---------------------Bir varlık yalnız doğar, yalnız ölür. Bir varlık ile diğeri arasında bir uçurum, bir kesinti vardır.
Bu uçurum siz dinleyenler ve ben konuşan arasında vardır. İletişim kurmaya çalışıyoruz ama aramızdaki hiçbir iletişim temel farklılığı yok edemez. Eğer siz ölürseniz, ölen ben değilimdir. Bizler, siz ve ben birbirinden ayrı varlıklarız.
Fakat bizi ayıran bu uçurumu kafamda canlandırabilirim. Bu uçurum derindir ve bunu yok edecek bir yol göremiyorum. Birlikte sadece bu uçurumun başdöndürücülüğünü hissedebiliriz. Bizi büyüleyebilir. Bu uçurum ölümdür ve ölüm başdöndürücüdür ve büyüleyicidir.......................
*
Erotizm yaşamın ölüme kadar olumlanmasıdır, diyebiliriz. Bu bir tanım değildir ama bu formül erotizmin anlamını başka bir tanımlamadan daha iyi vermektedir. Eğer kesin bir tanım gerekseydi, üremenin cinsel yapısından başlamak gerekecekti ve erotizm de bu faaliyetin özel bir şekli olarak belirtilecekti. Üreme amaçlı cinsel faaliyet cinsel yaşamlı hayvanlarda ve insanda görülmektedir. Ama sadece insanlar cinsel yaşamlarını erotik bir etkinliğe çevirmişlerdir. Erotizm, üremenin doğal amacı çocuk sahibi olma kaygısından ayrı psikolojik bir araştırmadır. Bu basit tanımdan, en başta bahsettiğim erotizmin ölüme kadar yaşamın olumlanmasıdır, formülüne geliyorum. Aslında erotik etkinlik, üreme endişesinden bağımsız psikolojik araştırmanın nesnesi olarak yaşamın canlanması olmasına karşın ölüme de uzak değildir. Burada o kadar büyük bir çelişki var ki fazla beklemeden bu düşüncemin varlık nedenini destekler görünen iki metni iletiyorum:
"Giz maalesef çok açık diyor, Sade. Kötülüğe biraz bulaşmış her ahlaksız, cinayetin duygular üzerindeki egemenliğinin ne kadar büyük olduğunu bilir."
Aynı kişi daha yalın olarak şunu yazıyor:
"Ölümle haşır neşir olmanın en iyi yolu onu ahlaksız bir fikirle bağdaştırmaktır."
Düşüncemin varlık nedenini destekler görünen olgudan bahsetmiştim. Aslında Sade'ın düşüncesi bir sapıklık olabilir. Belirtilen eğilimler insanın doğasında çok ender olmamasına rağmen, bunların sapık duygular olduğunda bahsedilebilir. Buna rağmen, cinsel arzu ile ölüm arasında bir bağlantı ortaya çıkmaktadır. Cinayetin görülmesi ve hayal edilmesi en azından hastalarda cinsel arzu uyandırmaktadır. Hastalığın bu ilişkinin nedeni olduğu fikri ile kendimizi sınırlandıramayız. Bu gerçek, kötülük kavramıyla sınırlandırılamaz. Hatta bu gerçeğin ölüm ve yaşam betimlemelerimizin temelini oluşturduğu düşüncesindeyim. Çoğu zaman varlığın insanda tutku dışında oluştuğu izlenimi vardır. Ben aksine varlığın bu tutku eylemlerinin dışında düşünülemeyeceğini söyleyeceğim.
...
Erotizm alanı, şiddetin ve ırza geçmenin alanıdır.
Eşlerin varlıklarının tecavüze uğraması söz konusu değilse, ölümün ve cinayetin sınırındaki tecavüz olgusu kabul edilmiyorsa bedenlerin erotizmi ne anlama gelmektedir?
Kalbin bulunmadığı bir yerde, erotizmin ortaya koyduğu etkinliğin amacı varlığın en derin özüne ulaşmaktır. Normal bir durumdan erotik zevk durumuna geçiş, süreksiz bir düzenden oluşmuş bir varlığın göreceli olarak içimizde erimesini varsayar. Bu erime terimi, erotik etkinliğe bağlı olarak eriyen yaşam ifadesine uygundur. Varlıkların erimesi eyleminde, erkek eş prensip olarak etken, dişi edilgen rol oynarlar. Özellikle dişi eş oluşan varlık olarak eriyen taraftır. Fakat erkek eş için edilgen tarafın erimesi tek bir anlama gelir: erime noktasında iki varlığı birbirine karıştıran birleşmeyi hazırlar. Erotik etkinliğin bir tek prensibi vardır: normal durumda oyunun bir tarafı olan varlığın yapısını imha etmektir.
...
Eğer tecavüz olgusu eksikse, erotik etkinlik bütünlüğünü kazanamamaktadır. Bununla birlikte gerçek yok etme, daha doğrusu öldürme, ırza geçme ile oluşan erotizm kadar tam bir erotizm şekli olmayacaktır. Romanlarında, Marquis de Sade'ın, cinayetin erotik coşkunluğun tepe noktası olduğu, şeklindeki betimlemesinin sadece şu anlamı vardır: biraz önce taslak olarak belirttiği eylemi son noktasına götürmekle, zorunlu olan erotizmden ayrılmaktayız. Normal davranıştan isteğe geçişte, ölümün temel bir büyülemesi vardır. Erotizmde söz konusu olan, her zaman oluşmuş yapıların bozulması olgusudur. Tekrar ediyorum: söz konusu olan, biz bireylerin ayrık (süreksiz) düzeninin kıran sosyal yaşam biçimlerinin bozulmasıdır. Fakat üremeden daha az olmak üzere erotizmde, Sade'a inat süreksiz (ayrık) yaşam yok olmaya mahkum değildir: sadece bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. En son noktaya kadar bu yaşam allak bullak olmak zorunda kalmıştır. Sadece, ayrık varlıkların ölümü ile gerçekleşebilecek sürekliliğin yaşamı alıp götürmesi koşuluyla süreklilik arayışı vardır. Süreksizlik üzerine kurulu bir dünyanın izin verdiği ölçüde sürekliliği sokabilmektir söz konusu olan. Sade'ın sapıklığı bu olanağı aşmaktadır. Bu sapıklık az sayıda varlığı cezbetmiş ve bazıları bunu sonuna kadar götürmüşlerdir. Fakat normal insanlar için, sadist eylemler temel davranışlardan aşırı bir sapma olarak görülmüştür. Bizi heyecanlandıran eylemlerde ürkütücü bir aşırılık vardır. Bu aşırılık eylemin anlamını aydınlatmaktadır. Fakat bu aşırılık, korkunun bizi perçinlediği bireysel süreksizliğin parçalanması olan ölümün bize yaşamdan daha üstün bir gerçek gibi sunulduğunu aralıksız anımsatan korkunç bir işaretten başka bir şey değildir.
...
Eğer iki aşığın birleşmesi tutkunun eseri ise, bu birleşme ölümü, intiharı ve cinayet arzusunu çağırıyor. Tutkunun belirttiği ölümdür. Süreksiz kişinin sürekli tecavüze uğrama arzusuna cevap veren bu şiddetin altında ikili bir egoizm ve alışkanlıklar alanı başlıyor. Bu da yeni bir süreksizlik biçimi demektir. Bireysel yalnızlığın ırzına geçilmesinde, aşık için sevilen varlığın her şey anlamına geldiği imgesi ortaya çıkıyor. Aşık için sevilen varlık, dünyanın saydamlaşması demektir. Sevilen varlıkta saydamlaşan şey, ilerde tanrısal veya kutsal erotizm vesilesiyle bahsedeceklerimin içindedir. Kişisel süreksizliğin sınırlamadığı sınırsız ve tam varlıktır sevilen kişi. Bir anlamda sevilenin varlığı vasıtasıyla varlığın sürekliliğinin bir kurtuluş olarak görülmesidir. Bu görüntüde bir saçmalık, ürküntü verici bir karışıklık var. Fakat bu acı, karışıklık ve saçmalıktan mucizenin gerçeği ortaya çıkıyor. Temelde aşk gerçeğinde hiçbir şey aldatıcı değildir. Sevilen varlık aşık için evet sadece aşık için, ama önemli değil, varlığın gerçeğidir. Rastlantı, onun aracılığıyla dünyadaki karışıklığın yokolmasını, aşığın varlığın kökeninde varlığın basitliğini görmesini istiyor.
...
Yaşam varlığa giriştir. Eğer yaşam ölümlü ise varlığın sürekliliği ölümsüzdür. Sürekliliğe yaklaşım, süreklilik sarhoşluğu ölümü yönetir. İlk olarak erotizm kaygısı, süreksiz varlığın durumuna bağlı karamsar düşüncelerin unutulması gibi durumların hepsini aşar. Sonra gençlik sarhoşluğunun ötesinde, bize ölüme karşıdan yaklaşma gücü ve ölümdeki bilinmez ve anlaşılmaz sürekliliğe açılışı görebilme (ki bu erotizmin gizidir ve sadece erotizm bu gizi sürdürebilir) gücü verilmiştir.
Beni tam bir anlayışla izleyen kişi, erotizmin görünüşlerinin bütünlüğünde daha önce ilettiğim aşağıdaki cümlenin anlamını daha iyi kavrayacaktır:
"Ölümle haşır neşir olmanın en iyi yolu onu ahlaksız bir fikirle bağdaştırmaktır."
Söylediklerim kendi üzerine kapanma istencinin reddedilmesiyle bize açılan erotik alanın bütünlüğünü açıklamaya yaramaktadır. Erotizm ölüme açılır. Ölüm bireysel yaşama süresinin reddedilmesi olgusuna açılır. Her olasılığın sınırına getiren bu olumsuzluğu içsel bir şiddet olmadan, özümsememiz olanaklı mıdır?
Hepimiz şiirin ne olduğunu hissediyoruz. Bizi oluşturuyor ama ondan nasıl söz edeceğimizi bilmiyoruz. Tanrıbilimcilerin tanrısının sürekliliği ile sonuna kadar karıştırılamaz olan süreklilik fikrini daha duyarlı hale getireceğini zannettiğim en şiddet dolu şairlerden biri olan Rimbaud'nun aşağıdaki dizelerini anımsatıyorum.
Bulundu.
Ne? Sonsuzluk
Güneşle birleşen
Denizmiş
Erotizmin her oluşumu gibi, şiir de bizi birbirinden ayrı nesnelerin birleşmesine götürüyor. Şiir sonsuzluktur. Güneşle birleşen denizdir.
Bataille
Bataille
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder