Popol Vuh

Werner Herzog


“Cennette çölü geçerken gölgeniz hiç görünmez.”



Mayaların kutsal kitabı Popol Vuh. (Anlamı zamanların kitabı ya da olayların kitabı) İnsanlık tarihinin en eski kutsal metinlerinden biri kabul ediliyormuş:

Yaradılış (POPOL VUH)

Bir zamanlar dünyanın derin bir sessizliğe teslim olduğu, sükûnetin, dinginliğin etkisinde kaldığı yeryüzünün ufak ufak salındığı yalnız ve manasız bir şekilde durduğu söylenirdi. Bu da ilk ispat ve ilk sözlerdir. İnsan yoktu. Vahşi, evcil hayvan, balık, yengeç, ağaç yoktu. Kaya, mağara, vadi, öbek öbek çimenler, çalılıklar yoktu. Orada sadece gökyüzü vardı. Dünyanın yüzü görünmezdi. Gök kubbenin altında bir tek denizler toplanmıştı. Hepsi bu kadardı. Gök kubbenin altında olup şekil almış. azıcık da olsa işitilebilir, hareket eden veya akan veya koşuşturan hiçbir şey yoktu. Etrafta bir tek hiçlik vardı. Sadece sular bir araya gelmişti. Yalnızca deniz yerini almıştı, kabaran tek bir deniz vardı. Aslına bakılırsa başka türlü var olan hiçbir şey yoktu. Sadece dişi ve erkek yaratıcı vardı.
Yaratıcı ve Yapıcı. Çocukları taşıyan Yapıcı ile çocukların babası Yaratıcı. Uçsuz bucaksız suların üzerinde dururdu Bilgelik ve kudret onların özünü oluştururdu. Ayrıca orada gerçekten bir Cennet ve Cennetin Kalbi vardı. Bu, Tanrı'nın adıydı. O'nun ismi bu şekildeydi. 

Tanrı, sözlerini Yaratıcı ve Yapıcı ile paylaştı. Karanlık ve gecenin hüküm sürdüğü yerde Yaratıcı ve Yapıcı ile konuştu. Kendi aralarında konuştular, düşünüp taşındılar. Birbirlerine nasihatler vererek fikirleri arasındaki uyuşmazlıkları giderdiler. Orada, günün ağarması ve insan kavramları gün yüzüne çıktı. Bunun ardından tabiatın yeşermesi canlıların türemesi ve gece ve gündüz boyunca insanoğlunun var olması hakkında kararlar alındı. Huracan isimli Cennetin Kalbi olan yaradanın kudretiyle anlatılanların hepsi gerçekleşecekti. Huracan'ın ilk belirişi "Şimşek" ile oldu. İkincisi "Yıldırım" üçüncüsü ise "Yeşil Işıltıydı.". Cennetin Kalbi bu üç imge ile kaplandı. Ardından Yaratıcı ve Yapıcı'ya ışık ve hayatı masaya yatırma sırası geldi. Hayatın ve ışığın tohumu ne şekilde atılacaktı?. Bizlerin gözeticisi ve koruyucusu kim olacaktı? Bir şekilde gerçekleşecekti!. Bunun üzerine kafa yoracaksın!. Yeryüzündeki sular çekilerek azalacaktı!. Dünya şeklini alacak dengeye ulaşacak, böylece hayat başlayıp cennette de dünyada da ışık olacaktı. İnsanoğlu ne bir ihtişam, ne bir nam ne de bir görkem olmadan yaratılacak, hayata gelecekti. Böyle bir karar verdiler.



Böylece yeryüzü onların tarafından yaratıldı. Evet, gerçekten böyle oldu. Öyle ki "Dünya oluşsun!" dediler, dünya göz açıp kapayıncaya kadar oluştu. İlk tezahürü bulutla hafif sis arası bir yapıda oldu. Ardından suların arasından dağlar yükselmeye başladı. Bunlar devasa dağlardı. Yapıcı çok mutlu olmuştu. Yaratıcı'nın Cennetin Kalbi'nin yani Huracan'ın Şimşek'in, Yıldırım'ın, Yeşil Işıltı'nın yere inmesi güzeldi!. "Eserimiz çok güzel oldu" diye konuştular aralarında.

Öncelikle yeryüzü, dağlar, düzlükler oluştu. Daha sonra her yere muazzam bir intizamla nehirler sıralandı. Nehirler, dağların eteklerinde kıvrıla kıvrıla ilerliyorlardı. Dağların yükselmesinin hemen ardından nehirler oluşmuş oldu. Böylece Dünya nihai şeklini almış oldu.

Bunun ardından dağlardaki hayvanları ormanların koruyucularını, dağların sakinlerini düşündüler Geyik, kuş, puma, jaguar, yılan, çıngıraklı yılan, engerek gibi sarmaşıkların koruyucuları akıllarından geçti. Ardından doğuran ve doğurtkan yaratıcılar konuştu:

"Her yer ıssız mı kalacak?" "Ağaçların ve sarmaşıkların altı böyle tenha mı olacak?" "Şimdi onları gözetecek birisi olsa kötü mü olur?" dediler.

Bu konuyu derince irdeleyip aralarında tartıştılar. Birden geyikle kuş şekil aldı. Geyikle kuşa kalacakları yer gösterildi.

"Geyik nehrin yatağında, vadilerde kalabilir.". "Çimlerle bitkilerin arasında hayatını sürdürebilir.". "Ormanda üreyebilir!". "Bırakalım öyle olsun!" dediler.

Ardından küçük ve büyük kuşların ikametgâhları belli oldu.

"Kuşlar ağaç dallarında ve sarmaşıklarda yaşasın, burada hayatlarını sürsünler!" dediler "Buradaki ağaç dallarında, sarmaşık ve filizlerde soyunuz türeyebilir." dediler.

Geyikle kuşlara da böyle dendi.


Böylece dünyaya yayıldılar, hepsine de yaşayacakları ortamlar temin edildi. Böylelikle, doğuran ve doğurtkan yaratıcılar dünyadaki tüm hayvanlara kalacak yer sunmuş oldular. Bu ölçüde bütün geyik ve kuşlar hayata geldi. Doğuran ve doğurtkan yaratıcı geyik ve kuşlara şöyle dedi.

"Sistemli şekilde konuşun.". "Yaygara çıkarmayın, anlamsız şekilde haykırmayın.". "Tutarlı konuşun.". "Herkes kendine has yöntemlerle herkes kendi familyasıyla herkes kendi türüyle konuşsun." dedi.


Ancak sonuçta hiçbiri insanlar gibi konuşamadı. Yaratıcı ve Yapıcı hayvanların insanlar gibi konuşamadıklarını gördüklerinde birbirlerine şöyle dediler:

"Onların yaratıcıları olmamıza rağmen bize tapınamıyorlar.". "Bu böyle olmamalı.".

Bu nedenle doğurgan ve doğurtkan, Yaratıcı ve Yapıcı bir kez daha yaşayan, hareket eden canlılar yaratmaya kalkıştı. "Mutlaka yenilerini yaratmalıyız!" dediler. Sıra insanlara geliyordu "Sorumluluk üstlenebilecek birini yaratalım!" dediler.

Adamın eti tzite ağacından yapıldı. Ama Yaratıcı ve Yapıcı kadını sazlıklardan yarattı Ancak yine de yaratılan insanlar hissizdi. Kendilerine hayat veren Yaratıcı ve Yapıcı'yla hiç konuşmadılar. Bunun üzerine suda boğularak öldürüldüler. Onların hatırına dünyanın yüzeyi karardı. Sabah akşam bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Küçüklü büyüklü hayvanlar bir sürü şeklinde bir araya toplandı. Ağaçlarla kayalar bu durum karşısında seslerini yükseltti. Kulübelerin, kümeslerin üzerine çıkmaya çalıştılar, ancak kulübeler de kümesler de onları sırtından attı. Mağaralara sığınmaya çalıştılar. Ancak mağaralar kapılarını onlara kapattı. İnsanlarla hayvanların helak olmasıyla ikinci yıkım da gerçekleşmiş oldu. Hepsi söndü gitti tamamen yok edildiler.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder