Pessoa'nın Sandığı

Pessoa bir küçük burjuva bile olmamayı seçmişti.

XX. yüzyılın iki uç şairi, hem konumlarıyla, hem de yapıtları ve duruşlarıyla enkenarda kalmak istemiş Kavafis ve Pessoa, sağken pek az ürün yayımlamışlardı. Merkezde değildiler; İskenderiye de, Lizbon da yarı açık, aslında yarıdan fazla kapalı kentlerdi yüzyılın ilk yarısında. Merkezle, İngiliz kültürü aracılığıyla belli bir organik bağları olmuştur; ama bir yandan mesafeli bir ilişki geliştirdikleri, bir yandan da Londra'nın tutucu bir merkez kaldığı gerçeğini gördükleri hemen söylenebilir de: Sonuçta, kendi dünyalarını kurmuşlardır, diyebiliriz.

İki küçük memur. Sivrilmeyi; Perse, Claudel, Stevens gibi yüksek sorumluluk gerektiren ikinci uğraş tırmanışına geçmeyi akıllarından geçirmemiş, besbelli öyle özellikler de taşımayan iki münzevi. Kavafis'in yaşamında temel serüvenin payı küçümsenemez şüphesiz, gene de yapayalnız yaşamış, ölmüştür. Pessoa o boyutu da siler hayatının akışından: Sevgili Ophelia'sına yazdığı mektuplar, Ophelia'nın tanıklığı gösteriyor ki marazi yazı yaşamını hiçbir biçimde paylaşmaya yanaşmıyor. Kafka/Felice, Kierkergaard/Regina çiftlerinin tıkanış denklemlerinin bir çeşitlemesiyle karşı karşıya olduğumuza daha önce değinmiştim...

Pessoa'nın uzak komşularından ayrıldığı yer: Yazdıklarını pekala yayımlayabilecekken onları sandığa kaldırıyor, bile isteye posthume olma statüsünü benimsiyor: Yazarlık hayatı, hayatı bitince başlasın.

Büyük bir sandık. Herbiri, tamamlandıkça, ayrı zarflara yerleştirilip içeri alınan, toplam kırk bin sayfadan oluştuğu bilinen bir yapıt. Yayımladığı kitaplar var, öte yandan; gençliğinde birkaç (biri doğrudan ingilizce yazmış olduğu) kitabı çıkıyor, sonrasında, bilindiği gibi takma isimleri, hatta kimlikleri kullanıyor, Lizbon sokaklarında, iş yerlerinde ve kahvelerde neredeyse incognito dolaşıyor, elini kolunu rahatça sallayarak.

Pessoa'nın sandığı bir fantezi değil, bir fantazma da,
 XX. yüzyılın yazı insanı için: Ciddi bir seçenek.      

E. Batur


1 yorum:

  1. Adsız20:22

    ..batur'un yukarda bir kısmını aktarmış olduğum yazısının sonundan:
    Yazarın çelişkisinin çözülmesini beklemek safdillilik olur; ya ilgiden ya ilgisizlikten ölecek bu tuhaf kişinin, oldukça uzun bir süredir meşgul edildiği biriki anlamsız soruyu ıskartaya alma vaktidir: Neden yazıyorum? Kimin için yazıyorum?

    Bu soruların kaçınılmaz biçimde yüzleşilmesi gereken sorunlara dayandığı savı bence kesinkes koftur. Onları, artık geride bıraktığımız bir devir hazırlamıştı, beynimize burgulayarak, o devir kapandı, başka bir devir açıldı. Herkesin yazmaya, kendini ifade etmeye başladığı yeni bir çağa demir attık. Herkesin yazdığı bir dünyada, neden oturuyorum ya da niçin yürüyorum kadar anlamsız gelecek bu sorular yerkürelilere.
    Artık elektronik sandıklar kullanılacak.

    YanıtlaSil