Deniz Bilgin İçin / Orhan Pamuk

Pek çok Çinli ressam gibi, hem ressam, hem de yazar olan Ching Hao’nun bir kitabında anlattırdığı bir hikaye vardır; severim. Bir zamanlar Çin Padişahı, hüner yarışına giren iki ressamdan birer deniz manzarası yapmalarını istemiş. Genç ressam denizdeki bütün dalgaları, bütün balıkları ve bütün renkleri tek tek resmetmeye girişmiş...Yaşlı ressam ise yatay bir çizgi çekmiş hızla. Aşağısını deniz mavisiyle boyamış, el çabukluğuyla iki de yelkenli eklemiş, bir de rüzgarda uçan martı... Resim o kadar çabuk bitmiş, denize de o kadar çok benzemiş ki, padişah genç ressamın sabrının sonuçlarını beklemeden bir kese altını hüner sahibi yaşlı ressama vermiş.

IŞIK VE ŞEYTANCIKLAR

Genç ressam ise resmine devam etmiş. Tek tek dalgaları, denizdeki bin bir çeşit balıkları, balıkların üzerindeki pulları sabırla yıllarca resmetmiş. Doksan iki yaşında resmin yarısına geldiğinde, herkes onu unuttuğunda ölmüş. ‘Çin Resmi’ne Giriş’ adlı kitabında bu hikayenin sonunu anlatan Arthur Waley, bu sabırlı ressamın hayatının sonuna doğru şöyle dediğini belirtiyor:

‘Padişahlar resme bakıp deniz sansınlar diye resmetmiyorum ben. Denize bakanlar onu bir gün resim sansın diye resmediyorum.’

11. yüzyılda yaşamış Ching Hao ise bu sabırlı ressamın neden resim yaptığını aslında bilmediğini söyletir ihtiyar kahramanına. Bu yüzden de resminde yarım kalan, daha sonra bakanların ve kendisinin bile anlayamadığı tuhaf yaratıklar, şeytancıklar, böcekler, acayip bir ışık belirirmiş.

Osmanlı ve İran nakkaşlarıyla da bir kardeşliği olan ikinci cins ressamların sabır eserlerine uzun uzun bakmayı çok severim. Bir tuğla duvarın tuğlalarını tek tek resmeden, bir bahçedeki çimenleri, yaprakları tek tek çizen, bulutların kıvrımlarındaki incelikler ya da dalgaların sırtlarında beliren beyaz köpükler için peygamber sabrı ve çocuk içtenliğiyle bütün bir ömür veren nakkaşlar bende saygıyla hayranlık arası bir duygu uyandırır.

 Deniz Bilgin - Minareden At beni, İn Aşağı Tut Beni - kağıt üstüne guvaş - 112x80 - 1999

Çocukluğumda, gençliğimde, resim yaparken sokaklardaki parke taşlarını, damlardaki kiremitleri ya da bir kadının elbisesinin üzerindeki küçük çiçekleri tek tek çizmek gelirdi hep içimden. Ressam bir orman resmi çizecekse özenerek ve her birinin diğerinden farklı olduğunu hissederek tek tek bütün yaprakları çizmelidir diye düşünürüm.

1956 doğumlu Deniz Bilgin işte böyle bir ressam. ‘Bahçe’ diye bir resim yapmış, hafızasının bahçesindeki bütün yaprakları -hem de gölgeleriyle tek tek çizmiş. Bahçe duvarının taşlarını da ve arkadan gözüken denizin üzerinde titreşimleri de tek tek çizmiş, sabırla boyamış. Bir kertenkele yapmış, üzerindeki pullar tek tek var.

‘Nehir’ diye bir resim yapmış ve bakana sabrıyla meydan okuyan bu tür nakkaşların hoşlanacağı bütün ağaç, yaprak ve ırmak kıvrımları, bu resimde ürpere-üşüye, birbirinin içine geçe geçe bir korku olmuş.

 ‘Tütün’ diye bir resim yapmış, kurutulan tütün yapraklarını tek tek özenle ve içtenlikle öyle bir çizmiş ki tütünler arasından bir ışık çıkmış ve resme bakanı korkutmaya başlamış.

ÇİNLİ YAZAR GİBİ...

Sarsıcı, korkutucu olan nakkaşın aylar yıllar süren sabrının sonunda yapraklar, ağaçlar, kıvrımlar arasından hafif bir ışık gibi sızan bu duygu. Elini ve hünerini sabırla terbiye eden nakkaşın bu duyguyu, bu ürperişi bilmeden resme yerleştirdiğini Çinli yazar gibi düşünmek benim de hoşuma gidiyor. Yazarın ya da nakkaşın ısrarla aylarca, yıllarca mutlulukla sabretmesinin ödülü, içindeki ışığı, cinleri, şeytanları, yılanları ve diğer korkutucu yaratıkları en sonunda görünür kılması.

Deniz Bilgin bu sabırla 1999’da yaptığı son resimlerinden birine, ‘Minareden At Beni İn Aşağı Tut Beni’ adını vermiş. Aynı yıl Ankara’da boş bir binanın tepesine çıkmış ve kendini aşağı atıp ölmüş. Tek tek yaprakları neden çizdiğini bilmiyor, aşağıda kendisini kimsenin tutmayacağını ise biliyormuş.


Deniz Bilgin'in biyografisi: http://v3.arkitera.com / deniz bilgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder