Poetik Mercek

Yaklaşık kırk yıldır şiir yazıyorum, şair olduğumu söylemem hiç, "yazı adamıyım" der geçerim, şairliğin toplumsal bir statü sayılmasını en hafifinden yadırgarım. Şimdi, burada, yeri geldiği inancıyla söyleyebilirim ama: Kırk yıldır bir şair olarak yaşadım, yaşıyorum; hemen her an, ne yapıyor olursam olayım, gözümün dibinde poetik bir mercek öyle yürür, dururum - ara sıra büründüğüm bir hal değildir bu.

Ne demeye gelir gözümün dibinde poetik mercek, yaşamak? Dünyayı ve hayatı temelde bir biçimde, bir başkasında değil, algılamak, o ayarı içleştirip geçip gitmektir Zaman'ın, Uzay'ın ortasından; dolayısıyla, sizin gibi olmayanlara göre biraz daha kenarda konum almış, seyredersiniz. Ötekilerin boyutları, duruşları, en düzünden en gelişkinine bir düzyazı akışına bağlıdır ya, kimse birini öbüründen üstün bulduğumu sanmasın -farklıdır, hepsi bu.

Poetik merceği şairanelikle, şair edasıyla, şiirsel ifadeler kullanmakla bir tutmamak gerekir. Hiç şiir yazmamış birinde (sözgelimi Walter Benjamin'de) yerleşiklik kazanmıştır da, Tanrının günü mısralar yumurtlamadan edemeyen, öyle nam salmış pek çok "şahir" de (Desnos'un "pohete"ine gönderiyorum) hiç görünmez, görünmeyebilir o mercek. "Şiirsel an"ı olağanüstü bir günbatımı sahnesinde yakaladığını sananlara sık sık rastlıyoruz - onlar, aniden açılan bir pencerenin çıkardığı sesten etkilenmeyenlerdir. "Hayret", oysa, etmeye hazır yaşama biçiminde derin varlığını sürdürür.

Üstüste iki sigara eşliğinde, kah burada, kah ötede, durduğum yerden ayrılmaksızın Dünya'nın içinde oturdum bu sabah. Bütün anların arasından biriki şiirsel an mı yontmaya çabalıyordum, hayır: Her an şiirseldir, bir cepheden bakıldığında, hiçbiri olmayabilir, başka bir cepheden. Benimkisi, kenara çekilmekti.

(bkz: fernando pessoa - şiir)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder