Daniel & Philippe

Solferino Köprüsü'ne sapıyordu ki, birden yüreği deli deli atarak durdu: ödül! Kutsal ödül! Baldırlarından ensesine kadar yakıcı bir ürperti bütün bedenini dolaştı, elleri ayakları buz kesmişti, kımıldamadan durdu, nefes alamıyordu, bütün canlılığı, yaşama gücü yalnızca gözlerinde toplanmıştı şimdi. Suçsuz bir iç rahatlığı ile ona sırtını dönerek suya eğilen genç erkeğin ince, taze bedenini gözleriyle yiyordu. "Mutlu, öldüresiye mutlu bir rastlaşma!" Daniel heyecanlıydı. Bu çocuğun oraya yalnızca onun için getirilip bırakılmış olduğu, beyaz, ipek gömleğinin manşetlerinden görünen ince, uzun, güçlü ellerinin, kendi gizli ve kutsal diliyle ona, "O bana verildi, benimdir o," diyen sırlı sözcükler olduğu öylesine açık, öylesine belliydi, öylesine gerçekti ki, gecenin rüzgarı bir anda tüm ses kesilerek adını çağırsa da bulutlar eflatun gökte beyaz kümeleriyle onun adını yazsalar Daniel bunun kadar büyülenemez, bundan çok deliye dönemezdi. Çocuk sarışın, kıvırcık saçları, yuvarlak omuzlarıyla incecik, uzun ve çok gençti, hemen de bir gencecik kadın gibi; kalçaları dar ve yuvarlak, sırtı dik ve güçlü; küçücük nefis kulakları vardı. On dokuz yirmi yaşlarında olmalıydı. Daniel bu küçük kulaklara bakıyor, "Mutlu, öldüresiye mutlu bir rastlaşma bu!" diye düşünüyor ve korkuyordu. Bütün bedeni, yakın tehlike hissetmiş bir böcek gibi taş kesilmişti, taş kesilmiş, görünüşüyle ölmüştü; benim için en korkunç tehlike güzelliktir. Elleri, gitgide soğuyor, demirden parmaklar boğazının çevresindeki halkayı her saniye biraz daha sıkıştırıyordu. Güzellik, tuzakların en sinsisi ve en sokulganı, uslu ve emre hazır bir gülümsemeyle kendini sunuyor, sesleniyordu ona, her haliyle onu bekler görünüyordu. Ne korkunç yalan. Bu ona sunulmuş sıcak, tatlı ense aslında hiçbir şeyi ve hiç kimseyi beklemiyordu. O bir ceketin yakasıyla kendi kendini okşuyor, kendi kendinden zevk alıyordu. Gri kumaşın altında canlılığını hissettiği genç, biçimli, sıcak ve sarışın tüylü bacaklar, kendi etinden ve kendi sıcağından haz duyuyordu yalnızca. Bu genç beden bir hurma ağacı gibi yapayalnız ve sır doluydu, yaşıyor, nehre bakıyor ve bilinmedik şeyler düşünüyordu...

Yıkılış
sf. 171 -172
SARTRE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder