Kusursuz uğruna didinen mükemmelde dinlenmeye can atar...


Kusursuz uğruna didinen mükemmelde dinlenmeye can atar; hiçlikse mükemmelin bir biçimi değil midir sadece? Aschenbach böyle derin hayallere daldığı sırada, kıyının ufuk çizgisi bir insan siluetiyle birdenbire kesildi; bakışlarını sınırsızdan çekip da toplayınca, bunun sol yandan gelen, kumların içinde yürüyerek önünden geçen polanyalı güzel olduğunu anladı. Çocuk, pantolonu dizlerine kadar sıvalı, ince uzun bacakları açıkta, suda yürümeye hazırlanmış, yalınayak, yavaş, fakat ayakkabısız gezmeye tamamen alışıkmış gibi gayet hafif ve mağrur yürüyordu... (sf. 50)  


Tadzio yüzüyordu. Onu gözden kaybetmiş olan Aschenbach, denizin ötelerinde başını ve yüzerken kürek gibi kullandığı kolunu gördü: Deniz enginlere kadar dümdüz uzanıyordu anlaşılan. Ama şimdiden onun için telaşa düşenler oluyor, şimdiden kabinlerden kendisine bağıran kadınların sesleri duyuluyor, plaja hemen hemen bir parola gibi hakim, yumuşak seslisiyle hem tatlı, hem de vahşi bir eda taşıyan bu isim tekrarlanıyordu: "Tadziu! Tadziu!". Çocuk geri döndü, karşı koyan suları ayağıyla çırpıp köpürterek, geriye atılmış başıyla koşa koşa dalgaları geçti; bu canlı varlığın buluğ çağının edası ve burukluğu içinde, gökle denizin derinlerinden gelen narin bir tanrı kadar güzel, sular sızan perçemiyle dalgalardan çıkışını, sıyrılışını seyretmek, insana mitolojik düşünceler esinliyordu. Dünyanın kuruluş dönemlerine, biçimin kökenine ve tanrıların doğuşuna ait şiirleri andırıyordu bu manzara. Aschenbach, gözleri kapalı, gönlüne başlayan bu şarkıyı dinliyor, yine buradan memnun olduğunu, ayrılmak istemediğini düşünüyordu.

Az sonra Tadzio, sağ koltuğu altından geçen beyaz bir havluya sarılı, başı çıplak koluna dayalı, kumlara uzanmış, deniz yorgunluğunu çıkarıyor, Aschenbach ona bakmaksızın kitabından birkaç sayfa okurken bile onun orada yattığı ve hayran olunası bu çocuğu görmek için başını hafifçe sağa çevirmesinin yeteceği neredeyse hiç aklından çıkmıyordu. (sf. 52-53)

 Tadzio'ya göz kulak olan kadınlar taraçanın arka tarafında oturuyorlardı; iş o dereceye gelmişti ki, tutkun adamın göze batmaktan, şüphe uyandırmaktan çekinmesi gerekiyordu. Hatta birçok defa plajda, otelin lobisinde, San Marco Meydanı'nda yakınında duran Tadzio'yu yanlarına çağırdıklarını, çocuğun kendisinden uzakta bulunmasına dikkat ettiklerini görmüş, adeta donup kalmış, bundan korkunç bir hakaret anlamı çıkarmaya zorlanmış, bu duygunun etkisi altında gururu o zamana kadar tanımadığı acılar içinde kıvranmış, bu hakareti reddetmesine vicdanı elvermemişti. (sf. 88)

Seyirci Aschenbach, böyle güzel bir zemin önünde kendini bu kadar sere serpe sergileyen bu vücudun her çizgisini, her davranışını çoktan öğrenmişti; artık aşinası olduğu bu vücudun ayrı ayrı güzelliklerini her görüşte sevinçle karşılıyor,hayranlığının, duyduğu ince hazların sonunu getiremiyordu. Çocuğu kalbinin önündeki kadınları ziyarete gelmiş bir misafire görünmesi için çağırırlar, belki üzerinde denizin ıslaklığıyla koşarak gelir, saçlarını geriye atar, elini uzatırken bir ayağını yere basıp ötekinin ucu üzerinde durur, vücudunda hoş bir bükülüş, zarif bir gerilme, nezaketten doğan bir utanç,asaletten gelen bir beğendirme arzusu görülürdü. Havlu göğsüne sarılı uzanıp yattığı zamanlar ince işçilikle yontulmuş kolunu kuma dayar, çenesini avucuna alır, "Jaschu" diye çağrılan çocuk ise hemen yanına çömelerek onu okşardı; özel davranış gören bu çocuğun kendisine bağlı olana, hizmet edene doğru, yukarıya bakarken dudaklarında ve gözlerinde beliren gülümsemeden daha sevimli bir manzara düşünülemezdi. Bazen de denizin kenarında ayrı tek başına, arkadaşlarından ayrı, Aschenbach'ın hemen yakınında, elleri ensesinde kenetli, ayakta durur, parmaklarının ucuna basarak ağır ağır sağa sola sallanır, dalgın dalgın maviliklere bakar, ayak parmakları kıyıya vuran küçük dalgalarla yıkanırdı. Bal rengi saçları kıvrım kıvrım şakaklarına ve ensesine sarkar, belkemiğinin yukarı kısmındaki ayva tüyleri güneşte parlar, kaburgaları, ince çizgileri, göğsünün güzelliği, vücuduna yapışmış dar mayodan belli olur, koltuk altları bir heykeldeki gibi kılsız, göze çarpar, diz çukurları parlar, bu çukurların morumsu damarları vücudunu saydam bir maddeden yapılmış gibi gösterirdi. Yaşının mükemmelliğini taşıyan bu dimdik vücutta ne kadar kuvvetli bir disiplin, ne kadar keskin bir fikir ifade edilmişti!  (sf. 67)

*



Venedik'te Ölüm

*
Müzik: Mahler - Zarathustra's Midnigt Song

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder