Maldoror'un Şarkıları

Bir bilici gibi "On dokuzuncu yüzyılın sonu görecek kendi şairini" diyen Ducasse/Lautremaont, 1868-1918 yılları arasında geçen elli yıllık bir şaşkınlıktan sonra çağdaş şiirin en önemli doruk noktalarından  biri oldu. Bu öngörüsü iki sağlam temele dayanıyordu: Yeni bir yaşam ve yazım tasarısına. Ancak o kendisinin ve yaptıklarının bilincindeydi, ama başkaları bir başka (eski) yaşam ve yazım tasarımıyla koşullanmışlardı; bu nedenle Maldoror'un Şarkıları'nın ölçü dışılığı şaşırtıcı tazeliğini yazarının ruh hastalığına bağladılar. Böylesine şaşırtıcı bir yapıtı ancak bir ruh hastası "yapabilir"di.

"Her cümlesi sessiz ve çevik ayaklarıyla koşan bir kudurmuş kurda benzeyen" ve "sınır tanımaz ve olağanüstü özgünlüğüyle okurun damarlarını zonklatan, ruhunu alt üst eden" bu benzersiz yapıtın gücü karşısında büyüklenen Leon Bloy 1890 yılında "benzeri görülmemiş bir deli, dünyanın en büyük şairlerinden biri olsun" diye üzülüyordu. Bloy şaşkın, hayran ve üzgün. Belki dönemin bilgileri yapıtı değerlendirmeyi bir ölçüde kolaylaştırabilirdi, ancak yazar hakkında hiçbir şey bilmemesi buna engel oluyordu.

Deli sayılan Lautreamont, elli yıl sonra, bir yalvaca, dahası yeni bir düşünce çağının habercisine, "Son Vahiy"in yazarına (A.Breton) ve bir "meleksi dinamitçi"ye (Julien Gracq) dönüştü. Üstgerçekçiler Maldoror'un Şarkıları'nı "sözcük akışının bilinçli ve başdöndürücü biçimde hızlandırılması" (A.Breton) sayesinde imgelemin özgürleşmesini sağlayan otomatik yazının verimli gücünün deneysel kanıtı olarak gördüler. Onlara göre, aklın zembereğinin boşalması düşte, yarı düşte ve hipnoz sırasında gerçekleşebilirdi. Maurice Blanchot Şarkılar'ın "Fransız edebiyatının uyku yükü en yoğun yapıtı" özelliği taşıdığını ileri sürer. Metinlerin çoğunun zamanı gecedir ve ışığın tehdidi altında sona ererler.

Bilinçaltı özgürlüğüne kavuşunca, imgelem olağanüstü metaforlarla dolu bir dile dönüşür. Çelişkilerden doğan en derin, en alışılmamış, en garip metaforlara. Şarkılar'ın imgeleri, Breton yönetimindeki üstgerçekçi topluluğu büyülemişti ve üstgerçekçi kuramın kanıtı oldu.

Lautreamont ile üstgerçekçilerin imgelem gücüne tanıdıkları bu öncelik onların kara romana, fantastik'e ve olağanüstüne olan düşkünlüklerinde ortaya çıkar. Üstgerçekçilere göre Şarkılar edebiyat dünyasına fırlatılan benzeri görülmemiş bir  bombadır. İroni,  kişilerin parodisi, teknikler, süslemeler ve değişik yazınsal ifade, Şarkılar'da bir bombaya dönüşmüştür. Klasik okurun alıştığı estetikle her bakımdan çelişen bu kitap, yeni bir estetik önermekte ve eski estetiği aşağılamaktadır.

Maldoror köklü bir başkaldırının simgesidir. Hiçbir yapıt onun kadar Tanrı'ya başkaldırmamış ve onu alaya almamıştır. Cinsel tabulara da başkaldırının simgesidir: Eluard, Lautreamont'u Sade'ın yanına koyar. Şarkılar savaş ve her türlü yozlaşmanın kınanması; bütün toplumsal kurumların, aile ve kilisenin eleştirisidir; gündelik gerçeklik ve mantıkın mizah aracılığıyla parçalanmasıdır.

Üstgerçekçiler yalnızca Lautreamont'u keşfetmekle kalmadılar, aynı zamanda onun yapıtının iki önemli özelliğini de kavradılar: Alaycı ve sarakacı bir zeka; canavarlar yaratan ilkel, cinsel, karanlık ve gizemli bir düşsellik. Maldoror'un bu özellikleriyle, onun düşsel evreniyle psikanaliz ilgilenmekte gecikmedi. Ancak Maldoror'un Şarkıları biçimsel özellikleri bakımından incelenmek için formalist eleştiriyi bekledi. Tel Quel dergisinin Philippe Sollers, Marcelin Pleynet, Julıa Cristeva gibi (o zamanki) genç yazarları nöbeti üstgerçekçilerden devraldılar.

Bir kez daha tekrarlamakta yarar var: Maldoror'un Şarkıları esin kaynağı ne olursa olsun (tanrısal, doğal, toplumsal, kamusal, yazınsal, ruhsal...) güç'e karşı açılmış umutsuz bir savaş, dönüşsüz bir başkaldırıdır. Daha somut konuşacak olursak: Tanrı, kilise, III. Napoleon ve burjuvazi işbirliğinin her türlü yansımalarına karşı amansız bir başkaldırı.



    Goethe, Faust'ta "Sonuçta, kendi yarattığımız yaratıklara bağımlıyız," der. Lautreamont bu açıdan Maldoror'a bağlıdır. Gecelerin ve uçurumların süvarisi, yalnız ve lanetli Maldoror sadece Ducasse/Lautreamont'u değil, okuru da temsil etmektedir. O günün, bugünün ve yarının okurunu. Yazar, karanlığın içinde ve içinden aydınlığı değil karanlığı yazmaktadır: Çağı örten ve okurun ruhunu saran karanlığı. Buradan şu sonucu çıkartıyoruz: çağının temel sorunlarıyla ilgilenmeden, onu yaşayıp yaşatmadan "büyük" yazar olmanın olanağı yoktur.


Bu sorunlar nelerdir? Maldoror'un Şarkıları ve Poesies güç'e (otoriteye) karşı açılmış savaşın sözleridir: Kutsal, doğal, toplumsal, ruhsal ve yazınsal otoriteye karşı. Sanki iyiliğe karşı kötülüğü, sevgiye karşı kini, Tanrı'ya karşı şeytanı seçmiştir ve bunların birbirine dönüşebileceğini kanıtlamaya çalışmaktadır.

"Sen Ey okur, bu yapıtın başında kine başvurmamı istersin belki de!"

Kötülük'e karşı gizemli saplantı, başkaldırı, dinsel anlamda küfür, Tanrı'ya insanlara ve kendine karşı isyan etmiş bir kahramanın yalnızlığı; İblis, Kabil, Prometheus'un güçlü imgelerinin açık ve kapalı katılımı... bütün bunlar Avrupa'yı 1798-1848 yılları arasında kuşatmış olan romantik yükselişin son dalgalarıdır. Ama beklenmedik bir şey daha var: Yapıtın kendi kendisiyle alay etmesi ve gerçeklerin parodisi. Sanki yapıt bir parodi olarak açılmakta ve her şeyi sarakaya almaktadır. Şu çok önemli: Maldoror'un Şarkıları'nın parodi yönünü dikkate almazsanız, onun ironik dilini kavrayamazsınız ve her şeyi gerçek olarak kabul ederseniz, yapıt yapıntısal varlığından soyutlanır ve bir delinin, bir yeniyetmenin itiraflarına dönüşür. O zaman metni okurlar değil psikanalizciler okur. Ama Lautramaont bir yapıntıyı ruhçözümcüsünün masasına yatırıyor. Artık yorumlanması gereken bir şey (yazar) değil her şeydir.


Bir kin destanı olarak Maldoror'un şarkıları sevginin ve Kutsal Kitap'ın (tevrat ve incil) karşısında durur. Tevrat'ın gaddar Tanrı'sı (Elohim değil, Yehova) bütün kıyıcılığıyla ortaya çıkar. Kutsal Kitap'ın birçok ayeti tersine çevrilmiş, parodisi yapılmıştır. Ama bazen Maldoror'un iblisliğini unuttuğuna kısa bir süre  İsa ile özdeşleştiğine tanık oluruz. Kahramanın çarpıcı imgesi (ikilemi) acımasızlık ile merhamet, yaman bir kin le iflah olmaz bir sevgi, Yaratıcı'ya öfke ile İsa imgesine karşı belirsiz sevgi arasında bir saat sarkacı gibi gider gelir. Böylece, Rimbaud'nun İlluminations'unda olduğu gibi Maldoror'un Şarkıları'nda da  bir bilinçaltı katmanı vardır. "İlk kez bilinçaltı kutsal bir nitelikte ortaya çıkmaktadır." (Leon Pierre Quint)


RİMBAUD/LAUTREAMONT

Geleceğin şiirinin kurucuları olan Rimbaud ile Lautreamont kendilerini ait hissetmedikleri bu dünyaya karşı duydukları isyanı dile getirmek zorunluluğunu duymaları, bu bireyci ve anarşik delikanlıları düzyazı şiire yöneltmiş olmalı. Dünyayı herkes gibi algılamıyorlardı, başkalarının dünyasına benzemeyen dünyalarını yansıtmak için bir başka dile gereksinimleri vardı. Yalnızca ait olmadıklarını hissettikleri bir toplumun toplumsal zorunluluklarını reddetmekle yetinmediler, kendilerini ifade edebilmek için mevcut şiirin bütün yapılarını da reddettiler. Tasarladıkları yeni dünya ile örtüşebilecek yeni bir türe ve o türün diline sığındılar. Bu türü kendileri yaratmamışlardı, önlerinde Aloysius Bertrand ve Baudelaire'in örnekleri vardı, ama bu örnek içinde de iki ayrı dünya ve dil yarattılar. Bu dünya  (evren) kapalı ve başkalarına kapılarını kapatmış bir dünyadır. Bu dünyanın kendi mantığı, kendi birliği ve yaşamsal kuralları vardır.

Lautremaont günün edebiyatının kendisine sunduğu bütün izlekleri ve toplumun okullarında öğrendiği, dönemin bütün şairlerinde gördüğü bütün ifade olanaklarını reddeden Lautreamont büyük bir inançla "On dokuzuncu yüzyılın sonu görecek kendi şairini," der. Bu şair elbette kendisidir.

Kuşkusuz yalnızca on dokuzuncu yüzyılın sonu değil, aynı zamanda yirminci yüzyıl da gördü kendi şairini ve yirmi birinci yüzyıl da görecek. Uzmanlar Maldoror'un Şarkıları'nın yirminci yüzyılın neredeyse bütün yazınsal izleklerini (başkaldırı, nihilizm, saçma, metamorfoz, yabancılaşma, reification yani şeyleşme, fantastik, erotizm ve iğrençlik,vb...) içerdiğini düşünüyorlar. Kafka, Rilke, Joyce, Claude Simon, Jean Genet, üstgerçekçilik ve Yeni roman da bu kitabın satırlarından çıkmış gibi... Rilke 'de kuşkunuz varsa Malte Laudris Brigge'nin Notları'nın ilk sayfalarını okuyun: bizi dört bir yandan saran görünmez güçler karşısında duyulan aynı korku, aynı güçsüzlük duygusu...

Ducasse/Lautreamont kara romanın etkisinde kalmış, kendi varlığını sarakaya almış, "varolan"la gırgır geçen parodiler yazmış, kullandığı eski malzemeden yeni bir yazı çıkarmıştır. Bir parodi olsa da yarattığı romantik bir iblis'tir. Maldoror bir dişi köpekbalığı ile sevişir; genelev düşkünü Tanrı zeka kırıntılarını barsaklarında saklar; insanların bakım masraflarını kendi keselerinden ödeyerek besledikleri tanrısal bitin bu soya daha çok kötülük etmesini ister; bir bit yığını döller ve bit gülleleri gönderir insanlığın üzerine. Ducasse, tanrısal adaletsizliğe karşı metafizik sorgulamadan başkaldırıya uzanan gelişimi sonunda Tanrı düşüncesini reddeder ve dinle hesaplaşmaya başlar; yani romantik nitelikli bir başkaldırıdan köktenci bir başkaldırıya geçilir.

Varlığın, nesnenin değişim ve dönüşümü (Metamorfozu) Kafka'dan itibaren bir yazınsal anlatım olanağı olmuştur. Kutsal kitaplarda, eski Yunan'da, Dante'de ve daha birçok yazarda metamorfoz vardır. Ama metamorfoz aracılığıyla insanın metafizik kaygılarını, ruhsal bunalımlarını ilkin Lautreamont yansıtmıştır. Metamorfoz onda bir karşı koyma aracıdır.  "Yetkin bir mutluluğun çoktandır beklediğim, yüce görkemli bir yansımasından başka bir şey gibi gelmedi bana değişim hiçbir zaman. Bir domuz yavrusu olduğum gün, sonunda gerçekleşti bu işte! Ağaç kabuklarında deniyordum dişlerimi; somağımı büyük bir zevkle seyrediyordum. Tanrısallığın dirhemi bile kalmamıştı: Bu anlatılmaz kösnünün doruklarına çıkardım ruhumu." (4. Şarkı, 6. Bölüm) Ve, " Bir domuz yavrusunun vücuduna girdiğimi, ki bundan kurtulmam öyle kolay değildi, en çirkef bataklıklarda keyifle yuvarlanıp durduğumu görüyordum düşümde. Bir ödül müydü bu? Artık insan soyundan olmamak en büyük dileklerimden biriydi!"(4. Şarkı, 6. Bölüm)    

Gündelik yaşamın kötürümleşmesini, insanın insana özgü niteliklerini yitirip nesneleşmesini, şeyleşmesini ilkin Kafka'nın fark etmiş olduğu söylenir. Ama siz Maldoror'un Şarkıları'nın 3. şarkısının 3. bölümü ile 6. şarkısının 3. bölümünü okuyun... Şeyleşmenin (reification) ele alındığı yerler bunlarla da sınırlı değildir.

Maldoror'un Şarkıları, kuşkusuz fantastik eğitimi ile kötülük ve başkaldırının edebiyatta ilk buluşmasıdır. Bu iki büyük eğilim, Batı edebiyatında birbirine karışmadan dirsek teması durumunda yüzyıllar boyunca yol almıştır. Lautreamont bunları buluşturup bireşimini (sentezini) yapan ilk yazardır.

Özdemir İnce




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder