Yaşama Aşkı


İçinde dünyanın yüzünün gülümsediği bu kristali bir devinim çatlatabilirmiş gibi geliyordu bana. Bir şey bozulacak, gökteki kuş kümesi ölecek, her biri açılmış kanatlarının üzerinde ağır ağır düşecekti. Bir göz aldanmasına öylesine çok benzeyen şeyi, yalnız sessizliğimle kımıltısızlığım akla yakın kılıyordu. Oyuna katılıyordum. Aldanmadan, görünüşlere bırakıyordum kendimi. Yaldız yaldız bir güzel güneş, manastırın sarı taşlarını tatlı tatlı ısıtıyordu. Bir kadın kuyudan su çekiyordu. Bir saate, bir dakikaya, bir saniyeye kadar, belki hemen şimdi, her şey yıkılabilirdi. Gene de mucize sürüyordu. Dünya sürüp gidiyordu, utangaç, alaylı ve saygılı. Bir denge sürüyordu, kendi sonunun tüm kuşkusuyla renkliydi gene de.

Tüm yaşama aşkım buradaydı işte: belki de elimden kaçacak olana karşı sessiz bir tutku, bir alevin altında bir acılık.  Yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur.








***



Beni böyle dünyanın tersyüzüyle karşı  karşıya getiren bir ocak öğle sonu. Ama soğuk çöreklenmiş
havanın dibine. Tırnağın altında kolayca çıtırdayıp yırtılıverecek, ama tüm nesnelere bir ölümsüz gülümseme giydiren bir güneş zarı her yanda. Ben kimim ve yapraklarla ışığın oyununa katılmaktan başka ne yapabilirim? İçinde sigaramın tükendiği bu ışın, bu tatlılık, havada soluk alan bu sessiz tutku olmak. Kendime erişmeye çalıştım mı bu ışığın ta dibinde erişebiliyorum.

Dünyanın gizini veren bu hoş tadı anlamaya, duymaya çalıştım mı evrenin dibinde kendi kendimi buluyorum. Kendi kendimi, yani beni dekordan kurtaran bu en son noktasına varmış coşkunluğu.


***

Ama işte gökyüzünün gülümsemesi. Işık kabarıyor, yaz pek mi yakın? Ama işte sevilmesi gerekenlerin gözleri ve sesi. Tüm devinimlerimle dünyaya, tüm acımam ve tüm minnetimle insanlara bağlıyım. Dünyanın bu tersiyle yüzü arasında bir seçim yapmak istemiyorum, seçmesini
sevmem.


Büyük yüreklilik, ölüme olduğu gibi ışığa da gözlerimizi kırpmadan bakabilmektir. Sonra, insanı yiyip bitiren yaşama aşkından bu gizli umutsuzluğa götüren bağı nasıl anlatmalı? Nesnelerin dibine çöreklenmiş alaya kulak verirsem, ağır ağır belli eder kendini. Ufak, aydınlık gözünü kırparak: “Yaşayın, sanki ölüm olmayacak gibi...” der.

Nice araştırmalara karşın, tüm bildiğim bu benim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder