"Yitirilmiş saatler diyor içinden, daldığı uçurumdan koparılmış,
pek kötü değerlendirilmiş, çok değerli saatler."
Yazınsal yaşantılar vardır. Romantik olanlar. Durgun olsun ya da olmasın, organik olarak yapıtla bağdaşan ve o zaman da kendisininkine benzen bir sanatla biçimlenerek, ilke ve amaç bakımından anlatılması tutku veren yaşantılar vardır. Byron'un, Chateaubriand'ın yaşamı. Yalnızca günün birinde anımsayıp anlatmaktan zevk aldığı için yaşıyormuş gibi görünen, o en cesur yazarların yaşamı -en önemsiz davranışların söylencelere katıldığı. Ayrıca tekdüze yaşantılar vardır. Gizli saklı olanlar. Bilerek tatsızlaştırılan, sıradan duruma getirilen, kitaplardakine hiç uymayan ya da onun dümen suyuna bırakılmayan, tersine onlar karşısında pes eden yaşantılar. Flaubert'in, Croisset'deki yaşantısı; yaşlı annesiyle olanaksız aşkları, sara nöbetleri, çığlıkları arasında geçen yaşamı. Stendhal'in; gerçek melankolinin ve edebiyatın her şeyden önce sıkıntıya ve başarısızlığa karşı bir ilaç olduğu, zorunlu sürgünle geçen yaşamı. Beuve Amca'nın, çok hüzünlü, çok iç karartıcı; kedileriyle, eski kağıtlarıyla büyüsünü yitirmiş özlemleriyle geçen yaşamı. Son olarak da kendi yaşamı; büyük bir özenle, kuşkusuz yine benzer nedenlerle yok edilmiş yaşamı.
Jean Veber (1868-1928), ‘L'Ennui’, “Les Fleurs du Mal” by Charles Baudelaire, 1896
pek kötü değerlendirilmiş, çok değerli saatler."
Yazınsal yaşantılar vardır. Romantik olanlar. Durgun olsun ya da olmasın, organik olarak yapıtla bağdaşan ve o zaman da kendisininkine benzen bir sanatla biçimlenerek, ilke ve amaç bakımından anlatılması tutku veren yaşantılar vardır. Byron'un, Chateaubriand'ın yaşamı. Yalnızca günün birinde anımsayıp anlatmaktan zevk aldığı için yaşıyormuş gibi görünen, o en cesur yazarların yaşamı -en önemsiz davranışların söylencelere katıldığı. Ayrıca tekdüze yaşantılar vardır. Gizli saklı olanlar. Bilerek tatsızlaştırılan, sıradan duruma getirilen, kitaplardakine hiç uymayan ya da onun dümen suyuna bırakılmayan, tersine onlar karşısında pes eden yaşantılar. Flaubert'in, Croisset'deki yaşantısı; yaşlı annesiyle olanaksız aşkları, sara nöbetleri, çığlıkları arasında geçen yaşamı. Stendhal'in; gerçek melankolinin ve edebiyatın her şeyden önce sıkıntıya ve başarısızlığa karşı bir ilaç olduğu, zorunlu sürgünle geçen yaşamı. Beuve Amca'nın, çok hüzünlü, çok iç karartıcı; kedileriyle, eski kağıtlarıyla büyüsünü yitirmiş özlemleriyle geçen yaşamı. Son olarak da kendi yaşamı; büyük bir özenle, kuşkusuz yine benzer nedenlerle yok edilmiş yaşamı.
Jean Veber (1868-1928), ‘L'Ennui’, “Les Fleurs du Mal” by Charles Baudelaire, 1896
Bu yaşamlar başarısızlığa uğramamış. Mahvolmamış. Kent soyluların yaşamları gibi bela dolu da değil. Feda edilmiş, kurban edilmiş özgürlükler yok. Bu gönül yoksunluğunda, onlara gösteriş ve Özgürlük verebilecek her şeyden arınmış olan bu tükenişte, bir sanatçının sanatına verebileceği en dokunaklı saygı var. Bütün kozlar henüz oynanmadı der gibi. İnsan, her kezinde bütün olayları aşamaz. Yaşamın yıkıntıları üzerinde; ünün, servetin, tutkunun onayladığı yas üzerinde inşa edilmiştir, başarılı soneler cildinden oluşan bu anıt. Kararmış yaşamlar. Hayır. Karartılmış. Ortalıkta görünmeme ve büyük özveriler sayesinde, yiğitçe diye adlandırılabilen yaşamlar. Sanki yapıt kaygısı anlamını yitirmiş ve ışığı, parlamasın diye gündüz ışıklarını yutmuş onların. Bu yaşamları anlatabilir pekala. Bomboştur onlar. Alışkanlık yüzünden hâlâ onlara yamanmak istenen söylentilere yakışmaz onlar.
Edebiyat mı?
"Bir yaşamı, el çabukluğuyla yoketmenin en iyi yöntemidir" diyordu Flaubert.
*
Charles Baudelaire'in Son Günleri romanından,
Bernard Henry Levy
Edebiyat mı?
YanıtlaSilBenim için kıçıma soktuğum, ve bana zevk bile vermeyen korkunç yapay erkeklik organından başka bir şey değil, de diyordu Flaubert