Pencereden Görünüş ( Niepce and Daguerre)

Nicephore Niepce, Pencereden Görünüş 1826.

Las Cases Güney Atlantik ortasındaki Sainte Helene adasında bulunan Longwood'a yerleşir yerleşmez -1816 yılının ilk aylarındayız- Napolyon'un, iki ya da üç sadık dostuyla, her gün, uzun süren at gezintileri yapmayı, eğimlerini otların sardığı yamaçlarda saatlerce dolaşmayı, üzüntülerini alaya almayı, hoşuna giden yerlere adlar vermekten zevk almayı alışkanlık haline getirdiğini anlatır. Örneğin, belki ötekiler kadar hüzünlü olmayan çukur bir manzarayı "sessizlik vadisi" olarak adlandırmaktan zevk alıyormuş.

Aynı yıl, ondan biraz daha yaşlı, gemiler için bir patlamalı motor beratı  almak üzere başvuru yaptığı için dar bir bilim adamları çevresinin dikkatini çekmiş olan taşra mühendisi, çalışma odasının penceresini açar ve karşısındaki masanın üzerine, karşıdaki manzaraya dönük -o zamana kadar sessiz kalmış bir vadi başlangıcı- bir "makine" yerleştirir; bu makineyle gözünün gördüğü şeyleri yakalamaya çalışacaktır: pencerenin, duvarların ve damların, ağaçların kesişme noktası ve ufuk. 

Dünyaca ünlü olmasını sağlayacak ve Chalon -sur- Saone yakınında bulunan memleketi Gras'nın efsaneleşmesine yol açacak bu görüntüyü sonunda alabilmek için on yıl uğraşacaktır. Bu arada Napolyonun ölümünün üzerinden yedi yıl geçmiştir ve Delacroix, Sergi'de alaylar ve bağrışmalar arasında Sardanapal'in Ölümü'nü sergilemektedir, Hugo ise Fransız Romantizminin doğuşunu müjdeleyen Cromwell'e Önsöz'ü yayımlamıştır. Kendi deyimiyle yüzyılın "sesli yankısı" olmak isteyen Hugo.


*

Louis Jacques Mande Daguerre, Temple Bulvarı'nın Görünüşü, 1838 

Niepce'nin penceresi uzun süre açık kalmıştı. Hem de hala sürmekte olan sessizliği içinde. O zamandan bu yana hiçbir fotoğraf, fotoğrafın bu kadar suskun olduğunu ve sürekli hareket eden, yerinde duramayan, gidip gelen, kulağı sürekli kirişte olan, kaçak, çok bilinen ve adı konmuş bir dünyada gizlilik peşinde koşan, elleri kasılmış, kendi istekleriyle, önlerinde tam kendilerine göre yarattıkları bir baş dönmesiyle beslenen insanlar için inatçı, hüzünlü ve zor bir iş olduğunu ifade etmemişti; hiçbir fotoğraf da ifade etmeyecek. 

Daguerre de kendi hesabına penceresini açtığında kendini, el arabalarına, faytonlara, at arabalarına, hareket eden ve bağıran bir hayvan kalabalığına teslim olmuş büyük bir kentin gürültüsü patırtısı karşısında bulur. Ne var ki fotoğrafın bir hayalet oyunu olduğunu anlamıştır: fotoğrafın içine bir insan, suskun bir oyuncu, kendinin, kendinden uzakta durması gereken bir ikizini yerleştirmeye özen gösterir. Uzaktan işaret ederek onu tam olarak olması gereken yere, insanların söylemeye alıştığı deyimle "görüş alanına" yerleştirir. Ve titizlikle, belki de acı çekerek, mermer gibi hareketsiz kalmasını sağlar. Ve insanların, hayvanların, bulvarın üzerinde dolaşan nesnelerin hareketleri, sürekli gidip gelmeler, o bitip tükenmez didişme bir anda, onun isteğine göre, ağaç gölgelerinin bile kaldırımlar boyunca kara mürekkebiyle örteceği, sıkıntılı bir hayaletler ırmağına dönüşür. 

Fotoğraf yapıldıktan sonra, yani çekildikten sonra insanların yarattığı gürültü patırtının geri dönüşünü ve çağlayanın yeniden akmaya başlayışını düşleyebiliriz.


Denis Roche

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder