“Ödleğe ödlek diye hitap etmeye can atan ben, öncelikle, boğazında kanlı balgam biriktiğini hisseden biri varsa, onu da benimle birlikte Andre Breton’un, gözlerini kapatarak Sade’ı gerçeküstücülüğün gizli özentilerine uyarlayan o palyaçonun, yüzüne tükürmeye davet ediyorum.”
Sade, Andre Breton ve arkadaşları nezdinde eşi görülmemiş bir prestijden yararlanıyordu. Gerçeküstücülerin kendi aralarında uydukları dar ahlaki kategorilerden kurtulma ayrıcalığına sahip birinin prestiji. (ve bu prestij sadece onda vardı.) Ne kadar tiksinti verici olsa da (Gerçeküstücüler onu bu şekilde görerek daha mantıklı davranmış olurlardı.), bütün köleliklerden özgürleşmedeki ölçüsüz şiddetinde yüceltilmedik hiçbir şey yoktu. Breton'un gözünde kuşkusuz bu köleliklerin bunaltıcı niteliği Sade'ın uygun gördüğü her şekilde davranmasını haklı çıkarıyordu; bu a priori yıkıcı görülüyordu. Argümanın çok tuhaf bir şekilde ahlakçı çarpıtılmasıyla - çünkü sonuçta Sade'ın sadece kendi özgürlüğünün peşinde koşmayıp, yıkıcılık istediğini kanıtlayan hiçbir şey yoktur - Sade'a keyfi olarak atfedilen amaçlar, gerçeküstücülüğün başka yerde istisnasız teşhir ettiği araçları kullanmasını haklı gösteriyordu.
Bataille bütün bunları bir aldatmaca olarak gördü: Gerçeküstücülerin Marki'nin ganimetine sahip çıkma haklarının hiç olmadığını söyler. Hatta bu mirasta en son hak iddia edebilecek konumdadırlar. Gerçekten de Breton kadar aşırı iffetlilik taslayan biri, hovardalıktan nefret ettiğini söyleyen, genelevlerden (tıpkı hapishaneler ve tımarhaneler gibi) tiksinen, tek eşli "deli" aşkı ve sadakati her gün öven ve en ailevi ve en az sapkın, en az dengesiz erotizmi her türden saldırıya karşı savunan (Cinsellik Üzerine Araştırmalar'da bunu gördük) biri bunu nasıl iddia edebilir? Eti kemiği ayıklanmış ve tamamen ölü bir Sade değilse, hangi Sade sahip çıkabilir? (Sade'ın Breton hakkında ne söyleyeceğini hayal edebiliriz)?
“Bildiğim kadarıyla, asla erotik kitap yazmamış olan Breton’un Sade’ı sevmesi ender tutarsızlıklarından biriydi. Onu sevmemesi gerektiğini günün birinde ona belirttim”
(Andre Masson, yazarla söyleşi).
(Andre Masson, yazarla söyleşi).
Bununla birlikte Fontaine Sokağı'nda Sade'dan bol bol, hatta dinselce söz edilir. Ona saygı gösterilir, göklere çıkarılır, yine de herhangi bir kişinin "Sadecı" olmasına izin verilmez. Fakat Gerçeküstücü ve Sadecı olmayı yasaklamaktan bile daha kötüsü, bu iddiada bulunan birinin gerçeküstücü olamamasıdır. Bu, Bataille'ın gözünde fazlasıyla ikiyüzlücedir. (ki bu da sadece ahlaki bir yargıdır.), bir aldatmacadır: "Günümüzde onun yazılarını ve onlarla birlikte yazarın kişiliğini bunlara karşı çıkartılabilecek her şeyin ya da hemen hemen her şeyin üzerine yerleştirmek uygun görülse de, özel yaşamda olduğu kadar toplumsal yaşamda da, teoride olduğu kadar pratikte de bunlara en ufak bir yer vermek söz konusu olamaz."
Sade'a Breton'un yaptığını yapmak, yani onu düşsel bir idea, daha kuşku verici bir şekilde, bir idol yapmak tamamen trajik bir şekilde, hem yüceltilen hem nefret edilen, hem tapılan hem de tiksinilen ilkel bir tanrı yapmak (Bataille şeytanca ekler: hem de dışkılanan: “onun bir yüceltme aktarımının konusu olması için, bu aktarımın onun dışkılanmasını kolaylaştırması gerekir”) uygun mudur? Her iki durumda da Bataille Breton'u ve gerçeküstücüleri “ikiyüzlü” ve “dolandırıcı” kabul eder. Bataille bu öfkeyi uzun süre taşıyacaktır, fakat öfkesi “Açık Mektuplarda" olduğu kadar şiddetli asla patlamayacaktır. Bir tercih yapılmalıdır: Ya Breton ve çevresi Sade’dır (Sade’ı okumalarının bunu yöneltmesi ölçüsünde), en azından bunu denemeye izin verirler ya da suskun kalırlar. Fakat Sade’da hayranlık uyandıran şeyden dolayı Bataille’ı suçlamak hiçbir koşulda hoşgörülebilir (ya da mantıklı) değildir. Bataille Sade olmayı, ileri sürmemiştir (bu konuda açık olmak gerekir: Bataille Sade değildir, Sade olma iddiasında da değildir), fakat Sade'a bağlılıklarını belirten gerçeküstücülerin, Sade’ın işin içine kattığı “dışkısal güçler”in taşkınlığına bağlı sonuçları teoride ve pratikte kabullenmelerini ister ve en azından, yaşlı “kutsayıcı” Breton’un onu anında takınaklarla suçlamadan, ( O dönemde Bataille’ın ünü hakkında Boris Souvarine ile Simone Weil’in -başkalarının yanı sıra- söyledikleri kuşkuya yer bırakmaz: Souvarine’e göre “cinsi sapık," Weil’e göre “hasta."), bu taşkınlığın mümkün olduğunca ileri götürülmüş deneyimini yerine getirme hakkının kendisine verilmesini talep eder. Bunu yaparken, Sade’a olan borcu hatırlatmaktan fazlasını yapmaz: însan olarak Sade’a olan borç ile eserine olan borç. Ve Sade’ı okurken, kendi tarzında onu uygularken, orada olmayan herhangi bir şeyi oraya buraya eklemesinin pek önemi yoktur. Bataille’ın tam anlamıyla Sade olmadığını söylemek doğrudur (“Sade -yada fikirleri- genellikle ona hayran gözükenleri bile dehşete düşürür...” Bataille) (hem doğru hem de sonuçta gereksizdir: Elbette çağdaşları arasında birçok noktada Sade’a en yakını o olsa da, belli belirsiz böyledir; keza, 20. yüzyılın Fransız filozofları arasında Bataille Nietzsche’ye en yakını olmasa da, onu en yararlı şekilde sürdüren kişi olmakla birlikte, asla tam anlamıyla Nietzsche de olmayacaktır, alakası yoktur); dolayısıyla Bataille tam anlâmıyla Sade değildir, fakat oldukça yakın dönemde Sade’ı kesfi, kendi kuraldışı yaşamını deneyimlemekte sahip olduğu gerekçeleri ona güçlü biçimde sağlamaktadır. Sade’dan farklı olarak, Bataille’ın bir liberten değil sefih olduğunu, bunun onları derinden ayırdığını söylemek haklı olur, hatta bunu vurgulamak gerekir (tabii eğer ben tamamen yanılmıyorsam). Bataille’ın işin içine kattığı erotizm kirletir, zarar verir ve harap eder. Yansıtma yoluyla, takınaklı bir ölüm temsiliyle ortak bir gerekçeyi paylaşır. Belleği, rahatına düşkünlüğü, verilen sözleri, güzellik ya da ahiret mutluluğu ihtimalini, sadakati, eğitimi, ahlakı, kadını, Tanrı’yı mahveder... Hepsi aynıdır. Liberten eklerken, sefih çıkartır. Liberten bir birikim ekonomisi içinde yaşar: haz, sahip olma... birikir. Sefih ise harcama, yitirme, israf, iflas ekonomisi içindedir. Bataille’ın Yüz Parça işkencesi üzerine meditasyonu hakkında söyleyeceği şey (“[...] haz için değil, tam da içimde yıkıma karşı koyan şeyi için aradığım buydu”) erotizmi hakkında da söyleyebiliriz. Burada herhangi bir biçimde Sade’a atfedilebilir hiçbir şey yoktur. Yine de Bataille sefihliğiyle, “pis” olandan aldığı zevkle Sade’dan ne kadar uzak olsa da, başkalarının Tanrı dilenmesi gibi “olağanüstü” ve “şiir” dilenen ikiyüzlülerden ve sahtekârlardan bin kez daha yalandır. Bataille’ın Sade hakkında söylediği şey, yarı Bataillecı yarı Sadecıdır: “iffetin aşırı ihlali, algolagnia, işkence altında ya da güçlü boşalmayla cinsel nesnenin şiddetle dışkılamasının örtüşmesi, cesetlere libidinal ilgi, kusma, dışkılama...” Bu dizi daha ziyade Sade’a mı özgüdür, yoksa Bataille’a mı? önemli olan (burada) dizinin hiçbir biçimde gerçeküstücü olmadığıdır; Breton’un asla kullanmadığı, kullanmaya da cesaret etmediği kelimelerden oluştuğudur (bunları okur muydu ki?). Ve kesinlikle belirgin olduğu üzere -ama kuşkusuz her şey her zaman bu kadar belirgin değildir, çünkü insanlar o zamandan beri bu iki adamı karşılaştırmakta ısrar etmiştir-, Sade dolayımıyla düşünen Bataille kuşkusuz Fransa’da Sade’ı gerçekten düşünen, bir kavram yaratan, yarattığı birkaç ender kavram gibi negatif ve tesadüfi bir kavram yaratan ilk kişidir: heteroloji. Bundan ne anlamalı? Basitçe, bambaşka olanının bilimi; öyle tiksindirici biçimde başka ki, buna dışkıbilim de denebilir; ama kirli (pis) olana aziz olanı da katmak koşuluyla; bu durumda daha doğru terim, agiologie [azizlerin hayat öyküsünü inceleyen bilim] olur. Bu kavram sadece Breton’a dönük bir provokasyon değildir. Görüleceği gibi, daha Güneşsi Anüs'te ve Tepe Göz'de beliren kavram bir süre sonra Bataille tarafından politik anlamda kullanılacaktır (böylece Sade okumanın özel ve kamusal sonuçları olduğunu kanıtlar ki bu, gerçeküstücülerin kabul etmekten ihtiyatla kaçındıkları şeydir. Şu ana dek Bataille’ı büyülediğini gördüğümüz her şey bu menkıbebilim kavramında karşımıza çıkar: Cinsel ilişki (ama elbette yararlı amaçlarından sapmış), dışkılama, işeme; ölüm ve ceset kültü; tabular, ritüel yamyamlık, kurban etme, kahkaha ve hıçkırık; vecd ve kutsal birleşim içinde- ölüm, bok ve tanrılar karşısındaki tutum; göz kamaştırıcı ve şehvet düşkünü kadınlar, iflasa yol açan israflar... Bütün bunlar Bataille’dan (gördüğümüz gibi, çocukluğundan) olduğu kadar Azteklerin kanlı acayipliğinden, işkence gören genç Çinli kurbandan olduğu kadar Sade’dan da, boğa güreşinden olduğu kadar Marcel Mauss’un analiz ettiği potlach’lardan da, genelevlerden olduğu kadar maymunların çıkık ve “boklu kıçlarından da kaynaklandığından, burada uyumlu olduğu kadar kesin bir anlam da bulur. Gelecekteki önemli politik sosyoloji metinlerinin çoğunun çıkış noktası, eserlerinin her yerinde görülen, sahiplenme süreçlerine karşı dışkılama süreçlerini nitelemeye yarayan bu kavramdır. Bataille Breton’u damgalamaktan fazlasını yapar. Ona karşı politik bir felsefe taslağı oluşturur, ki bu düşünceye, gayet paradoksal bir şekilde, göreceğimiz gibi Breton da katılacaktır. Bataille, bir kez daha ve iki farklı şekilde, bu kızgınlık ve öfkesinde haklı çıkmıştır: öncelikle, Breton’un kısa süreli politik ittifakıyla; ardından hem gecikmiş hem de öngörülmeyecek bir şekilde, günün birinde, savaşın arifesinde, Bataille'a duyduğu saygıyı Andre Masson’a belirtmesiyle:
"Georges Bataille (dedi bana, gayet samimi bir ifadeyle)
aramızda Sade’a en yakın olandı."
*
Michel Surya
BATAİLLE
*
Michel Surya
BATAİLLE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder