Sofu'luktan Sefihliğe, Kilise'den Geneleve: Bataille

 Leiris onu şöyle tarif eder:

Georges Bataille’la karşılaştığımda, o çoktan sefih bir hayat içindeydi. Alemlere dalmış, içkici ve kumarbaz biriydi. Dar çevrelerde kumar oynuyor ve korkunç kaybediyordu.”

 İnancını yitirmesi sadece kesin değil, şiddetli de gözükmektedir.
Bataille bir hali terk edip zıddını benimsemiştir.

 1922’de sofu,

 1924’te sefih.

 Sefih Bataille genelevlerin müdavimi olmuştu. Ne zaman? Hangi koşullarda başladı bu? Ne kendisi ne de dostları bu konuyu açıklamıştır. Gerçek olan şudur ki, genelevler, daha 1923 yılında ya da en geç 1924 başında onun yaşamında temel bir yer işgal etti, oralara devamlı olarak gitmeye ve “servet” dökmeye asla ara vermedi. O dönemde bu ender bir durum olmadığından, Bataille’ı ayırt edici bir özellik değildi (sadece Breton genelevleri yasaklıyordu; fakat Aragon ile Drieu sık sık gidiyordu). Çok geçmeden bu konuda eleştirildiğine göre, farklı bir şey yapıyor olmalıydı. Savunulamaz bir şekilde, şoke eden bir tarzda... Belki de sadece bir “takınaklının yapabileceği gibi: “Breton’un benden duyduğu dehşeti anlıyorum. Bunu ben teşvik etmedim mi? Takınaklı olduğum doğru değil mi?”


"Genelevin çıplaklığı kasap bıçağını gerektirir."

Genelevlerde Bataille zevk bulur; “pis” ve savunulamaz bir zevk: Bu yerleri ve müdavimlerini niteleyen karanlığın, çirkinliğin ve müstehcenliğin seviyesine inmemiş birinin asla erişemeyeceği bir şey. Bataille’ın birkaç yıl önce kiliselerde aradığı dipsiz uçurum yanıltıcıdır, yanıltıcıdır çünkü Tanrı cevap verir: (sadece görünüşte bir uçurumdur);

"Kerhane benim gerçek kilisemdir; bana gerçek tatmin veren tek kilise"

“Her türlü görgü kuralını alaya aldığım ve en aşağı şeylerden zevk bulduğum için dostlarımdan farklıyım. Sinsi bir ergen gibi, yaşlı biri gibi yaşamaktan utanmam ben. Çıplak kadınlarla dolu bir batakhanede, sarhoş ve kıpkırmızı bir suratla mumu söndürmek: Beni orada asık suratlı ve dudaklarımda kaygılı bir kıvrımla gören biri benim haz aldığımı hayal edemez. Ben kendimi tek kelimeyle kaba biri olarak görüyorum ve hedefime erişemediğimde, en azından gerçek bir yoksulluğa gömülüyorum."


Genelev özgürlüktü: Ayakları dibinde diz çökmenin bir haçın karşısında diz çökmekten daha gerçek olduğu çıplak bedenlerin özgürlüğü; onur kırıcı bir alışverişe teslim edilmiş bedenlerin özgürlüğü. Genelevlerin özgürlüğü, kapılarını açıp içeri girmenin bedelinden daha fazladır. Nasıl bir dehşete açıldıklarını da görmek gerekir ve bu dehşet ilahidir. İlahidir, çünkü utanç vericidir, çünkü savunulamazdır. Mama, sanki hiç sınır tanımazlarmış gibi arzuya sonsuza dek hazır, dokunulan ve sahip olunan kadınların sahte cinsel hazzını düzenleyen Tanrı’dır. Fahişe, teninin altında boşluk olduğundan, uzanmış yatan bedenden daha alçak bir gökyüzü -Tanrı değil, boşluk- olduğundan, herhangi bir kadından daha derin olan, çilekeş bir gece gibi açılan Tanrı’dır.

“Genelevde sayısız kadın soydum. İçtim, kafam kıyaktı, mutluydum ama mazur görülemezdim.

“Özgürlük sadece genelevde vardır... Genelevde pantolonumu ve donumu çıkartabilir, patroniçenin yardımcısının dizlerine oturup ağlayabilirim. Bunun da bir önemi yoktu, sadece bir yalandı, yine de sefil olasılıkları tüketip atıyordu.”




Fakat genelev aynı zamanda ölümdür; büyüleyici olduğundan fazlasıyla ölümdür: “O bir kadın hiç değildi, skandal yaratmaktan korkmayan ve açık saçık aşkın kör edici aydınlığında boğulmuş tapınaktan doğan bir cesetti.” Kiliselerde de olması gereken açık saçıklık; oraya girmek de insanı titretmeli. “Fakat ben bu ürkütücü kiliseye küstah bir sükunetle giriyor değilim; tersine, korkudan tir tir titriyorum, buz kesmişim. Cesetlerin boğucu diyarına sadece eziyet çekerek, neredeyse bir ceset gibi girdim.” Geneleve girmek insanı soyar, hiçbir azizin olmadığı kadar çıplak kılar. Utandıracak, aşağılayacak kadar çıplak, diz çökertip ağlatacak kadar çıplak. Genelev gözyaşlarını depreştirir, teselli -etmez. O, dipsiz uçurumdur, hiçbir şeyi esirgemez. Bir koşulun doğasında sadece o vardır: Tanrısız beden, ölüme mahkûm beden, çürüyen beden:

“Bu duruma gerçekten uygun olmam gerektiğinden, ani bir hararet artışı içinde ve gülmek için [sadece kahkaha bu dehşetin ölçüsü olabilir], deneyimsiz ve ürkek, genç bir lise öğrencisi olmadığımı, fakat bir arenanın kumları üzerinde boklu iç organlarını günler öncesinden yitirmiş yaşlı bir boğa güreşi atı olduğumu gizlice hayal ettim! Burun deliklerimi cilalı ayakkabılarının, aptalca ve gülünç başının, hatta belki de sineklerle çevrili camsı gözlerinin ucundaki mermerin üzerine koymam bile mümkün olur.”


Çıplak ve secdeye kapanmış bedenin cesetleştirilmesi genelevin özgür hakikatidir; ışık altındaki sineğin hakikati -bir Tanrı hakikati. Kızlar Tanrı’nın “ azizeler”idir, Tanrı onları sever: Onlar Tanrı’nın sevgisinin iğrenç itirafıdır. Cinsel organı dikilmiş, çıplak bir erkek baş döndürücü bir şekilde gözden düşer, çünkü içindeki hayvanın bu giysisiz Tanrı olduğunu bilir: Bedenin bir fahişe gibi hakikati.

Bataille’ın topografısinde (bu topografınin belirgin ve sınırlı olduğunu göreceğiz) genelev kilisenin yerini almıştır ya da en azından, kiliseyle arenayı, gölgeyle ışığı, taşla kumu, ekmekle kanı uzlaştırır: onların ikili, ikili ve düşmanca kurban edilişi.


 “Birazdan onun melun vücudunu ağız dolusu ısıracağım ve kesinlikle meleklere özgü coşkumuz içinde, şimdi, Tanrı’nın ve azizelerin bütün bildik efsaneleri, ikimizin de vahşi hayvanlara fırlatılmış ruhu ve bedeni için havlayan köpek sürüleri gibi üşüşeceklerdir."


*
Michel Surya
BATAİLLE

*
Görseller için:
https://kaotikbenlik.blogspot.com.tr/2013/10/dolls-hans-bellmer.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder