Sadizm

Kötülüğe biraz bulaşıp da, cinayetin duygular üzerindeki
 imparatorluğunu ve boşalmayı nasıl şehvetli hale getirdiğini
bilmeyen yoktur.

Vahşetler, dehşetler, en iğrenç suçlar...en pis olan, en aşağılık olan ve
 yasak olan ne varsa, insan ruhunu en iyi onlar çeler, en iyi kızıştıran onlardır...
 Her zaman için en tatlı zevklerle boşalmamızı bunlar sağlar.

En büyük zevklerimden biri sikim kalktığında Tanrı'ya küfretmektir. O sırada binlerce kez coşmuş olan ruhumun bu iğrenç kuruntuyu iyice küçümsediğini ve nefret ettiğini düşünürüm; ya ona daha iyi sövüp sayacak bir biçim bulmalıyım ya da daha çok ihlal etmeliyim; ve lanetli düşüncelerim kinimin bu iğrenç nesnesinin hiçliğine beni ikna ettiğinde sinirlenirim ve o hortlağı hemen yeniden canlandırmak isterim.

İnsan ne büyük bilmece! - Evet dostum, 
gerçek bir insanın ölçüsünü onu tanıyarak değil,
 onunla cinsel ilişkide bulunarak kestirebiliriz.

İki yürek arasında en kısa yol kamıştır.


Sade, yapıtlarında kendini açıklamaktan çok yaratmak davranışındadır. Bu türde kavranabilecek her şeyi kavradım, ama kuşkusuz kavradığım her şeyi uygulamış değilim, hiçbir zaman da uygulayamayacağım zaten. Yapıtlarının Kraft-Ebbing'in Psychopathologia sexualis'i ile karşılaştırılması nedensiz değildir; ve kimse Sade'ın kataloğunu yaptığı bütün suçları mutlaka uyguladığını söyleyemez; Sade bütüncü bir sanat türünün yöntemlerine göre insandaki cinsel olanakların sistemli bir listesini çıkarmış oluyor: Kuşkusuz onları sınamadığı gibi kendi bedenine uygulamayı aklına da getirmemiştir. Sade, sadece çok şey yapan bir yazar değil, kötü bir anlatıcı aynı zamanda. Öyküleri Justine ile Juliette'in 1797 baskılarındaki gravürlere benzer: Kişilerin duruşları, anatomileri titiz bir gerçeklikle çizilmiştir, ama yüzlerindeki acemi ve tekdüze saflık, katılmış bulundukları çirkin eğlenceleri gerçekle ilgili değillermiş gibi gösterir; Sade'ın düzenlediği bu soğuk şölenlerden diri bir itiraf çıkarmak güçtür. Bununla birlikte romanlarında gönül hoşluğu ile, özel bir beğeni ile ele aldığı durumlar da eksik değildir; Noirceuil, Blanguis, Gernande, hele Doymance gibi bazı kahramanlarına özel bir sevgi beslediği, fikirlerinin, zevklerinin çoğunu onlara temsil ettirdiği gözden kaçmıyor. Kimi zaman da bir mektupta, bir ayrıntıda, bir konuşmada, birdenbire, yabancı bir sesin yankısı olmayan, canlı, görülmedik bir cümlenin parıltısını görüyorsunuz. İşte üstünde düşünülmesi gereken daha çok bu sahneler, bu kişiler, bu seçkin parçalardır.




 Salo or the 120 Days of Sodom, 1975, Pasolini


Halk arasında sadizm, kıyıcılık anlamında kullanılıyor; kırbaçlamayı, kan akıtmayı, işkenceyi, öldürücülüğü akla getiriyor: Yapıtlarındaki ilk belirgin çizgi de gerçekten adının çağrıştırdığı bu şeylere uygundur. Rose Keller olayı, kurbanını kayışla ve ucu düğümlü bir urganla kamçıladığını, vücudunu çakı çizikleriyle doldurduğu, bu çiziklere bal mumu akıttığını gösteriyor. Marsilya'da cebinden eğri iğnelerle süslenmiş parşömen bir kayış çıkardığı, funda değnekler taşıdığı görülmüştür. Kadın konusundaki bütün tavrı açık bir zihni kıyıcılıkta toplanmıştır. Öte yandan, acıtmakla elde olunan zevk konusunda kendini iyi açıklamakta, ama klasik hayvansal eğilimler görüşünü tekrarlarken bizi pek aydınlatamamaktadır. Şöyle diyor: İş, başarabileceğimiz en sert şokla sinirlerimizin bütününü sarsmaktan ibarettir.  Acı, zevkten daha canlı ve etkin olunca başkalarından elde edilmiş böyle bir coşkunun bizde meydana getireceği şoklar, aslında daha yüksek bir titreşim taşıyacaktır. O titreşimdeki sertliğin şehvet algılarına dönüşmesi... Sade burdaki gizliyi açamıyor pek. Bereket versin daha özden açıklamaları da var. Gerçek şu ki, Sade'ın bütün ahlakının ve bütün cinselliğinin bağlandığı temel sezgi, cinsel birleşme ile kıyıcılık arasındaki özdeşliğe dayanmaktadır. Doğa ana, insanın taslağını çizerken, çiftleşme ve öfke edimlerini aynı şeyler olarak düşünmeseydi, şehvet krizinde şu kudurganlığı bulabilir miydik? Sağlam yapılı, ergin bir erkek olacak da... sevgilisinin canını yakmak istemeyecek, laf mı bu? Duc de Blanguis'i sevişme sırasında bakın nasıl betimliyor: Kabaran göğsünden korkunç haykırışlar, dehşet verici küfürler çıkıyordu, gözleri ateş saçıyordu sanki, ağzı köpük içindeydi, at gibi kişniyordu. Soluğu kesilene dek sürer bu. Rose Keller'ın tanıklığına göre, Sade, kendi de kurbanını bağlayan ipleri çözmeden önce "son derece korkunç ve iyice yüksek sesler atmaya koyulmuştu." "Vanille et Manille" mektubu da orgazmı, kuduz gibi öldürücü, sataşıcı, saradakine benzer bir kriz halinde yaşadığını doğrulamaktadır.



Cannibal Holocaust,1980, Ruggero Deodata


Nasıl açıklayacağız bu tuhaf sertliği? Çok kez Sade'ın cinsel gücünün olup olmadığı üstünde düşünülmüştür. Kişilerini -bu arada özel bir yakınlık beslediği Gernand'ı- düşünelim; bunların çoğu erkeklik organları küçük kimselerdir, ereksiyonda olsun, inzalde olsun büyük bir güçlük çekerler. Elbet Sade bu durumun korkusunu, acısını görmüş olacaktır. Zevklenmede aşırı gitmenin kendisinde meydana getirdiği bu yarı güçsüzlük, kişilerinin bir çoğunda da vardır. Kişilerinin bazıları ise cinsel yönden güçlü kimselerdir. Sade da çok kez kendi cinsel gücü üstüne, üstü kapalı bir şekilde değinmiştir. Ama ben, onun erotizminin kilit taşını köklü ve ruhsal bir soyutlanma (isolisme) ile çok aşırı cinsel isteklerin birleştiği noktada görüyorum.


Sade'ı Yakmalı mı
sf. 23 - 25
Simone de Beauvoir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder