Maldoror'un Şarkıları / Gaston Bachelard




   Lautreamont takma adı altında tamamen saklı kalan İsidore Ducasse’ın özel yaşamına ait hiçbir şey bilmiyoruz. Karakteriyle ilgili hiçbir bilgimiz yok. Onunla ilgili olarak elimizde bir kitap ve bir önsöz var yalnızca. Ruhunda neler olup bittiğini ise yalnızca yapıtı aracılığıyla değerlendirebiliyoruz. Böylesine yetersiz öğeler üzerine temellenmiş bir yaşamöyküsü ise açıklayıcı olamaz. Biz de, Lautreamont’la ilgili, değişik baskıların önsözlerinden, yapıtına ayrılmış çeşitli yazılardan toplayabildiğimiz bilgileri ilerdeki bir başlık altında ele aldık. Ama burada giriştiğimiz psikolojik açıklama için bu uzak ve dolaylı bilgilere dayanmadık. Bu yaşamöyküsel öğelere gönderme yapabildiğimiz kısıtlı durumlarda bunu belirteceğiz.

   İşte bizim iki amacımız: Maldoror Şarkıları'nda ilk olarak zamansal bağıntının çarpıcı belirginliğini, şaşırtıcı birimini belirlemek istiyoruz. Söz eyleme geçmek istiyor, diyor Maxime Alexandre. Lautreamont’da söz vakit kaybetmeden eyleme geçiyor. Bazı şairler mekanı yiyip bitiriyor ya da özümlüyor; diyebiliriz ki onların sindirecek bir evrenleri var. Lautreamont ise en büyük zaman yiyicilerden biri. Onun gözü doymaz şiddetinin gizi burada, bunu ilerde göstereceğiz.

   İkinci olarak, özellikle etkili olan bir kompleks'i ortaya çıkarmak istiyoruz. Ve işe bu ikinci vurgulamadan başlamak gerekiyor; çünkü yapıta, bütünü içinde birliğini ve canlılığını, ayrıntılardaysa hızını ve başdönmesini kazandıran, kesinlikle bu kompleksin gelişimidir.

   Öyleyse bize göre Lautreamont’un yapıtına bu enerjiyi veren kompleks nedir? Bu hayvan yaşamının kompleksidir. Saldırı enerjisidir, öyle ki, Lautreamont’un yapıtı bize, gerçek bir saldırı fenomenolojisi gibi görünüyor. Saf şiir'ten söz ettiğimiz biçimde bu da saf bir saldırı' dır.

   Oysa saldırı zamanı oldukça özel bir zamandır. Her zaman doğru ve düzenlenmiştir; hiçbir dalgalanma onu bükemez, hiçbir engel onu yıldıramaz. Basit bir zamandır. İlk dürtüde her zaman homojendir. Saldırı zamanı, üstünde şiddetini doğrulamak istediği tekil düzlemde saldıran varlık tarafından üretilir. Saldırgan varlık kendisine zaman verilmesini beklemez; alır, yaratır. Maldoror Şarkıları'nda hiçbir şey edilgen değildir, hiçbir şey verilmiş, beklenmiş, izlenmiş değildir. Üstelik Maldoror acı’nın üstündedir: Acı çektirir, çekmez. Hiçbir acı, düşmanca davranışların kopukluğuna harcanmış bir yaşamda uzun sürmez. Zaten saldırgan dürtülerin çeşitliliğini ve sayısını hissetmek için içimizde varolan hayvansılığın bilincine varmamız yeter. Ducasse’ın yapıtında hayvan yaşamı gereksiz bir eğretileme değildir. Önümüze tutku simgeleri değil ama gerçekten saldırı aletleri çıkarır. Bu bakımdan, La Fontaine’in fabllarının Maldoror Şarkıları ile ortak hiçbir yanı yoktur. Fabllar ve Şarkılar öylesine terstirler ki yaptığımız vurgulamanın gerekçesini birkaç satırda anlatabilmek için farklılıklarına gönderme yapabiliriz.

   La Fontaine’in fabllarında hayvan fizyonomisinin bir tek özelliği dahi doğru değildir, hayvan psikolojisinin hiçbir belirtisi, yapay bile olsa, hayvanlaştırmanın hiçbir niteliği yer almaz; her şey çocukça gözlemlenmiş hayvan biçimleriyle alay eden zavallı bir maskaralıktan, hayvan koleksiyonundan ve boyanmış ve tıraşlanmış bir ağıldan başka bir şey değildir. Bu hayvan bahanesinin altında kesinlikle ince bir insan psikolojisi bulabiliriz; ama fabl yazarının bu yetenekli psikolog tavrı, yalnızca hayvanlaştırılmış masallaştırmanın tekdüzeliğini belirlemekten başka bir işe yaramıyor. Tersine Lautreamont’da biçimleri içinde değil, doğrudan giriştiği hareketlerde, söylemek gerekirse saldırılarında yakalanır hayvan, öyleyse eylem vakit kaybetmiyor. Ducasse’ın varlığı sindirmez, ısırır; onun için beslenme ısırmadan başka bir şey değildir, kendini savunmaz ve hiç doymaz. Katıksız ve gerekli düşmanlığı içinde yayılır. Toplumsallaşmış insan psikolojisi bundan acı çeker, şiddetli ve kabaca biçimsizleştirilmiş olarak belirir, ama tutkularımızın hayvansı geçmişinin şiddeti, korkulu gözlerimizin önünde yeniden doğar, özet olarak, La Fontaine hayvan fablı altında bir insan psikolojisi, Lautreamont ise hala insanların yüreğinde güçlü olarak bulunan şiddetli dürtüleri yaşayarak insanlık dışı bir fabl yazmıştır.

       Hem de ne hız! Lautreamont’un yanında Nietzsche ne kadar yavaş ve sakindir, kartalı ve yılanıyla ne kadar aileden biri gibidir! Birinde dans adımları, ötekinde kaplan sıçrayışları!

       Bu yoğun hayvanlaştırmanın doğru olarak kanıtlamasını yapmak çok kolay: En basit sayım bunu kesin çizgilerle ortaya çıkarır. Bir kez bilinince, bu hayvanlaştırmanın daha açık vurgulanmadığına bile şaşarız.

       Çalışmamın kaynağı olarak Edmond Jaloux’nun önsözünü yazdığı Jose Corti baskısını aldım. Maldoror Şarkıları 247 sayfa işgal ediyor bu kitapta. Ben bu 247 sayfada adı geçen hayvanların dökümünü yaptım. Tamı tamına 185 tane buldum. Bu 185 hayvandan çoğu birçok sayfada ve bir sayfada birden çok kez yardıma çağrılmış. Her sayfadaki tekrarları göz önüne almazsak hayvan yaşamına 435 gönderme buluruz. Doğruyu söylemek gerekirse bu göndermelerden bazıları karga gibi kara, kurt gibi sessiz, anadan doğma gibi deyimlerle verilmiştir. Daha önce kullanılmış bu hayvansılıklar yüzünden göndermelerden aşağı yukarı on tanesini çıkarıp atmak gerekir. Böylece elimizde 400 hayvansı davranış kalıyor.


 Rene Magritte / Maldoror'un Şarkıları için desen.



Bazı sayfalar inanılmaz bir hayvansı yoğunluk taşıyor. Bu yoğunluk ise zaten belirli sayıda imgeye değil de belirli sayıda dürtüye uygun düşüyor. İstekli, etkin ve dürtüsel bu karakter Victor Hugo’nun yapıtında paketlerle gelen hayvan yığınlarından oldukça değişik. Deniz İşçilerinin şairinde hayvan koleksiyonu kıpırtısız ve donuk duruyor; önceden görülmüş olarak. Tuhaf ve şairane biçimler dünyanın nesnel zenginliğinin belirtisi. Lautreamont’da -ilerde göstereceğiz- hayvanlaştırılmış yaşam, öznel dürtülerin oynaklığının ve zenginliğinin belirtisidir. Dönüşümleri belirleyen ve varlıkları biçimsizleştiren yaşama isteğinin aşırılığıdır.

   Hayvanlarla karşılaştırılınca bitkiler ancak onuncu sırada belirirler. Ducasse’ın yapıtında yalnızca dekor rolü oynarlar. Çoğu zaman çiçekler hayvanlaştırılmıştır, “canlı kamelyalar” “bir insanı cehennem mağarasına doğru” sürüklerler (3. Şarkı). Eğer çiçekler gerçekten “bitkisel” kalırlarsa, çocuksudurlar demektir: “Lale ve dağlalesi cıvıldaşıyor” (3. Şarkı). Koku, Lautreamont’un kokularla uğraşmayacağı kadar edilgen bir niteliktir. Bu bakış açısından çiçekler kötü bir şekilde bir araya gelmişlerdir “Menekşelerin, nanelerin ve sardunyaların” taç yaprakları koku almaya yarayan bir iğrençliktir (3. Şarkı). Bağlantılı olarak, sakin ve inançlı yaşamın simgesi olan hiçbir bitkisellik Lautreamont’un yapıtında duyralı değildir. Bir palmiye gibi bükülen bitkisel ve süren zaman, ona sertliğini sunmamıştır. Bitkisellikten yoksunluk, yaşamın hayvan hızı ve şiddeti tarafından ufalanmasını kesinleştiriyor. Eğer Lautreamont’un dinamik duyumculuğunu, Jean Wahl tarafından çok iyi belirlenen J.-Cowper Powys’in dinlenmiş duyumculuğuyla karşılaştırırsak Lautreamont’un bitkisel huzura duyduğu nefret daha da belirginleşir.
   
Yaşamın çeşitli biçimlerine yapılan göndermelerin sayısı kesinlikle ondaki hayvan yaşamının üstünlüğünü kanıtlamıyor ve belki de böylesine kolaycı bir dökümle alay edilecektir; ama bu, bize, daha yakından inceleyeceğimiz benzersiz hayvanlaştırma yoğunluğunu öncelikle tanımlayabilmek için yeterli geldi.
   
   Şimdi, Lautreamont’un şiirinin, uyarma ve kaslara ilişkin dürtülerin, özellikle de renklerin ve biçimlerin görsel şiiri olduğunu düzenlememiz gerekiyor.
   
Hayvan biçimleri oldukça kötü resmedilmiş. Gerçekte, onların kopyaları yapılmamış; onlar gerçekten üretilmişlerdir. Etkinliklerinden çıkarım yapılmıştır. Bir eylem kendi biçimini aynı iyi bir işçinin aletini yaratması gibi yaratır. İsidore Ducasse’ın yaşamında canlı varlıkların binlerce oyunuyla eğlendiği dalgın bir dönem düşünürsek yanılmış oluruz. Okul arkadaşlarından birinin bize söylediği, güllerin yaprakları arasındaki ziyba böceği üzerine uzun düşüncelere dalması, doğal tarih için ilgisi gerçekte Lautreamontizmin baltasını belirtmiyor. Arkasından saf bir isteğin geldiği düzeltilemez, yırtıcı davranışında, hayvanlık içeriden kavranmıştır. Zaten, isteklerin sonsuz özgürlüğünü anlatacak saf bir şiddet şiiri yaratabileceğimiz andan itibaren, Lautreamont’u bir öncü gibi okumalıyız.

   Bu saf şiddet insana özgü değildir; insana özgü biçimler almak onu akıllandıracak, geciktirecek, yavaşlatacaktır. Şiddetin temeline bir düşünce, bir hınç, bir nefret koymak onun kesin ve ani esrikliğini kaybetmesine neden olacaktır.

   O halde, Maldoror Şarkıları’na derin tınlamayı, müzikal kesinliği, Edmond Jaloux’nun dediği “mükemmele varan sanatsal ve yazınsal yaratım”ı kazandıran söz, ana değerini yitirecektir.

  Hayvansı davranışın kesinliğinde birdenbire gerçekleşen bu şiddet, olduğu gibi, bize göre, etkin ve şiddetli şiirin gizidir. Şiddet sıcaklık değil, zamandır. Hiçbir şiddet, hiçbir zaman Maldoror Şarkıları’nınki kadar apansız olmamıştı. Jean Cassou, Comte de Lautreamont’un anlatımıyla Marquis de Sade’ın anlatımı arasındaki akrabalığı açıklıkla ortaya koydu. Ama Marquis de Sade’da şiddet insani boyutlar içeridedir, nesnesine oldukça düşkündür. Ya da Sade’da, Pierre Klossowski’nin dediği gibi, Ducasse’ın oynaklığını kabul etmeyecek “nesne önünde bir geç kalmışlık” vardır. Casanova bile, Kurtadamın Mektubunda, insani sınırı aşmayı beceremez. Onun için, belli belirsiz hayvanlaştırılmış olan “düşünen dölyatağı” yalnızca ortak ve tekdüze bir cinsel sapıklığı ifade eder. Bütün şiddetleri insansaldır; kendilerini dönüşüm geçirememiş eğretilemeler gibi ifade eder.
   
Lautreamont’daysa davranışlar insansal sınırları aşmak ve yeni ruhsal tutumlar ele geçirmek için yeterince tutarlı ve şiddetlidir.               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder