Tadzio, kıyıda durakladı; başı eğik, ayağının ucuyla nemli kumlara şekiller çiziyordu; sonra sığ sulara yürüyerek sığ sulara girdi, su en derin yerinde bile dizlerine kadar yükselmiyordu; dalgın dalgın yürüyerek bu sığlığı geçti, ortadaki kumluğa vardı. Orada yüzü engine çevrili, bir an durdu, daha sonra su üstüne çıkmış uzun, dar sırtı, sola doğru boydan boya ve yavaşçacık geçmeye koyuldu. Karadan geniş sularla, arkadaşlarından mağrur bir inatla ayrılmış, saçları uçuşarak orada yürüyordu; işte orda, denizde, rüzgârda, sisli enginlerin önünde, sonsuzca uzanan şeyin önünde yürüyordu. Bir kere daha uzaklara bakmak için durdu. Birden sanki bir hatıranın etkisi altında, ani bir zorlayışla, bir elini beline dayayarak güzel bir bükülüşle belinden yukarısını yana çevirdi ve omzunun üstünden kıyıya baktı. Onu seyreden Aschenbach, o gözlerden akşam loşluğu bakışların kendi gözlerine ilk geldiği zamanki gibi, işte yine orda oturuyordu. Sandalyenin arkalığına dayalı başı, yavaş yavaş, uzaklarda yürüyen çocuğun hareketlerini izlemişti; şimdiyse bu baş, sanki bu bakışa doğru kalkıyor, göğsüne düşerek gözleri aşağıdan yukarı bakıyor, yüzünde derin uykuda bir adamın gevşek, kendi içine dalmış ifadesi okunuyordu. Aschenbach’a öyle geliyordu ki, ta ilerde o solgun yüzlü, sevimli, can alıcı çocuk kendisine gülümsemekte, el etmekte, elini belinden çözerek uzakları göstermekte, önünden vaatler dolu sonsuzluklara doğru uçmaktadır. Aschenbach, her zaman olduğu gibi şimdi de onun peşi sıra gitmeye koyuldu.
Sandalyede yana yıkılan adamın imdadına koşuluncaya kadar dakikalar geçti. Onu odasına götürdüler. Ve daha o gün, yazara saygıyla bağlı dünya, onun ölüm haberiyle sarsıldı.
Thomas Mann / Venedik'te Ölüm
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder