" Kanun önünde bir kapıcı durmaktadır. Bu kapıcıya taşradan bir adam gelir. Adam kanundan içeri girmek ister. Ama kapıcı izin vermez. «Sonra girebilir miyim?» diye sorar adam. «Belki,» der kapıcı. Adam aralıktan içeri bakar: «Kanun kapısının herkese açık olması gerekmez mi?»
«Ben izin vermeden içeri giremezsin! Ben çok güçlüyüm. Gene de kapıcıların en küçüğüyüm. İçerde başka kapılar, her kapının önünde başka kapıcılar var, her kapıcı bir öncekinden daha güçlüdür.»
Kapıcının izniyle adam oracığa oturur ve beklemeye başlar... Yıllar geçer. Adam, belki kandırırım umuduyla elinde ne varsa kapıcıya verir. «Bunları alıyorum ki sonradan "keşke şunu da
yapsaydım" demeyesin» der kapıcı. Uzun yıllar boyunca kapıcıyı gözetleyen adam, sonunda kapıcının kürkündeki pireyi bile tanır ve yaşlanıp çocuklaşınca, kapıcıyı ikna etmesi için o pireye bile rüşvet verir. Yaşlılıktan gözleri iyice körelen adam kanun kapısında bir parıltı fark eder. Parıltı kapıdan dışarı sızmaktadır. Ölmeden önce adamın tüm hayatı bir tek soruya dönüşür. Daha önce hiç sormadığı bir soruya. «Amma da arsızmışsın, gene ne var?» diye çıkışır kapıcı. Adam soruyu sorar:
«Her insan kanun kapısından içeri girmek ister. Öyleyken, neden bu kapıdan girmek isteyen benden başka kimse olmadı?»
Yaşlılıktan adamın kulakları sağırlaştığı için kapıcı bağırır: «Senden başka kimse bu kapıdan giremezdi, çünkü bu kapı sadece senin içindi. Gideyim de kapatayım bari!...»
Bu öykü 'Dava' adlı romandan alınmıştır. Bu öykünün mantığının düşlerin mantığı ile
aynı olduğu söylenir ya da kabusların... "
(filmden)
Herkesin ilk gençlik döneminde, üzerinde bağlayıcı, belirleyici etkileri görülen karşılaşmaları olur, bunların bir bölümü yapıtlarladır. 1968-1972 arası, 20 yaşı önceleyen zaman dilimi içinde, zihnimi ve duyarlığımı damgalayan yapıtlardan birisi Dava oldu. Ters bir sıralamayla: Önce Orson Welles'in filmini gördüm, sinematekte; sonra Kafka'nın kitabını okudum. İlk ciddi yazım, yanlış anımsamıyorsam, 1971'de çıkan, Dava'nın sinematografik anlatımıyla ilgili denemeydi.
Tamı tamına kırk yıl sonra, üçüncü kez izlerken filmi, seyreden öznenin evrimi üzerinde yeniden düşünme fırsatım doğdu. 1969'un ben'iyle 2008'inki nasıl karşılaştırılabilir? İlki birikim ve donanımdan yoksun, şaşkın ve hazırlıksız genç bir adam; ama el değmemişliğin, seçimlerini ve değerler dizgesini oluşturmuş olmanın uzağında durmasının bir daha geçerlilik kazanamayacak bir özgünlüğü var. İkincisi, en amiyane deyişle kaşarlanmış bir perspektif; hem kendi akıntısına kapılmış, hem, vakti geldiğinde, kıyıya çıkarak onu gözden geçirmeye çalışmış olgun adam.
Orson Welles'e, yolda döndüğüm, uğradığım oldu. Yazıktır, buzdağının görünmeyen bölümüne ulaşamadım. 1970 sonrası yaşadığı büyük girişimleri ve bozgunları, onlardan kalan yüzlerce saatlık çekim örneğin. Biriki üst film - sanıyorum bir tanesi de Dava'nın çekim süreci ile ilgili. Bir de, dostlarıyla tartışmalarını ya da düşünsel temrinlerini bile bir yardımcısı aracısıyla filme aldırmış, onlar. Çizimleri, skeçleri, notları. Gerçekten tanımak isterdim residua'yı.
Dava'da, öyle gördüm bu sefer, Piranesi'nin okkalı etkisi olmuş. Jenerikte ve sonda kullandığı siyah beyaz kara kalem çalışmalar yüzünden söylemiyorum bir tek bunu. Başta ressam atölyesinin ortasında geçen karabasansı sekans, birden fazla bölümde Carceri'nin uzantılarını seçtim.
Kafka ne düşünürdü, Welles'ın yorumu hakkında? Benim, bir edebiyat ürününden yapılmış en sıkı uyarlama saymam Dava'yı, bu görüşün başka yazarlar tarafından paylaşılacağı anlamına gelmez -bırakalım yazarın kendisini. Kaldı ki, Welles'in kendi içevreninin yarattığı bir güzergahı seçmiş olduğunu ileri sürmek eldedir. Elbet öyle yapacaktı, yoksa sinema adamı değil yönetmen sıfatı taşırdı.
Orson Welles'in Shakespeare uyarlamalarını da el üstünde tuttuğumu gizleyemem. Greenway'e dek, bir tek Kurosawa o ayar yorumlar getirebilmişti; benim gözümde.
Şimdi bakınca, Dava'yı bir bahane olarak kullandığı açıklık kazanıyor gözümde - tıpkı Othello'nun bahane oluşturması gibi.
Bir tragedya yazarı Orson Welles.
Aeschylles, Euripides: Bugün yaşasalar sinematograf olacaklardı.