İmkansızın sınırındaki kaygılı bir ifade arayışına adanmış Georges Bataille'ın eserinin, genellikle azgınca bir inkar görünümü taşırken dünyaya hiç çekincesiz ve ölçüsüzce "evet" demeye devam etmesi değildir en ufak çelişkisi. O, iyisinde de kötüsünde de, en yoğununda da en mütevazısında da dünyaya açıktı; ve dünyayı sahte bir utanç duymadan, sınırsızca kavrama iştahı içindeydi: Düşüncesini başkalarının "diğer herkesin" düşüncesine yakınlaştırma, iletişim kurma sabit kaygısı, en sıradan muhatabına bile gösterdiği titiz özen buna kanıttır; özellikle yaşamının olgun döneminde -çoğu zaman bitap düşürücü ve bıktırıcı bir bilgi edinme çabası pahasına- fırtınalı deneyiminin sezgileri ışığında gözlerimiz önünde cereyan eden bir o kadar fırtınalı olayları yorumlamaktan geri durmadığı ve sabırlı ve tutkulu çaba da buna kanıttır. Bunu yaparken de, eğitimi nedeniyle olduğu kadar dostlarının çoğunun etkisiyle de göz ardı etme eğiliminde olabileceği ve yaygın adlandırmayla ekonomi denen şeye bağlı olanlar da dahil, bu olayların hiçbir yanını ihmal etmez.
Bataille. 1956, Andre-Masson |
"Cehaleti"ni alçakgönüllülükle itiraf etmesinin ötesinde, uzun süre boyunca bu "dünya..."nın onun için "yalnızca bir mezar" olduğu duygusu da onda elbette hakimdi; "bir mahzen koridorunda kaybolmuş" olma duygusu ve "düşüncesini yavaş yavaş (...) sessizlikle karışmaya bırakmak dışında yapacağı bir şey olmadığı inancı içindeydi. Ama eserinin hiç kuşkusuz en keskin ve en dokunaklı bölümünü oluşturan mistik dönem yazılarında bile sürekli kendini toparlar, "henüz değil!" diye sürekli haykırır, başkalarına doğru, bu dünyaya kaçamak da olsa tutkulu bakışlar fırlatmaya devam ederken, en berbat parçalanmalara maruz kalan bu dünyanın kendi bütünlüğü içinde ancak bir "facia" olarak (ki insan, bu facia'nın belki de doruğudur") kavranabileceğini hisseder, ama yine de bilmekten ve betimlemekten asla vazgeçmez.
Jean Piel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder