TASSO İLE CİN'İN DİYALOGU / Leopardi

Tasso ile Cin'inin diyalogundan,
Ahlaki Operetler kitabı
Giacomo Leopardi

Memorial to Torquato Tasso engraved by TC Dibdin after a 1846 painting


CİN: Can sıkıntısı nedir?

TASSO: Bana öyle geliyor ki can sıkıntısı hava gibi bir şey ve öteki maddi şeyler arasındaki bütün boş alanları ve onların her birindeki boşlukları dolduruyor. Nereden bir cisim hareket eder ve bir başkası onun yerini almazsa, can sıkıntısı hemen orayı dolduruyor. Böylece, insan yaşamının zevklerle acılar arasına konulan aralıkları can sıkıntısı tarafından işgal ediliyor. İşte bu nedenle, Peripatetikler’e göre, nasıl maddî dünyada ara verilmiyorsa, aynı biçimde, bizim yaşamımızda da, aklın herhangi bir nedenle düşüncenin kullanımına ara vermesi dışında, ara verilmiyor. Bütün geri kalan zamanda ruhun, kendi başına ve bedenden ayrı olarak değerlendirildiğinde de, kimi tutkuları içinde barındırdığı görülür, tıpkı her çeşit zevk ve acıdan yoksun olmanın can sıkıntısı ile dolu olmaya yol açtığı kimsede olduğu gibi. Can sıkıntısı da tıpkı acı ve zevk gibi bir tutkudur.

CİN : Bütün zevkleriniz de, örümcek ağları gibi, incecik, sık ve saydam olduğu için, hava nasıl örümcek ağına girerse, can sıkıntısı da tutkulara dört bir yandan öyle girmekte ve onları doldurmaktadır. Aslında can sıkıntısı deyince, zevkin doyurmadığı, acının da açıkça incitmediği saf bir mutluluk arzusundan başka bir şeyin anlaşılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu arzu, az önce de söylediğimiz gibi, hiçbir zaman doyurulamaz, zevk ise tam anlamıyla bulunamaz. Öyle ki insan yaşamı, denilebilir ki, kısmen acı kısmen de can sıkıntısı ile hazırlanmış ve dokunmuş olup bu tutkuların birinden kurtulmak ancak ötekine düşmekle olanaklıdır. Ve bu senin özel yazgın değil, bütün insanların ortak yazgısıdır.


Tasso in the Madhouse,
 1839 - Eugene Delacroix


TASSO: Can sıkıntısına karşı hangi ilaç yararlı olabilir?


CİN : Uyku, afyon ve acı. En güçlü olanı da bu sonuncusudur, çünkü insan acı çekerken hiçbir biçimde canı sıkılmaz.

TASSO : Bu ilaca karşılık ben, yaşamım boyunca canımın sıkılmasına razıyım. Ancak şu da var ki, eylemlerin, uğraşıların ve duyguların çeşitliliği, gerçek zevki getirmediği için bizi can sıkıntısından kurtarmasa da, onu azaltmaktadır. İnsan ilişkilerinden koparıldığını; yazmamın bile engellendiği; zaman geçirmek için saatin tik taklarına kulak kabartmak, tavanın kirişlerini, çatlaklarını ve kurtlarını saymak, döşemenin tuğlalarını ölçüp biçmek, odamın çevresinde dolanan kelebek ve mucuklarla eğlenmek ve hemen hemen bütün saatleri tekdüze geçirmek zorunda bırakıldığım bu tutukevinde can sıkıntımın yükünü, kısmen de olsa, azaltacak hiçbir şeyim yok.

CİN : Söyle bana, ne zamandan beri bu tür bir yaşama katlanmak zorunda bırakıldın?

TASSO : Bildiğin gibi, haftalardır.

CİN : Sen, ilk günden bugüne, bu yaşamın sana verdiği sıkıntıda herhangi bir değişiklik görmüyor musun?

TASSO: Kuşkusuz başlangıçta bunu daha çok duyuyordum; ancak zamanla, başka bir şeyle oyalanmayan, meşgul olmayan akıl, öncekinden daha eğlenceli bir biçimde, kendi kendisiyle konuşmaya alışıyor; kendi içinde bir konuşma, dahası yarenlik etme alışkanlığı ve yetisi kazanıyor, öyle ki, çoğu kez, sanki kafamın içinde çene çalan bir grup insan varmış gibi geliyor ve aklıma gelen en küçük konu, kendi kendime uzun uzun dedikodu etmem için yeterli oluyor bana.

CİN : Bu alışkanlığın günden güne doğrulandığını ve arttığını göreceksin, öyle ki yeniden başka insanlarla konuşma gücünü kazandığın zaman, onlarla bir arada olduğun sırada, yalnızken olduğundan daha boş hissedeceksin kendini. Ve böylesi bir yaşam biçimine olan bu alışkanlığın yalnızca senin gibi düşünmeye alışık olan kimselerin başına geldiğini sanma sakın; bu, az ya da çok, herkesin başına gelir. Dahası, insanlardan ve, sözün gelişi, yaşamdan ayrılmış olmanın şöyle bir yararı da var: insan, üstelik deneyimleri sonucu insani şeylerden bıkmış, arınmış ve soğumuş olan insan, uzaktan bakıldığında yakından bakıldığından çok daha güzel ve uygun görünen bu şeylere yeniden uzaktan bakmaya yavaş yavaş alışarak onların boşluğunu ve zavallılığını unutur. Dünyayı kendi keyfine göre biçimlendirmeye ve neredeyse yaratmaya; yaşamı değerli bulmaya, sevmeye ve arzulamaya başlar. Ve, eğer insanların toplumuna geri dönme gücünü ya da güvenini yitirmemişse, yaşamının ilk yıllarında olduğu gibi, yaşamın umutlarıyla beslenir ve onlardan zevk alır. Öyle ki yalnızlık neredeyse gençliğin görevini yapar ya da kuşkusuz ruhu gençleştirir; imgelem gücünü yeniden değerlendirir ve işe koyar ve, senin özlediğin o ilk toyluğun yararlarını onları denemiş olan insanda yeniden canlandırır. Artık senden ayrılıyorum, çünkü görüyorum ki uykun geliyor ve ben, sana söz verdiğim o güzel düşü hazırlamaya gidiyorum. İşte böyle, düş görmek ve hayal kurmakla tüketip gideceksin ömrünü. Onu tüketmekten başka bir kazancın olmayacak, çünkü bu, yaşamdan alınabilecek tek ürün ve sizin her sabah uyanır uyanmaz önünüze koyacağınız tek amaçtır. Çoğu kez onu dişlerinizle çekip götürmeniz uygun görülür. Onu ellerinizle tutup arkanızdan çekip götürebileceğiniz ya da sırtınızda taşıyabileceğiniz güne ne mutlu! Ama, son olarak, senin bu tutukevindeki zamanın, seni ezen kimsenin salonlarda ve bağ bahçelerde geçirdiğinden daha ağır geçmiyor. Elveda.

TASSO : Elveda. Dur bir dakika. Senin konuşman beni oldukça rahatlatıyor. Zamanın büyük bir bölümünde ayı yıldızı olmayan zifirî karanlık bir gece gibi olan üzüntüm, seninle olduğum zaman, sıkıcı olmaktan çok hoş bir alaca karanlığa benziyor. İşte bu yüzden, bundan sonra, gerektiğinde seni çağırabilmem ya da bulabilmem için, genel olarak nerede bulunduğunu söyle bana.

CİN : Bunu hâlâ anlayamadın mı? Kimi sert içkilerde.


*


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder