SADE OLAYI

“Sinirleri buran ve varlığın sessiz hazzına çılgınca  tanrısal ve gizemli bir hiddet veren bu şehvetli cinayetin haşin susuzluğu, hiç kuşkusuz,  öncelikle utangaç ve kaygılı beklentiye,  sonra da, doğrudan doğruya,  erkeklerin ve kadınların şehveti olan,  olasılığın haşin ve daima öfkeli parçalanmasına tek başına cevap verir.”

1956 yılında, edebiyat tarihinin tuhaf bir özeti ve ikiliklerinin ilave bir etkisi olarak, birçok yasadışı kitabın bilinmeyen yazarı olan Bataille, D.A.F. de Sade’ın dört kitabını yayımladığı için Jean Jacques Pauvert’e açılan davada tanık oldu.

Kovuşturulan dört kitap şunlardı: 

Yatak Odasında Felsefe,

 Yeni Justine,

 Juliette

ve

Sodome’un Yüz Yirmi Günü.



Tanıklığı, ikiyüzlü bir muğlaklık modelidir: Bastırılmış bir hayranlığı ve “bilimsel” doğrulamayı ortaya koyar (Bataille, bir filozof olarak, hiç beklenmedik bir tanıklıkta bulundu: Koşullar her gerektirdiğinde, kendisini uygun bir dille ifade etmeyi daima bilmiştir -gereklilik burada Pauvert’in rahatlığı ve suçlanan kitapların serbest dolaşımıydı):

“Günümüzde, bir tür dehşet uçurumuna Sade aracılığıyla inme olasılığını elimizde bulundurmalıyız. Bu dehşet uçurumunu tanımamız gerekir; üstelik bunu öne çıkarmak, aydınlatmak ve tanıtmak özellikle felsefenin görevidir -benim burada temsil ettiğim felsefenin. İnsanın anlamının dibine dek inmek isteyen biri için Sade okumanın sadece tavsiye edilir değil, gayet gerekli olduğu kanısındayım.”

Bataille’ın konumu sadece cesur olmakla kalmaz» sürekli talep ettiği şeye de sadıktır: Hiçbir şeyi es geçmeyin! Sade’ın soğukkanlılıkla buyurduğu şeye sadıktır: “İnsanları ne ölçüde ürpertirse ürpertsin, her şeyi söyleyin.” Bataille bu buyruğu benimsedi ve büyük ölçüde yaydı, çünkü bir filozof olarak insanın anlamının en derinlerine kadar gitmekle ilgiliydi: İnsanlar ne denli ürperirse ürpersin, her şeyi düşünmek gerekir. İnsan olarak en derinimizde, Sade okumamızı bizden talep etmeyen tek bir insani anlam yoktur (ya da düşüncenin insana geçici olarak ödünç vermediği tek bir anlam yoktur); Sade’ın yazdığı her şeyi (hiçbirini es geçmeden) okumalıyız. Bu durumda, Sade’ı okumak sadece tavsiye edilmekle kalınmaz, üstelik gayet zorunludur. Bu konuda da Bataille ömrü boyunca düşündüğü (ve kuşkusuz harekete geçirdiği) şeye sadıktır: Tenselliğin özgür hareketine ihanet etmek bir yana, aşırılık onun anlamına delalet eder. Yavan ailevi sevincin herhangi bir şekilde alkışlanmasından çok daha iyi yapar bunu. Bir yanda, hoş bir şehvetin tatmin ettikleri vardır ve bunlar çok sayıdadır, bunlar tutkunun baş döndürücülüğüne ilgisizdirler. Diğer yanda, olasılığın korkunç altüst oluşunu takınak etmiş olanlar -belki bunlar da çok sayıdadır, belki sadece tek bir kişidir-, imkânsıza erişene dek dur durak bilmeyenler vardır. İlk gruptan insanlık korkunun onlara daha önce öğretmiş olduğundan başka bir şey öğrenmedi. İkincilere (örneğin Sade’a) ise, olasılığın ötesine geçerek, bir anlamda imkânsızı azaltmayı, onun bir daha kesinlikle imkânsız olmamasını borçludur.

Bu durumda adalet onların eylemine (olasılığın ötesine geçme eylemine), onların hatasını, olmak istedikleri hatayı aşketmekte gecikmez ve böylece mahkûm eder (mevcut haliyle, mahkûm etmezlik yapamazdı, onu mahkum etmemek, bu hatayı, imkansıza bu geçişi, aradığı anlamdan yoksun bırakmak olurdu). Bataille bunu tanıklık ettiği davadan üç yıl önce güçlü bir şekilde söyler:

"[...] suç, mahkûm eden yasalar olmadan, belki imkânsız olurdu, ama imkânsız kabul edilemez. Ve imkânsıza takınaklı kimse, takınağının nesnesinin gerçekten imkânsız olmasını ister [...] Genellikle, suçlu suçun karşılığının ölüm olmasını, nihayet onu cezalandırmasını ister, bu ceza olmadan suç, suçlunun istediği, olduğu şey olmak yerine, olasılık olur."


Bu nedenle, XVII. Asliye Ceza Mahkemesinin başkanının ısrarlı sorusuna (Sade tehlikeli midir? Okunmasını yasaklamak mıyız?) Bataille "dolambaçlı" cevap verir (başkan onu böyle suçlar).

Kuşkusuz Bataille anlaşılmamaktan ya da yanlış anlaşılıp bulaşıcılığı teşvik etmekten çekindiği için değil, başkanın sorusu, tersine dönmesi dışında, pek az anlam taşıdığından böyle cevap verir. Kimse Sade okuyarak Sade ya da kişilerinden biri olmayacaktır. Onu okumak yetmez: Bu eserde, alışılmadık boyutlarda, baştan çıkartıcılık yoktur. Bununla birlikte bazıları Sade’ın kafasına taktığı şeye kafayı takabilir. Buna kafayı takabilirler, çünkü tutku oyununun mantığı budur, olasılığın ötesine geçerek imkânsızı ister. Ve öncelenmiş bu cevap (1953 tarihlidir) yine hukuku ilgilendirmektedir: Gerçekten de adaletin bu “korkunç altüst oluşla uygun cevaplarının olmadığına inanmasına gerek yoktur. Genellikle, olasılıktan geçen kişi, böylece arzusunu sonuna dek taşıyarak, suçunun karşılığını ölümden bekler. Sadece ölüm -ve adalet bu ölümü ona vermekte suçsuz kalır- onu suça teşvik etmiş olan imkânsız niteliği bu suça verebilir.

* Bataille Sade karakteri ile ahlaki gerekliliğin aykırı bir yakınlaşmasını gerçekleştirmekte tereddüt etmedi. Değer tutku olduğundan, saf tutku, yani itaatsizlik olduğundan, “aldatıcı görünümlere (ya da kasti muğlaklıklara) rağmen, ahlaki gerekliliğin Sade’la ilişkiden kazanacağı çok şey vardır.”
Bu cümle davadan on yıl öncesine aittir (OC XI, 249-250).

*
Michel Surya
BATAİLLE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder