Kütüphane




Neden tutsağıyım kitapların? Duvarlarımı örten kitap duvarlarıyla hangi güvensizlik
 duygusuna savaş açıyorum?

Kütüphane, her kitapseverin; ister mecnün ister tutsak sayılsın, her prangalının no man's land'idir: Evren'in bizi kuşatan sınırsızlığında oluşmuş sınırlı kişisel evrenimizde (evimiz, şehrimiz, yurdumuz, coğrafyamız) yeniden sınırsızlığa açılmamızı sağlayan öteki-topografya'mız: Orada bambaşka bir harita yaratır imgelemimiz.

Kavafis'in pek ünlü şiirindeki gibi: Gideceğim başka bir yer yok, gidecek olsam
 kitaplığımın sokakları peşimden gelecektir.

Bir kitap yazmak ve onu kütüphane'ye eklemek, okyanusta damla, gökyüzünde belli belirsiz bir taş, ölümsüzlükten çok kayboluşa hak kazanmaktır.

Yıllardır yazıyorum. Neredeyse birbaşlarına küçümen bir kitaplık oluşturabilecek, üzerinde adım yazılı kitaplar, bir dilden başka bir dillere sıçrayarak, Kütüphane'nin odalarına dağıladursunlar; Kayboluşum büyüyor, olsa olsa biçim alarak. Biliyorum, anlıyorum: Okur olarak, ölümlülüğümü önceleyerek Kütüphane'de; son soluğumu verdiğimde, bir satır daha okuyamayacağım artık; buna karşılık, başkaları satırlarımı okumayı bir zaman daha sürdürecek.

Kütüphane'ye, raflardaki kitaplara, salondan salona geçerek bakıyorum: Ne kadar zaman daha!

Soru cümlesi kaskatı kesiliyor o an.


E.B.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder