İMKANSIZ


Her uzlaşmayla alay ederek, aşağılık olan şeyden zevk alarak, dostlarımdan ayrılıyorum. Sinsi bir yeniyetme gibi, bir ihtiyar gibi yaşıyor olmaktan utanmıyorum. Çıplak kadınların bulunduğu bir kulüpte başarısız, sarhoş ve kıpkırmızıyım: İç karartıcı yüzüme ve ağzımın sıkıntılı kıvrımına bakan hiç kimse eğlendiğimi düşünemez. Kendimi hiç eğlenemeyecek kadar bayağı hissediyorum ve hedefime ulaşamadığımda, en azından, gerçek bir yoksulluğa gömülüyorum.

Dün akşam ki yemeğin coşkusu içinde gördüm: B., siyah bir dişi kurt gibi güzel, mavi beyaz çizgili, baştan aşağıya açık bornozu içinde çok şık. O da Peder karşısında alaycı, narin bir alev gibi gülüyor.

Kaçınılmaz düşüşte, başlangıçta verili sınırlar dışında bir şeyden kaygı duymadan demir alarak uçuruma doğru neşeyle gittiğimiz, her şeye meydan okuduğumuz bu sarhoşluk anları, yeryüzünden (yasalardan) tamamen kurtulduğumuz ender anlardı.

Sürüp gitme isteğinin ötesinde, tükenmenin hızlandığı bu anlarda - alevlerin, düşlerin, çılgın gülüşlerin özelliği olan - bu anlamsız anlamdan başka hiçbir şey yoktur. Sonunda, en son anlamsızlık bile, her zaman için tüm diğer anlamların yadsınmasından oluşmuş bir anlamdır ( Bu anlam, aslında varlığın sürüp gitmesiyle alay etmesi koşuluyla, mevcut haliyle, ötekilerin anlamsızlığı olan her özel varlığın anlamı değil midir? -  ve düşünce ( felsefe) tıpkı üflenen mumun sönen alevi gibi, bu kor gibi yanmanın bittiği yerdedir).

Peder A'nın keskin, hayasız ve bilinçli olarak sınırlı mantığı karşısında B.nin esrik gülüşü ( A. yarı çıplak, bir koltuğa gömülmüş, B. onun karşısında ayakta, alaycı ve alev gibi çılgın), demir alan ve boşluğa doğru safça ilerleyen bu anlamsızlıktı. ( Aynı anda ellerim bacaklarının arasında kayboluyordu ... bu eller körcesine yarığı arıyor, bana boşluğu açan bu ateşle yanıyordu ...)

O anda, çıplaklığın yumuşaklığı (bacaklarının veya memelerin doğuşu) sonsuza değiyordu.

O anda, arzu ( dostluğun artırdığı sıkıntı) öyle muhteşem tatmin edildi ki, umutsuzluğa düştüm.

Bu sonsuz an, - kaçınılmaz düşüşü ortaya çıkararak, kendisinden sonra varlığını sürdüren şeyin maskesini düşürerek, sonsuz mutlu, çılgın bir gülüş gibi -  su yerine alkolü, göğün görünür yakınlığı yerine bir ölüm yokluğunu, sonu olmayan bir boşluğu koyuyordu.

A., iki büklüm, en çılgın ihtimallere alışkın ve gözü açılmış ...

B.'nin ıslak dudaklarına ve yüreğinin derinliklerine bakarken ölmediğim için pişmanlık duyuyorum. Azmış zevke, aşırı gözüpekliğe ulaşmak, aynı zamanda bedeni, zekayı ve hatta kalbi de tüketerek, neredeyse ölümsüzlüğü yok ediyor. En azından dinginliği ortadan kaldırıyor.

Yalnızlığım moralimi bozuyor.

B.'den gelen bir telefon beni uyarıyor: Uzun süre onu görememekten korkuyorum.

'Yalnız İnsan' lanetlidir.

Şaşırıyorum: Ölümden korkuyorum, gevşek ve çocuksu bir korku bu. Ancak yanıp tutuşarak yaşamayı seviyorum ( yoksa yalnızca varlığımın sürmesini istemek yeterdi). Ne kadar tuhaf olursa olsun, varlığımı sürdürmedeki azıcık inadım bile, bendeki tepki gösterme gücünü yok ediyor: Sıkıntıdan boğularak yaşıyorum ve tam da yaşamayı sevmediğimden, ölümden korkuyorum.

Kendimdeki muhtemel sertliği, en kötü şeylere karşı kayıtsızlığı, işkencelerde gerekli olan deliliği keşfediyorum: yine de titriyorum, hastayım.

Yaramın iyileşmez olduğunu biliyorum.     

 larry clark


Aynı anlamsız ışığın tüm insanlar için parıldaması ne kadar tuhaf! Çıplaklık korkutuyor: Tüm doğamızın kaynaklandığı rezalette, çıplaklık dehşet anlamına geliyor... Çıplaklık diye adlandırılan şey, parçalanmış bir bağlılık gerektirir, en belirsiz çağrıya verilen titrek ve suskun bir yanıttan başka bir değildir. Karanlıkta hayal meyal görülen kaçamak, ölgün ışık bir yaşamın bağışlanmasını gerektirmiyor mu? İnsan, herkesin ikiyüzlülüğüne ('insan' davranışlarının özünde hangi aptallık vardır!) meydan okurken, kendisini alevlerin içinden pisliğe, çıplaklığın karanlığına götüren yolu yeniden bulmak zorunda değil midir?

Bu sabah kar yağıyor, yalnızım, sobam yanmıyor. Harlı ateş, sıcaklık ve B.'ydi bunların karşılığı.  Ama bardaklar içkiyle dolar, B. güler, A'dan söz ederdi, yıldız tozlarının gökyüzündeki kavranabilir her amaçtan kaçması gibi ve hayvanlar gibi çıplak uyurduk...

Güzel yanıtlar alıyorum; B.'nin çıplaklığı, gülüşü gibi. Ama anlam çok az değişiyor. Ölümün önceden gizlemediği anlam yoktur. 

Gecenin içinde alevsiz ve yansımasız ilerliyorum, her şey benim içimde gizleniyor.

Ey acısız, kaygısız, anlamsız mutluluk! Parçalayıcı ve çatlak böyle alevlerle, yanma arzusuyla yanan ben. Ölümle fiziksel acı -ve ölümden ve acıdan daha derin olan zevk- arasında, uykunun sınırında, üzüntülü bir gecenin içinde güçlükle yürüyorum.

Belleğin zayıflığı. - Geçen yıl Tabarin'in gösterisini izlemeye gitmiştim. Öncelikle kızların çıplaklığına doymak bilmiyordum (kimi zaman renkli jartiyer, sandalyeye konan külotlu çorap, kesinlikle en kötüyü, arzulanan çıplak bedeni çağrıştırır - kızları, yavan yakınlıklarına nüfuz etmeden, bir yatakta onlarla yatmadan önce tiyatroda gördüğüm enderdir). Aylarca dışarı çıkmamıştım. Tabarin'e, kolay cinsellikler ve dudaklarla parıldayan bir şenliğe gider gibi gittim. Başlangıçta - kendini çıplaklığın zevklerine adamış, çok güzel- kızların gülen kalabalığını düşleyerek içiyordum. Şehvet isteği içimde bir özsu gibi yükseliyordu: Görmeye gelmiştim ve zaten mutluydum. İçeri girerken sarhoştum. Sabırsızlıktan ve ilk sırada olmak için, çok erken gelmiştim ( ama ne kadar sinir bozucu olursa olsun, gösteriyi beklemek çok hoştu). Tek başıma içmek için bir şişe şampanya istedim. Şişeyi kısa sürede bitirdim. Sonunda sarhoşluktan bitkin düşmüştüm: Kendime geldiğimde gösteri bitmişti, salon boş, kafam daha da boş. Sanki hiçbir şey seyretmemiştim. Başından sonuna belleğimde yalnızca bir boşluk vardı.

Karartma sırasında dışarı çıktım. Sokaklar içimde kapkaraydı.


Bir çocuğun ağlaması gibi yazıyorum: Bir çocuk, gözyaşları içinde olma nedenlerine yavaş yavaş karşı çıkar.

Yazma nedenlerimi kaybeder miyim?

Ve hatta...


*
Fırtınada, hiçbir albenisi olmayan bir dağ yolunda yürümek bir dinginlik değildir
 (daha çok bir varoluş nedenine benzer).

...

1 yorum:

  1. bataille'ın metinleri evrene açılıyor.. edebi bir boşluk varlığını sürdürdüğü sürece her tümce... sonsuzluktur.

    YanıtlaSil