NOBODADDY

*Nobody (hiç kimse) ile daddy'nin (baba) birleşmesiyle oluşan bu kelime burada
 -ve William Blake’e göre- Tanrı Baba’yı belirtmeye yarar.


“Göğün yırtılıp açılmasını umdum [...]. Umdum, ama gökyüzü açılmadı. Açlığın etini kemiğini kemirdiği, büzülmüş bir av hayvanı gibi sinmiş bu bekleyişimde bir gizem var. Tamamen saçma bu: ‘Hayvan Tanrı’yı mı paramparça etmek isterim?’ Sanki gerçek bir av hayvanıymışım gibi, ama ben ondan daha fazla hastayım. Çünkü kendi açlığım beni ilgilendirmiyor. Yemekten ziyade, yenmek istiyorum. Aşk beni çiğ çiğ kemiriyor: Tek kurtuluş hızlı bir ölüm. İçinde bulunduğum karanlıkta bir cevap bekliyorum. Belki de, öğütülemediğimden, unutulmuş bir atık olarak kalacağım! Bütün bu bitkin düşüren hareketliliğe hiçbir karşılık yok:

 Sadece boşluk. Oysa ki... Tanrı yok, yakaracak Tanrım yok benim.”


Tanrı yok. Yakarı boğazda düğümleniyor. İşitecek kimse olmasa bile daha az korkunç değil. Çığlık, ardında bıraktığı boşluk ölçüsünde: uçsuz bucaksız.

Bataille’ın mistik biri olduğu çok söylendi. Savaşın onun için bir tür ikinci inanç değişikliğine denk düştüğü de söylendi. Bataille savaştan önce aktif biriyken, savaş ilan edildiğinde düşüncelere dalan bir münzevi olur. Hakikat ise daha karmaşıktır. 1937 yılında Alexandre Kojeve’e kendini “işi gücü olmayan bir olumsuzluk” olarak tarif eder. Bir Hegelci olan Kojeve açısından bir olumsuzluğun ne olduğu derhal anlaşılabilir: Hegel’e göre eylem olumsuzdur. Ama bu durumda, aniden uğraşacak bir şey bulamayan bir eylem nedir? Kuşkusuz ki, düşünceye dalma değildir. Bir mistiklik hiç değildir. Harekete geçme araç ve gerekçelerinden mahrum kalmış bir faaliyet, zamanı erteler; bu savaş zamanı (dolayısıyla faaliyetlerin en şiddetlisi) bile olsa, erteler, gerçeklikle ilişkisini keser.

Bataille, yapacak bir iş bulamayan bir olumsuzluğun ne olabileceğini Hegel’in de tasavvur etmiş olduğundan kuşkuya düşmese de, bu olasılığı Tarih’in sonuna yerleştirmemesinden, bunun onun tüm sistemini çürüttüğü sonucunu da çıkarmaz. Bataille’ın düşüncelere dalan biri olması, savaşla birlikte meydana gelen bir şey değildir. O, zamanla “kendinden geçen” (zamana ilgisiz) biridir. Yararlı zaman, bekleme zamanı, projelerin zamanı, sonların zamanı, savaş (bu bakımdan da hâlâ aydınlatıcıdır) tarafından ek-statik bir zamana, soyut bir zamana dönüşmüştür: Bir ölüm kalım mücadelesinin sınırsız zamanıdır, yaşamın ve ölümün iki zamanı arasında, ne tam olarak biri ne tam olarak diğeridir (Tanrı ya da hiçlik, ölüm zaman değildir).

Suçlu denen bu tuhaf kitabı yazmaya başlayarak (bu gerçekten bir kitap mıdır, yoksa, göreceğimiz gibi, bir günlük müdür; günlükse, karmakarışıktır), Bataille bir ölüm kalım mücadelesinin hiçliğinin öyküsünü yapmaya girişir:

“Mistik bir deneyimi tarif etmek istiyorum." Ve bu deneyimin kendi vecd halleri vardır. Bunlar nitelik bakımından şehvetinkilerden farklı değildir; sadece daha yoğundur. Kendinden geçmeyi (zamanın köleleştirici hükümdarlığını anlık olarak ortadan kaldırma kapasitesi) Bataiile, Yüz parça işkencesine bakarken olduğu gibi, en bulanık tercihen en kanlı heyecanlarda (ağzın köpürdüğü, yaralayan heyecanlar) olduğu gibi vecd arayışındadır: Bir avcı kuşun daha küçük bir kuşu boğazlaması; dize saplanan bir bıçak... kendinden geçme midir? Bir mistiğin kendinden geçmesi bu mudur?


“[...] kendimi aniden tartışmasız bir yoğunlukla, ereksiyon halindeki bir cinsel organ gibi hissediyorum [..:]• Bizzat vücudumun ve kafamın dev gibi, çıplak ve kan dolmuş bir penisten başka bir şey olmadığı fikri bana öyle saçma geldi ki gülmekten bayılacak gibi oldum. Vücudumdaki gerilim öyle güçlüydü ki, gidemezdim bile. İşkence altındaki biri gibi, gözlerim şaşkınlık içindeydi ve başım arkaya devrilmişti. Bu durumda, işkencenin, kendinden geçmiş bakışın, çırılçıplak bırakılmış kan içindeki kaburgaların acımasız temsiliyle acı verici bir şekilde kasıldım [...]”


Bu sahneye kısmen daha az yoğun olan bir diğer sahne bir yıl sonra karşılık verir:

“[...] Hayal edebileceğim en bulanık imgeleri zihnimde canlandırmaya başladım. Orjiden ziyade kâbusa bağlı olan, tarifi imkânsız, fakat şiddetli öfke hareketlerinin desteklediği bir hale girdim... Tuvalete girdim ve güçlü bir dışkılamanın beni rahatlatmasını umarak oturağa oturdum: Çırpınıp kasılarak kıvrılıp büküldüm, bağırabilirdim, ama kendimi aynı gerginlikle, aynı susamışlıkla  bir kez daha odamda buldum. Bunun üzerine, çıplak bedenim yeniden yay gibi büküldü, -bir yıl önce olduğu gibi- işkence gören adamın allak bullak olmuş görüntüsü yeniden oluştu ve ani irkilmelerle sıçrayarak yere düştüm."

Şehvetten daha yoğun olan bu tür durumlar Tanrı’dan da daha yoğundur (bunların Tanrı olduğu da söylenebilir: Tanrı’nın yokluğu kadar yırtıcı, boyun eğmeyen çığlık kadar açgözlü; hiçbir adalete başvurmayan biri kadar boğulmuş). Bataille’ın hayal edilebilir bütün parçalanmaları kendine yöneltirken keşfettiği şey -savaş, Bataille’ın gözden geçirdiği akkor halindeki bütün zamanların hallerine ilave birkaç temsilden başkasını asla sunmaz- vecdin Tanrı’dan vazgeçecek kadar asla daha az olmadığıdır (tanrısallığı da daha az şiddetli değildir). Kendini mistik gören için Tanrı olmazsa olmaz değildir; Tanrı sadece ölmekle kalmamıştır, hiç var olmamıştır: Hıristiyan mistiklerin kendinden geçmeleri, daha az hayali değildir.

Bataille’ın kendini mistik ilan etmedeki ısrarı kışkırtıcı bir ısrardır; bu kelimeyi sevmediğini gizlemediğinden daha da kışkırtıcıdır: "[...] -genellikle bağlı kalınan- ‘inançsal’ deneyimlerden çok, hangisi olursa olsun herhangi bir inanca -muğlak bağlarla da olsa- bağlılıktan kurtulmuş kendi içinde deneyimi tahayyül ediyorum. Kafa karışıklığına düşmeden bağlı kalamayacağım ‘mistik’ kelimesinden vazgeçmemi doğrulayan şey budur...” Fakat her şeyin ötesinde, Tanrı’yı olası kelimelerin sonuncusu olarak, ötesinde sessizliğin başladığı şey olarak belirtmek gibi bir avantajı vardır... Tanrı kelimelerin sonuncusu olduğundan, “ötesindeki her kelimenin eksik kalacağını ifade eder. Ve (diğer kelimeler arasında; çünkü artık onlarda farklı değildir) bu kelimenin düştüğü 
sessizlikle birlikte işkence başlar.

Bütün öte kelimeler tıpkı Tanrı'nın eksik olması gibi eksik olacaktır. Bataille'ın kendi içinde keşfetmeye çalıştığı şey, Tanrı'nın şu ana dek gizlediği şeydir. Burada tarif edilen deneyim türlerini Tanrı'nın onlara imlettiği şeye bağlamak vahiy olarak onların rolünü engeller. Mistik "istediğini görür." Ve en fazla "bildiğini" keşfeder. Hile yapar. Rol yapar. Şiirselleştirir. Tanrı'nın "mest ettiği" yerde, yokluğu eziyet eder. Tanrı'yla birlikte, Bütün'den, kurtuluştan, yetkinlikten, kısacası onun bütün göz boyamalarından kurtulmak ve insanı bu tür durumları hissetmeye ve denemeye yönelten şeyler arasında sadece onu en çıplak bırakanı bilmek gerekir, çünkü böyle bir durumun kendinden başka otoritesi yoktur. Hiçbir şey onu doğrulamaz ve hiçbir şey ona anlam vermez: “Eğer canım isterse, mistik haller benim için mümkün olur. Her türlü inançtan uzak durmayı sağlarsam, her umuttan yoksun kalırsam, hiçbir şey beni bu hallere erişmeye mecbur edemez.”


W.B.


“Arzunun imkânsızlığı” nı tanıma yönündeki özgür istek hariç, hiçbir şey onu doğrulamaz, hiçbir şey ona anlam vermez. Robert Sasso bunu net bir şekilde ifade eder: “Söz konusu deneyim, bir varoluşun değil, yok oluşun deneyimidir...” Ve işkence eden sadece Tanrı’nın yokluğu değildir, Tanrı yok olduğunda arzunun içine düştüğü imkânsızlıktır. Tanrı her şeyi daha baştan doğruladığında, artık hiçbir şey arzuyu doğrulamaz. Daha kötüsü, Tanrı'nın, kişinin arzularından kurtulma yönündeki arzusuna cevap verecek durumda olmaması bir paradokstur. Dahası, bütün arzuları kırıp geçiren
tek arzuya artık cevap vermez: Tanrı arzusu. Tanrı arzusu umutsuzdur ve azizlik imkânsızdır. Kapris ve tutku kötülüğü doğrular (arzuların kargaşası, dehşete düşmüş sarhoşluk), fakat iyiliği kim (ya da ne?) doğrular? Sadece kahkaha tanrısal güldürüye ve içine fırlattığı gereksiz vecde cevap verir: Bataille’ın William Blake’ten aldığı bir kelimeyle işaret ettiği ve Tanrı’nın suratına yapıştırılmış takma bir burun gibi olan kahkaha: Nobodaddy. Alexandre Kojeve bu kelime oyunuyla hemfikirdir:

“Bütün mistisizm Nobodaddy kelimesindedir.”

Elde edilen göz boyama etkisi mümkün olduğunca uğursuzdur. Tanrı, içki içtiğinde, yakası bağrı açık, bir genelevde ya da bir içki âleminde, müstehcen bir halde kendini unuttuğunda (Heladaki Tanrı olan Lord Auch’un Bataille için nasıl bir göz boyama olduğunu hatırlamak gerekir mi?), sakat (çoğu zaman kör; Bataille onu defalarca kör tarif etmedi mi?) ya da deli olduğundansa -“bulutları altında bizi harekete geçiren bu Tanrı delidir. Bunu biliyorum, ben oyum”- (materyalistler için olduğu gibi) ölü olduğunda daha güven verici değil midir? (Bunların her birinin, Bataille’ın ona verdiği çarpık çurpuk özellikler ne olursa olsun, şu ya da bu biçimde babasının hatırasından alındığını söylemeye gerek var mı? Onu nitelemek için seçtiği ad da, eğer gerekliyse, bunu yine doğrular: Nobodaddy.)

Bataille’ın bizi sürekli olarak içinde bıraktığı kuşku -Tanrı var mıdır, yok mudur- ona göre, şu geçici cevabı bulabilir; Vardır. İnsan var olduğundan, o da ister istemez vardır. Yanlış anlaşılmayalım: Onu insan var eder. İnsanın onu var etme arzusuyla orantılı olarak vardır. Ve bu arzu ne kadar uzağa giderse o da o kadar uzaktır (o kadar derin, o kadar ciddidir); çünkü bu arzunun imkânsızlığıdır. Bataille’ın mistisizm yolunda kendinden öncekilerden ve bu adın tartışma konusu edilemeyeceği kişilerden farklı olduğunu kabul etsek de, Bataille’ı mistiklerde ilgilendiren şey, onun erişemeyecek olması ve erişmeye çalışmamasıdır. Bataille’ın durumunun bu mistisizmden ve onun açtığı boşluktan başka amacı yoktur: Bu mistisizmi doğrulayan hiçbir şey yoktur, yatıştıran hiçbir şey yoktur, onun için hedef olabilecek hiçbir şey yoktur. Ve bu bakımdan eşi benzeri olmayan yoğunluktadır, öyle yoğundur ki, erotizmden daha fazla, en derin, en baş döndürücü israftır. Kullanılabilir bütün enerjileri toplar ve bunları en yüksek yoğunluklarına taşır, ne yapmak için?... Hiç için: “[...] mistisizmin söyleyemediği şeyi (tam söyleyeceği anda gücünü yitiriyordu) erotizm söyler: Tanrı, Tanrı’nın her yönden aşılması değilse, hiçtir; bayağı varlık anlamında, dehşet ve iffetsizlik anlamında; sonunda, hiçlik anlamında...;” Tanrı, imkânsızdır. Kilisede sadece imkânsızın maskesidir. Fakat kilisenin dışında ona ne kalır? Genelev. Mistisizm gibi, sefahat de onu çıplak bırakır. Bataille’ın kiliseleri terk ederek genelevlere nasıl kendini attığını ve genelevlerin kiliselerin yerine nasıl geçtiğini gördük:

“Tanrı’nın yerinde... 
Sadece imkânsız vardır, 
Tanrı değil.”

*
Michel Surya
BATAİLLE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder