Ölüm

Ölmeyi öğreteceğini vaat eden bilgelikler ve ölümü nasıl düşünmemiz gerektiğini bilgiç bir tavırla söyleyen felsefeler beni biraz sinirlendirir. Benim için, bizi "ona hazırlayan" şey, ne olduğu hiç de önemli değil. İnsan ölümünü hazırlamalı ve düzenlemelidir, onu parça parça üretmeli, hesaplamalı, hatta en iyisi, ölümün harcını kendi karmalıdır; tasarlamalı, seçmeli ve bunun için fikir danışmalıdır; izleyici olmayan  bir eser yaratabilmek için, ölümünün üzerinde çalışmalıdır insan; yalnızca kendim için yarattığım ve ancak yaşamımın sürdüğü son saniyelere dek var olabilecek bir eser. Yaşamayı sürdürenler, intiharın çevresinde yalnızca içler acısı bir yalnızlığın ve beceriksizliğin izlerini, karşılıksız kalmış haykırışları görürler mutlaka. "Neden?" sorusunu sormaktan kendilerini alamazlar. Oysa intiharla ilgili olarak sorulmaması gereken, tam da bu sorudur. "Neden mi? Neden olacak, yalnızca istediğim için tabii." İntiharın, ardında cesaret kırıcı izler bıraktığı doğrudur. Ama bunun sorumlusu kim? İnsanın, ağzından mosmor sarkan diliyle mutfakta kendini asmasını keyifli bir iş mi sanıyorsunuz? Ya da gaz musluğunu açmak üzere banyoya kilitlenmek? Ya da bir süre sonra köpeklerin başına toplanıp koklayacakları, küçük bir beyin parçasını kaldırımda bırakmak? Ben intihar sarmalına inanırım: İntihar adayları, içine itildikleri tüm o iç karartıcı şeyleri (intihar etmiş olanları tümüyle bir kenara bıraksak bile -tüm o polisleri, itfaiyeyi, apartman kapıcısını, otopsiyi ve bir sürü başka şeyi) düşündükleri zaman, aralarından pek çoğunun kendilerini küçük düşürülmüş hissedecekleri kesindir; o zaman, bunları daha fazla düşünmek zorunda kalmaktansa ölmeyi yeğlerler.

İnsan dostlarına öğüdüm: Eğer intihar eden insanların sayısının azalmasını gerçekten de istiyorsanız, o halde yalnızca sakin,  aklı başında ve kararsızlık duymayan insanların bu işi yapmasını sağlayın. İntihar, onu belki de eline yüzüne bulaştırarak sefil bir şey haline sokacak olan mutsuzluk müptelalarının eline bırakılmamalıdır. Ne de olsa mutlu olanların sayısı, mutsuzlara oranla çok daha az.

Hervé Guibert. Michel Foucault, 1981

Ölümle uğraşmaya değmez, çünkü hayatla hiçlik arasındaki ölümün kendisi aslında hiçbir şey değildir denildiğini duymak, bana her zaman çok garip gelmiştir. Tam da bu azıcık şey uğruna riske girmeye değmesi gerekmez miydi o halde? Ölümden bir şey, hem de iyi bir şey yaratabilmek gerekmez miydi?

Bir sürü zevki harcadık kuşkusuz, çok sıradan zevkler uğruna başka zevkleri elimizden kaçırdık - dağınıklığımızdan, tembelliğimizden, ya da düş gücümüzün kıtlığından, hatta belki de yeterince inatçı olamadığımız için, baştan aşağıya tekdüze, bir sürü zevkimiz oldu. Ama neyse ki, asla tekrarlanmayacak o eşsiz an elimizde hala: Herşeyden önce onunla uğraşmalıyız; hem de kendimizi huzursuz etmek, ya da yeniden bir kesinliğe kavuşmak için değil, onu sınırsız bir zevke dönüştürmek için. O anın -hiç ara verilmeksizin, ama hiçbir kaderciliğe de sapmadan sürdürülen- sabırlı hazırlığı tüm yaşamı aydınlatacaktır. İntihar şenliği ya da intihar sefaleti gibi sözler yalnızca kaba birer slogandır; bunun çok daha ayrıntılı düşünülmüş ve tasarlanmış biçimleri var.

Amerikan kentlerinin caddelerindeki "funeral home"ları gördüğüm zaman, yalnızca o dayanılmaz bayağılıklarından ötürü (sanki ölüm düşgücünün tüm kıvılcımlarını söndürmek zorundaymış gibi) sıkılmıştır canım, bu yapıların yalnızca ölüler ve yaşadıkları için mutluluk duyan insanlar tarafından kullanılmasına da üzülüyorum. Yeterince parası olmayanlar için ya da uzun uzun tasarlamaktan yorularak sonunda tamamiyle standartlaşmış yöntemlere başvuranlar için, Japonlar'ın cinselliği düşünerek kurdukları ve "Love Hotel" diye adlandırdıkları o fantastik labirentler neden hiç yapılmaz? Sonuçta bu insanlar, bize oranla intihardan çok daha fazla anlıyorlar.

Eğer günün birinde Tokyo'daki Chantilly'e gitme fırsatı bulursanız, o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. İnsan, coğrafyası ve haritası olmayan yerler bulunabileceğini seziyor orada; tüm kimliklerinden kurtularak, isimsiz ortaklarla birlikte - düşünülebilecek en saçma dekorların ortasında - ölmek fırsatını  yakalayabilmek üzere gidilen yerler olabileceğini seziyor... Öyle bir yerde belirsiz bir süre geçirebilir insan; saniyeler, haftalar, hatta aylar; ta ki elinden kaçırmaması gerektiğini, görür görmez anladığı bir fırsat, buyurgan bir açıklıkla belirene dek: Böylesi bir fırsat, çok zararsız bir zevkin biçimsiz biçimini gösterir.  

Foucault

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder