir akşamla Chios'a varıyoruz.

21 Haziran.

Sakız Adası. Türk mahallesi. Adayı boydan boya geçiş. Moloz
taşından çok büyük evler. Kırmızı toprak. Kocaman zeytin
ağaçları . Kör eden bir güneş altında, buğdayı katırlarının nallarıyla
döven köylüler. Katliamlar yazı .  Kayalıkların çıkmazında
sona eren okaliptüs ağaçlarıyla kaplı dar vadideki cüzzam hastanesine
varıyoruz. Kahverengi ve koyu yeşil , yıkık dökük uzun
binalar dizisi. Yükselen akşamla, kahverengi kaba battaniyeli demir
yataklarına terk edilen insanlar. Verandada, 1 kadın ve 3
erkek cüzzamlı dolaşıyor. Kimilerinin parmakları yok. Kimilerinin
kocaman gözleri bulanık, sarı , gözbebeksiz, kokuşmuş iri
bir su damlası gibi. Boz renkli bol giysilerinin içinde doğal neşeleri,
sonsuz bir yoksulluk. Bir kadın, başka bir yere götürmek
için bu sefil yerden çıkarılmalarından yakınıyor. . . Akşam,
gecenin erken saatlerinde danslar ve kahkahalar.

22 Haziran.

Mitilini'ye gidiş. Koylar ve kumsallarla kesilmiş geniş oyuk.
Zeytin ağaçları neredeyse denize dek iniyor. P hasta. Doktor
(Paritis). Ayassos'a çıkış. Biraz yüzüyorum. Ada boyunca yol alıyoruz.
Akşam üstü, kıpırtısız suyun üstünde uçan yüzlerce deniz
kırlangıcı tekneye geliyor. Sigris'e varış.

(Limanlara güneş batarken varıyorduk. Kimi zaman güneş limanı
görmemizi engelliyor, sonra tepenin arkasında kayboluyordu,
  alacakaranlıkta liman beliriyordu . . . )

Sigris. Sigris'e geri dönüş. İki kapalı koy. Çıplak tepeler
Dümdüz su. akşam ışığı. Burada, dünya ve yaşam bitiyor. Ve yeniden
başlıyor.

Gece. en kısa geceyi kutlamak için yakılan şenlik ateşlerinin
aydınlattığı köyün tekneden görünüşü.

Gece hareket. Michel ve ben gece yarısı nöbeti tutuyoruz. Hilal
biçimindeki ay batıdan battıktan sonra. engin denizdeki gece.
Takımyıldızları ufka doğru iniyor. Beklenmedik adalar,
ufuktaki karanlıkta beliriyor, sabah, kat kat tepelerden oluşmuş
Skiros.

On beşte Skopelos'a hareket. Öğleden sonra Kuzey Sporad
adaları. Denizin üstünde, bir, iki, beş, on, on dört ada fışkırıyor.
Skopalos akşamı ve Skopalos'un köşeleri kireçle belirginleştirilmiş
çanları. Yaseminler, nar ağaçları , hatmi ağaçları. Dingin gece.
Sabah Skiathos ve Euboia boğazını geçiyoruz.

26 Haziran

Khalkis. Grenier'nin önsözü:  "Bir bilinç ötekinin ölümünü
ister" Ama hayır. Efendi ve köle. Hoca ve öğrenci . Tarih, nefret
üstüne olduğu kadar hayranlık üstüne de kurulmuştur:.
Bu kitaba gençlik halime benzeyen genç okurlar dilerim.
Melville'in Mardi'de (Mardi'ye Doğru Yolculuk) dile getirdiği
adadan adaya süren o takip gibi, bu da mutlak ve kutsal üstüne
derin bir düşünceyle sona eriyor.

Khalkis. Akşam, geniş ve sessiz Marathon koyu. Sular ansızın
duruluyor. Yalnızca kısa ve sert bir biçimde kırılan dalgalar ve,
dağlardaki görkemli gösterinin ve ansızın gizemli bir hal alan
koyun üstüne akşam iniyor. Güzellik sularda uyuyor.

27 Haziran.

Sabah erkenden, ağustosböcekleri çevredeki tepelerde ötmeye
başladığında, kıpırtısız, serin sularda deniz banyosu. Sonra
denize açılma ve on ikide, biraz kapalı bir gökyüzü altında topraktan
kocaman bir istiridye gibi görünen, yeşil kayalıklı ada Kea.
Ama gece, güney rüzgarı esmeye başlıyor ve ertesi gün ayın 28'inde
Kea'dan çıkamıyoruz. 29 Haziran. Kötü bir denizde sabah hareket.
Sunion. Işık. Hydra. Gece Spetsai. 30 Haziran, Poros, Egina
ve yeniden dört yıl önceki gibi Aya Marina. Bir ışık ve uzam
fırtınasının ortasındaki harika ada. Buraya yeniden gelmeli.

1 Temmuz.

Atina. Sıcak ve toz. Aptal otel . Yorgunluk. 2 Temmuz, Delphoi.
Yeniden olağanüstü ışık sahanlığına çıkış. Yanımdakileri
buraya benimle çıkmaya zorluyorum. Küçük stadda akşamın
kokusu. 3 Temmuz, Korintos'a dönüş. Patras'a kadar. Yalnız,
deniz banyosu, su . . . Patıas, toz içindeki büyük Oran, çirkin ve
canlı. 4 Temmuz, Olimpos. 5 Temmuz, Mykenai, Argos. Olimpos'un
ulu çamlarında ağustos böcekleri cırıldıyor. Vadilerin çukurlarında,
adaların yamaçlarında, eşek anırmalarının çınladığı
Yunanistan.



Yunanistan'dan döneli on gün oldu. Bedenlerin gücü ve neşesi
 Ruhun ve kalbin uykusu. Derinde, sessizliğin seyrine dalınan
güçlü ve çıplak ev, manastır uyuyor.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder