Kırbaç İnince

O töreni tekrar tekrar yaşayabilirim.  Kumral saçlarımı bir mendiller bağlar,  ceketimi ve gömleğimi çıkarır,  siyah bir deri yelek giyerdim. X'i yüzükoyun yatağa yatırır, ellerini bir ucuna, ayaklarını öteki ucuna bağlardım yatağın. Poposunun üzerindeki güzel noktalara, bir ay yüzeyindeki küçük siyah adacıklara bakardım hep. Göğsünün çevresini iple bağlayarak köleliğini tamamlardım onun. Bu sırada bir başkasıydım ben: başkalarından kopmuş, hayvanlaşmış, ancak bedenimin içinde uğuldayıp duran sıkışıp yoğunlaşmış cinsel gerginliğin bilincinde biri. İçinde, acının hazdan daha lezzetli olduğu bir coşkudan nasıl pişmanlık duyabilirdim? Genellikle bu ikisi birbirinden ayrıdır.  Doğal düzen terse döner bende. Sözcükler ortamında soğukkanlı bir öfke içinde oynadığı oyunu gerçekten işlemeye kışkırtır beni bu. Önümde açık duran poponun üzerinde mor çizgiler yaratmak için bir dal çubuğu kullanırdım. O değnek izlerinin belirişini yalnızca seyretmek bile inanılmaz bir şeydi, çünkü aynı şeyin bana da yapılması arzusuyla yanardım. İnerken havada ıslık çalan esnek değneğim odada fırtınalar yaratırdı. Ağaç ve et arasında bir konuşma, beni dimdik tutan belirgin bir ıslık sesi. Hakkımda söylenen bazı şeyler vardır. Yüzükoyun yere yatırdığım kızın poposunda bıçakla yaralar açar, bunların içine yara kapayıcı kırmızı mum dökermişim. Kişiyi kesip biçtikten sonra, üzerine uzunlu kısalı tırnaklar çakılmış bir kırbaçla aynı şeyin bana da yapılmasını istermişim. Her kırbaç inişinden sonra bana yapılan vuruşların sayısını  bıçağımla tahtaya kazırmışım. Sayı takınağımı önleyecek hata istemezdim. Sayı bilimin anlatmak istediği gizemli anlam, daha doğuşta yazılmıştı benim kafama.

 (Jeremy Reed / Sade)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder