CHE

Dün gece, Che'nin son yılını konu edinen , yetkin bir belgesel filim izledim: Herşeyi dümdüz aktaran, bizim yapabileceğimiz yorumları biçimlendirmeyen bir iş çıkarmış yönetmen. Küba'dan ayrılışına ilişkin arşiv filimleriyle başlıyordu filim: Cezayir'de bir konuşma yapıyor Che, komünist ülkeleri 3. Dünya'yı sömürmekle suçluyor, Havana'ya dönüşünde daha havaalanında buz gibi bir hava estiğini seziyor, Sovyetler bir uyarı mektubu göndermişler Castro'ya, iki gün başkanlık sarayına kapanıyorlar ikisi, neler konuştuklarını bilmiyoruz. Yoksun olduğumuz bu bilgi bizim Tarih karşısındaki aczimizi de, duruş biçimimizi de belirleyen ana etmen. Castro'nun rejimi, Komünist Partisi'nin konumunu, devlet aygıtını temsil ettiğini, savunduğunu, Che'yi 'itidalli' davranmaya davet ettiğini düşünüyorum. Che'nin devrimci ilkelerle, Devrim'in mantığıyla durduğunu, karşı kefede. Castro haklıydı: Devrim yapılmıştı, yeni düzeni, yeni düzenin gerektirdiklerini hesaba katarak kurmak gerekiyordu. Che haklıydı:  Devrimci düzen adamı olamazdı. Tartışmaya değer mi: Bütün "ama"larımız bir yana, sen Castro'dan yanasındır, ben Che'den yana, Küba'daki ailesi/ çalışma odası, bakanlığı, uluslararası konumunun ona sağladığı saygın ve efsanevi duruşu dar gelmiş ya Che'ye, başka türlüsü düşünülemezdi: Bolivya'yı devrim yapmaya, bütün bunları bırakıp, yanına devrimci kimliğine sadık yirmi gerilla ve astımını alarak gitmiş olmasını eşyanın mantığı olarak değerlendirmek gerekiyor. Devrimci romantizmi, denilecektir. Denilegeldi de. İyi ama, bütün Devrimlerin tözünde yatar bu kara romantizm tohumu, gerçekçilik ancak İktidar'ı getirir, getirmiştir. Che'yi sorgulamak bana acınası bir komiklik yaratıyor, gibi geliyor: Hele Castro'ya, Küba'sına bakınca. Che'nin haklılığı faydasız görülebilir belki, Castro'nun haksızlığından ya da zararlarından bağımsız olarak. Kim, bu faydasız haklılığın yerine daha anlamlı, önemli değerler, ölçütler koymuştur. Beri gelsin, bekliyorum. Che örneği herkes için yaralayıcıdır aslında: Sosyalizmin çöküşünü getiren Erk tapıncı, iktidar dişlilerinin nasıl hızla paslandığını ve devrialemi tıkadığını apaçık göstermiyor mu? Aynı kilitlenmeyi ve umutsuz şiddeti şimdi de İslam devrimcilerinde okumuyor muyuz - şimdiden? Asri Zamanlar'ın, XX. yüzyılın pathos'u duruyor Che'nin serüveninde: Çok iyi biliyoruz ki, safkan devrimci -yolcu yolunda gerektir- ölmek zorundadır: Bütün gerçek köktenciler ölümden yana olmuşlardır, siyasetten ya da hayattan değil. Benim tercihim, onu dile getiriyor oluşum, Che'yle aramda bir nebze olsun koşutluk görme dileğinden kaynaklanıyor olabilir mi? Bu türden gülünç karşılaştırmalara girilmek için herhangi bir gizli dayanağım, hevesim yoktur: Bende ne bir aziz kayıtlıdır, ne bir devrimci; korkudan, korkumdan beslenmeyi, onunla kalleşlik yapmamayı öğrendim, öğrendimse. Buna karşılık, nerede nasıl duruyorsak duralım, kimden ve neden yana olduğumuz belirleyicidir. Bende bir devrimciden eser olmaması, devrimciden yana durmamı engellemez: İçinde bir devrimcinin beklediği kanısını ya da şüphesini tanıyanların siyasetten, iktidarı istemekten vazgeçmemeleri ne kadar garipse, benimkisi de o kadar garip. İktidarı istediği halde muhalif kalmak zorunda olmak asıl düğümü ortaya çıkarıyor oysa. İktidara gelemeden onun boşyereliğini kavramak güçtür: Uzağımızdayken onu sanırız. Elbette, iktidara alışmak, erk noktasında olmadan rahat edememek, o yolda temel değerlerinden uzaklaşmak, onları değiş-tokuş etmeye kalkışmak en acısı. Bu konuda hâkimi, sanığı, cellâtı bekletelim biraz: Bırakalım her yolcu kendi yolunun içinden geçsin, onu tamamlasın. Che'yi 67'de, 70'lerde sıcağı sıcağına yüceltmek, fetişleştirmek durumunda olanlar çoktan duvarlarındaki posterleri değiştirdiler, övünerek açıklıyorlar 'gelişme" sırlarını: Kokuyor iktidar, iktidar kokmaya başladığında gömü hazırlıkları da başlar ve insan hayatının en korkunç dönemeci yaşarken bir kadavra gibi çürümenin içinden geçilmesidir. Kimlerden söz ettiğimi anlıyorsunuzdur. Onlar aramızdan çıktı. Ödenemeyecek bedeller olduğunu farkedememişler, demek. Bırakalım onlar da yollarını tamamlasın. Nasıl olsa gözgöze gelemeyeceğiz bir daha. Che'nin ölüsünü sergileyen köpekler, gözlerinin açık kalmasına özen göstermişlerdi: Gözleri kapalı olsa öldüğü kesinkes inandırıcı olmayabilir korkusuyla. Anlatılması güç bir dinginlik vardı Che'nin gözlerinde: Anlaşılması güç değil. Hadi: Sürdürelim bu kavgalı dostluğu, bıraktığımız yerden - görüyorsun ya, anlaşmak hiç de şart değilmiş.

"Kesif"

1 yorum:

  1. Napsan boş, hep orada olacak, istemedikleri yerde bittikçe,
    gece çöktükçe, süt döküldükçe,
    araba yürüdükçe ve her çöküntüyü geçtikçe ve ağız dolusu sövdükçe,
    orada olacak, peşine köpek salsanız da hiç şaşmaz
    yine orada olacak, avlamaya kalktıkça, izini sürdükçe döne döne
    o yine orada olacak, yanıbaşında herkesin, kavga sürdükçe, dile döküldükçe
    her şeyde her yerde, büyüdükçe, eğildikçe
    orada olacak, anam avradım olsun yaşayacak bu hece:çe.

    Yaşayan Hece: Çe (Julıo Cortazar)

    YanıtlaSil