Ma Mere (Georges Bataille)



Bataille'ın aynı adlı romanından. Annem, 2004, Christophe Honore 

...

Hansi hemen ayaklarını sürüyerek yatağına gitti.

Ama ben uyuyamadım. Boş yere, yanında acı çekerek, düşünerek, kalçalarını, böğürlerini okşadım; onlara uzun uzun baktım: Bunlar, her yanlarını sarmış gibi görünen, güzelliklerinin anlamı olarak duran, sevmiş olduğum namuslu Tanrı'ya uygunsuzluklarıyla meydan okuyan hazzın çılgınca aşırılığını dile getirmeyi sürdürüyorlardı. Acının içinde ve Hansi'nin acısının düşüncesi içinde, tersinin yerini almış olduğu bu hazzı, çoktan geçmişin uzak karanlığı içine gömülmüş bu hazzı, yaşamış olduğum Tanrı sevincine, Tanrı'nın verdiği sevince karşılık gibi görüyordum. Şimdiki acı, bana öyle geliyordu ki, bedenlerin ve bizi aldatan bu mutluluğun lanetlenmesine uygun olmalıydı. Ama tersine, acı çekerek, kendi kendime, tiksinti içinde, cinsel hazzın kutsal olduğunu söyledim: Bir duayı izleyen esrime de belki kutsaldı, ama her zaman kuşkuluydu, kendimi zorlamam, dikkatimi toplamam gerekiyordu, ama sonra bolca yaşanıyordu bu esrime. Bununla birlikte hiçbir zaman beni aşan, beni soluk soluğa bırakan, bağırtan, adamakıllı güçlü, aşırı bir bolluk aşamasına ulaşmıyordu. Ya da, ulaşsa bile, kafamda pek tuhaf bir biçimde neden olduğu tedirginlikten kuşkulanmalıydım; bu tedirginliğe zekanın şu çocuksu oyunları da katılıyordu. Hansi ile benim içinde yittiğimiz esrimede önce çıplak karınlarımız birleşiyordu, sonra karınlarımızın çıplak kalması, sınırlamalardan kurtulması için didinip durmuş sınırsız bir sevişme geliyordu. Bizi birimizi ötekinin içinde kaybolmuş durumda bırakan bu sınırların kaldırılması bana papazın kilisenin şapelindeki vaazlarından daha derin, daha kutsal gibi görünüyordu. Ben bunda Tanrı'nın ölçüsünü görüyordum; bu ölçüde şimdiye kadar ancak sevişmenin sınırsızlığını, ölçüsüzlüğünü, çılgınlığını gördüm. Böylece tiksinti içinde, eğer Tanrı laneti söz konusu olsaydı, bana verecekleri neşeden ancak bu kadar uzak kalacağımı bilerek Hansi'nin kalçalarını öptüm. Ama, derin olmayan bu mutsuzluk içinde, kendi kendime şöyle söyleyecek güce sahip oldum: Hansi'nin kalçalarını seviyorum, onları Tanrı'nın lanetlemesini de seviyorum; ben tiksinti içindeyken, onları bu kadar derinden yücelten bu laneti önemsemiyorum. Onları öpüyorsam, Hansi'nin üstlerinde dudaklarımın öpücüğünü hissettiğini biliyorsam, onlar yücedir. Bunun üzerine, örtüleri çekip attım: Artık güçsüz tutkumun nesnesini görmüyordum. İnen bir satır gibi, uyku ve düş beni içinde gerçekten yaşadığım dünyadan ayırdı; yanımda çıplak bedenler çoğaldı; yalnızca şehvet yüklü, saldırgan olmayan bir tür dans, parçalama zevkine olduğu kadar zina yapma zevkine de dalıyor ve kendini en bayağı zevke vererek, aynı zamanda acıya, ölümün soluğunu kesmeye göz dikiyordu. Böyle bir dans çirkinliğin, yaşlılığın, pisliğin, güzellikten, incelikten, gençliğin parlaklığından daha az bulunur olduklarını söylüyordu. Sular yükseliyormuş gibi bir duygu içindeydim: Sular, bu çirkef; ve yakında bu yükselme karşısında sığınak bulamayacaktım. Boğulmakta olan kişinin gürül gürül sulara açık boğazı gibi, lanetin gücüne, mutsuzluğun gücüne kendimi teslim edecektim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder