Bir insanın cinselliğinin derecesi ve türü, tininin doruklarına dek uzanır.
(Nietzsche)
Cinsel eğilimin izlediği biyolojik yasaların fazlalığı eşcinselliğin toplumca inşa edilmiş bir yapıdan başka bir şey olmadığı savını çürütür. Kritik dönem, hormonların etkisi, beyin yapısı ve işlevlerindeki farklılıklar cinsel eğilimde biyolojinin rol oynadığına işaret koyar. Ancak Kinsey'in de işaret etmiş olduğu gibi kişiler "koyun ve keçi" olarak ayrılamazlar. Ve bir ya da her iki cinsiyete karşı eğilim pek çok farklı boyutta gerçekleşebilir. Özgün yaşam deneyimleri benzersiz biyolojik potansiyellerle etkileşime girerek her bireyin kendine özgü cinselliğini ortaya çıkarmaktadır.
Bu etkileşimlerin karmaşıklığı ve insan deneyiminin sonsuz çeşitlemeleri de neden eşcinselliğe şimdiye kadar kimsenin bir "niçin" bulamadığını açıklamaktadır. Ne Gunder Dörner'in hormon kuramları ne de soğuk, mesafeli babalar, aşırı düşkün anneleri içeren psikanalitik kuramlar araştırmalarla kanıtlanabilmiştir. Eşcinsellik insana özgü başka birçok deneyim gibi insan çerçevesi dışında açıklanamayacak kadar karmaşıktır. En insafsız niteliğimiz özellikle yeti ve yeteneklerimizin muazzam çeşitliliği ise birbirimizle olan ilişkilerde bazılarımızda sevebilme yetisinin hemcinse yönelmesi hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.
Eşcinselliğin cinsellikle değil de sevgiyle ilgili olduğu söylenmiştir. Eşcinselliği tanımlamak her ne kadar zor olsa da ki buna tüm disiplinlerde çalışan tüm bilim adamları da katılacaktır: eşcinselin kendi cinsinden birine aşık olan kişi olduğu açıkça söylenebilir. Karl Wrichs'in dediği gibi,
"Doğa, gerçek aşkın olduğu yerdedir."
Kitap: Eşcinselliğin Doğal Tarihi,
Francis Mark Mondimore
(bkz:kaotikbenlik.blogspot.com /2013/11/brokeback-lovers)
(bkz: kaotikbenlik.blogspot. com. /2013/11/brokeback-mountain-2005-ang-lee)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder