Şarlo'dan Kalan


"Onurlu Bir Sanat Yaşamı,
 Bir Sevgi ve Gülümseme Çizgisi"


Charles Spencer Chaplin (1889 - 1977)


Paris'te  bir süre kaldıktan sonra, karısı Oona ile birlikte Avrupa'nın çeşitli yerlerinde gezintiler yaptılar. Şöyle diyordu Şarlo:

"Ben artık bir sinema tanrısı değilim. Birtakım insanların hırslarının ve saldırganlıklarının hedefi de değilim... Karısı ve çocukları ile tatile çıkmış evli bir adamım.... Şimdi tam mutluluğun ne demek olduğunu yeni yeni anlıyorum. Hüzne çok yakın bir şey... Yani mutluluk."


Bu yolculuklardan sonra, yılbaşında, artık yerleşmeye karar verdi.

Ve Kennigton Road'ın yoksul çocuğu, 150.000 sterling ödeyerek, İsviçre'de Leman Gölü kıyısında, Corsier'deki eski Amerikan elçisine ait, 19. yüzyılda kalma bir malikaneyi satın aldı. 16. Louis stili mobilyalarla döşenmiş olan bu büyük köşkte, birçok antik eşya, müzelik tablolar, Azay porselenlerinden bir koleksiyon ve muhteşem bir kitaplık vardı.

Chaplin with family

Charlie Chaplin'in, sevgili karısı Oona ile, iki yılda bir sayısı artan çocukları ile, arada sırada kendisini ziyaret eden ve aralarında Churchill, Jean Cocteau, Ağa Han, Chou En Lai gibi ünlüler gibi konukları uzun ve sessiz yıllar geçirdiği bu "malikane"de günlük yaşamının ayrıntılarını bize sekreterlerinden biri, Isobel Peluz anlattı. New York'ta bir Kral filminin senaryo hazırlıklarına katılmak üzere angaje edilen, bir yıl sonra da çalışmanın ağırlığı ve paranın azlığı nedeniyle istifa edip Chaplin'i mahkemeye veren Peluz, şöyle diyor:    

"Bütün bir sabah çalışırdı Chaplin. Mutlak bir sessizlikte. Sessizliğe öyle dikkat ederdi ki, çocuklar penceresinin önünde oynayamazlar, üst kattaki salonda dolaşamazlardı. Sadece çocuklardan değil, köpek ve kedilerin ayağına dolaşmasından da hoşlanmazdı. Kedileri biraz daha fazla severdi. Bir de kokulardan, özellikle çiçek kokularından nefret ederdi. Odasında ve malikanesinde çiçek istemezdi. Onların kendisini boğduğuna inanırdı. Evinde "Büyük bir diktatör"dü. Her şeyle ilgilenir, en küçük detaylarla uğraşırdı. Çalışması yoğun, aralıksız, nefes aldırmayacak kadar hızlı, dramatik ve kusursuzdu. Hazırladığı ve düşündüğü her sahneyi oynardı. Derinlemesine anlamda bir komedyendi. Onun bir gün, şöminenin üstündeki saatin bronz sarkacına bir kadına sarılır gibi sarıldığını ve kırk kez "I love you... I love you.." dediğini hatırlıyorum. Ben de arkasından koşturarak bu kırk cümleyi stefano etmek zorundaydım. Sonra bahçeye fırlıyordu. Ben de ardından. Heyecanlı cümleler söylüyordu, tekrar şömineye ve sarkaca dönüyor, yeniden birçok kez "Seni seviyorum" diyor, ben de bütün bunları not ediyordum.

Büyük sanatçının huzursuzluğu, tedirginliği, Oona'yı görünce sona ererdi. Corsier'de, Anoir le Ban Şatosu'nda geçirdikleri yıllar boyunca birbirlerine olan sevgileri hiçbir zaman eksilmedi. Chaplin 75 yaşındayken bile, birçok kez onları büyük salonda tutkuyla öpüşürken gördüm. Benim salona girdiğimi fark ettiklerinde bile hiç aldırmadılar."


Charlie working at home, c. 1952

Sanırım bu mutluluk ve tamamlanmamışlık yılları, Şarlo'nun sanat yaşamını olumsuz biçimde etkiledi.  Sanatında aradığı mükemmelliği yaşamında bulmuştu. Bu dönemde yarattığı yapıtlar, olgun bir büyük sanatçının derin yaşam deneyimi ve felsefesini değil, onun küçük tutkularını, eski kızgınlıklarını yansıtıyordu. Bu nedenle eleştirmenler de, sinema tarihçileri de New York'ta Bir Kral ve Hong Kong'lu Kontes' üzerinde fazlaca durmadılar. 

Büyük sanatçı geçtiğimiz hafta Vavey'deki şatosunda öldüğünde yüzünde bir dinlenmişliğin anlatımı vardı. Son zamanlarda artık görmeyen gözlerini, evrenin karanlık sinema salonundaki öbür beyazperdeye açmış, ölümsüzlüğün renklerine bakıyordu. Artık, ne yoksulluk, ne zenginlik, ne düşmanlık vardı. Kendi isteklerine uygun olarak, hiçbir gazetecinin ve konuşmacının alınmadığı mezarlık yolunda, eski bir cenaze arabasının ardında Oona ile çocukları yürüyordu. Yağmur yağıyordu ve Oona'nın kafasında Chaplin'in Otobiyografi'sindeki şu cümleler geçiyordu:

"Vavey'in dar kaldırımlarında, benim önümden geçerek yürürken, onun ince siluetini, arkaya dümdüz taranmış ve yer yer gümüş tellerle süslü saçlarını, onurlu yüzünü görünce birden bir aşk ve hayranlık seliyle boğuluyorum... Onun kim olduğunu, benim için ne olduğunu düşününce yüreğim sıkışıyor."


Genç Gazeteci "Ardında onurlu bir sanat yaşamı, bir sevgi ve gülümseme çizgisi bırakarak öldü" diye düşündü. "Şimdi cenaze törenini nasıl olsa fark etmez..."   


Onat Kutlar'ın
 yazısından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder