pessoa

Odama gelir gelmez yorgun bedenimi pencere kenarındaki yatağa bıraktım ve gün boyu insanlar ve görüntülerle yorgun düşmüş zihnimi de, beni oyalamaktan usanmayan düşlere tamamen teslim ettim. 

Gece ilerledikçe şimdi, düş ve gerçek karışacak odada, eylem ve düş birbirinin alanında gezinecek:
masa başında yazı yazacak, müzik dinleyecek, dalgın bir şekilde dışarıyı seyredeceğim. Benim de penceremden manzaralar akacak, pencere pervazım belki bir küpeşteye dönüşecek; ufak tebessümler ve istemsiz sırıtışlarla kendini belli eden düşlerime tanık olacaksınız siz: bazen odada elimi kolumu sallayarak, yüksek sesle konuşarak bir aşağı bir yukarı gidip geleceğim; içinde bulunduğum düzlemler, mekanlar, manzaralar değişecek... Çocukluğumdan beri hayali kişilerle yaşama ve düş kurma eğilimim beni bu tapılası deliliğe hapsetti; tadını çıkaracağım gelip geçici düşsel anlarımın, vazgeçemediğim düşsel alışkanlıklarımın; dünya ayaklarımın ucuna serilecek. Üç dört yaşlarında iki ufak sevimli oğlan çocuğu belirecek yanımda bir an, yaşama dair masum sorular ve fikirler ortaya atarak çevremde dolanacak ve beni güldürecekler yine.  Ve onlar da bir şeylerle oyalanacaklar benimle beraber, çünkü düşlerde de boş durulmaz.

Pessoa içimde bir yerlerde, çıkış saati gelmiş, büroda da yapılacak işler bitmişken, her zamanki güzergahının dışındaki sokaklarda oyalanıyor; kederli ve hafif çakırkeyif bir halde yürümekte ve düşünmekte: belirsiz muhakemeler, yaşama dair acılı tahliller... Bir dilenciyi görünce içinden  "yanımdan sürtünerek geçen şu dilenci kim olduğumu bilse şaşırıp kalırdı" diye geçiriyor tebessümle; ve Lisbon sokaklarında binalar arasında uzaklaşarak gecenin karanlığında o tanıdık siluetiyle sislerin içine karışıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder