Yol (Batur)

Ya ölüm? Yaşamımı yazıya, olmazsa susmaya dönüştürmeye karar verdiğimden beri ölümü yaşamıyor, yalnızca düşünüyorum.

...

Kötümser bir kişiyim. Bunun nedeni herhalde çocukluğumda, yetişişimde, ilk gençliğimin yaşama koşullarında bulunabilir. Bu da marxçı eleştirinin bulup çıkartabileceği, ruh çözümle birlikte bir sonuca götürebileceği bir durumdur. Dünya görüşümün kaynakları nelerdir. Ben yakın çevremde yer alan bir çok kişinin tersine, kitaplarda değil yaşam deneylerinde buluyorum onları. Kitaplar, bu dünya görüşüne destek getiren, dizgeler ve yöntemlerle besleyen bir eytişim oluşturmuşlardır yetişişimde. Evet, kuşku yok ki Schopenhauer'den etkilendim. Kafka'dan,  Mallarme'den, Antonioni'den de. Ama onlar, bana kalırsa, genç beynimde gezinip duran soruların bıraktığı gedikleri tıkamaktan öteye gidemediler. Onları okuduğum için kötümser olmadım, kötümser olduğum için onları okudum. Bir seçim ve -tatsız bir söz ama- bir çıkar sorunudur bu. Kişi, ötekinde kendi sorularını arıyor nedense. Bu dünya görüşünün bende oluşmasının  nedenlerini varoluşçuluk çerçevesinde arayanlar oluyor. Pek uzak bir bakış açısı. Ve yanlış bir odak. Varoluşçuluk ile ilişkim bütünüyle olumsuz olmasa bile zenginleştirici bir ilişki de olmamıştır. Onların trajiği kullanma yöntemleri hemen hep aykırı düşmüştür bana. Görüngübilim, varlıkbilim dolayında yapılmış çalışmalar için aynı şeyi söyleyemem buna karşılık. Heideger'den, Husserl'den, Levinas'dan pek çok şey öğrendim. Nietzsche'ye gelince, felsefesinin bana verdiği en önemli açkı, insanın kendi koşulunu sonuna dek aşabileceği olgusunda yatar. Eskiçağ felsefeleri olsun, ortaçağ felsefeleri olsun istemin denetiminde, yoksanışında bulurlar çıkış noktasını. İşte simyacıların "Le Grand Oeuvre"ü. İşte Nirvana, Sunyavada. Son evre hemen hep "sıfır" noktası nihil'dir.  Oysa, Nietzsche, 1881'den sonra "nihilizm"i aşabilmiş, indirgenmezliğe doğru yeni bir ışık yakmıştır. Doğal olarak aydınlık bir ışık sayılamaz bu: İnsanlığın Nietzsche'nin gösterdiği yere gelebileceğini sanmıyorum açıkçası. O biliyordu bunu, kaldı ki. Ama karamsarlık insan kadar eskidir. Bugünün karamsarları "insan özdeğin bir yanılgısıdır" diyorlar. Bu düşüncenin değişkenlerini Sokrates öncesi Yunan düşünüşünde görüyoruz. Hele Gorgias, hiç'i bile yoksaymıştır.

Bizim yetiştiğimiz dönem itibariyle önümüze çıkan panorama, 20 yaşlarındayken iyimser olunabilecek bir panorama değildi. Arkamızda eni konu gelişmiş bir Varoluşçuluk felsefesi; hatta, onun ötesine geçmiş düşünce uçları vardı. Giderek, hayatın anlamına dair karamsar bir tablodan yola koyulmamız durumu vardı. Hayatın bir anlamı aslında yok; giderek benim hayatımın da bir anlamı yok. Bu durumda yapılacak bir tek şey vardır. Bu hayatı terketmek. Ben bunun hala doğru olduğuna da inanıyorum ayrıca. Yalnız bu, her babayiğidin yapabileceği bir şey değildir. Herkes bir Seneca olamıyor ne yazık ki. Bunu yapamadığımız zaman da, bir kaçış içinde olduğumuzu ve olacağımızı kabul etmemiz gerekir: Açık yüreklilikle bakıp, "ben ölümle yüzleşemiyorum, hayatı terkedemiyorum, o zaman kaçacağım!". Hiç değilse, kaçacağın yer güzel bir yer olsun, o anlamsızlık bütünlüğü içinde bir anlamlılığı olsun!

Sanatçıların ezelden beri bu yolda buldukları sağlam bir tutamak var. Faust tipolojisinde dile gelen bir ölümsüzlük arzusu. Aslında biyolojik bir varlık olarak, herkes öleceğini biliyor. Ama, elinden çıkan şeylerin kendisinden sonra varlığını devam ettireceği, kendisine ikinci bir hayat tanıyacağı gibi bir tutamak yakalıyor sanatçı. Bugün oturup Vivaldi'yi dinliyorsam, Vivaldi yaşamaya devam ediyor. Ben bunu yapabilir miyim? Bir şeyler yazarak, öldükten sonra hayatımın devamını sağlayabilir miyim? Bu bir "challenge"dır. Bu "challenge"ı bilmek, o kaçışı daha anlamlı kılabilir. Sanıyorum, özetle, Enis Batur'un yapmak istediği şey de, pek çok başka yazarın, sanatçının yapmak istediği gibi: Kendisinden sonra, kendi sınırlı hayatının sınırlarını zorlayacak bir ikinci hayata yazdıklarıyla hak kazanmak. Hak kazanabilmesinin de kendi içinde kuralları olduğunu düşünüyor Enis Batur ve total bir dünyaya, beğenmediği, anlamsız bulduğu bir hayata karşılık olarak sunacağı daha anlamlı bir hayat inşa etmesi gerek yaptıklarıyla, önermesi gerekir hiç değilse. Bu, total bir arayışla olabilir ancak. O total arayışın paramparça bir düzenle de olsa, kotarılması için masanın başına oturuyorum.


...

Yoruldum, Enis, kendimden de, kendimdeki ötekilerden de.

Bu böyle sürüp gidecek mi, Enis? Bir kitaptan bir başka kitaba, bir kelimeden bir başka kelimeye, böyle kaydırak, gidecek misiniz hep? Gideceksiniz de, nereye varmak, ulaşmak adına? O denli korkuyor musunuz, kayboluştan, kayboluşumuzdan? Gövdenizin içinde ya da dışında bekleyen Ölüm'ün yok ettiği bütün anlamsal bağlantıları zorla, zorlayarak, koruyormuş-gibi-yapmak daha mı kolaylaştırıyor kaçışınızı? Enis, bir öteki miyim ben topu topu : Benim de kendi'm, kimse'liğim ve kimse-sizliğim yok mudur? Korku, yorum -diyorsunuz bir şiirinizde.

Soru, yorum : Ne zaman susacaksınız?


Şubat 92
Söz'lük

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder