26 Mayıs 1866 (Cumartesi) ...İstencim hiç yok, çünkü arzum yok, çünkü hiçbir konuda başarıya inanmıyorum. Ne olursa olsun hiçbir şey hedeflemiyorum çünkü bana sıfır görünen gücüme ve yarın bitecek gibi yaşamıma bel bağlamıyorum. Kendimi başlamadan önce bitmiş ve yaşamadan önce yaşlanmış hissediyorum. Bu mutlak geri çekiliş, benim ebedi eğilimimdir. Buda ile birlikte yaşamın kötülük ve ölümün iyilik olduğunu söylemeyeceğim; ama istemenin benim için yorgunluk olduğunu ve umut etmenin yüreğimin gücünü aştığını söyleyeceğim. Amaçsız yaşamak beni aşıyor ve bir amaca sahip olmak, artık benim için mümkün değil. Kendinden tamamen umudu kesmek aynı anda bütün kasları ve kemikleri parçalıyor. - Ama bu tuhaf ve gülünç bitkinlik nereden geliyor? Bendeki umut tohumunu yokeden gizemli bir incinmeden. Hangi dönemde? Çocukluğumda. Çünkü o dönemden beri başkalarının arzuladığı ve elde ettiği şeyleri ne istedim, ne de düşledim. Daha az zarar görmek için, bütün enerjimi her şeyden vazgeçmeye, bendeki kendini beğenmişlikleri söküp atmaya, kendimi hiçbir şey haline getirmeye harcadım. - O zamandan beri, bütün bu budanmış arzuların yaraları bazen kalbimin içinde kanarlar ve bundan yalnızca ıstırap doğar.
... 27 Mayıs 1866 Pazartesi (Sabah saat 11) Bütünlülük ve düzenlilik bende olmayan şeyler, çünkü öngörmekten ve istemekten nefret ediyorum. Her uyku önceki günlerin üzerine sünger çekiyor ve her şeye yeniden başlıyorum. Gelecek ve geçmiş siliniyorlar ve yalnızca şimdiyle meşgul oluyorum. Bu her zaman aynı nakarat ve aynı aksaklık. Aldırmazlık benim barınağım oldu, benim tikim haline geldi. Yapacak, isteyecek ve kaygılanacak hiçbir şeyi olmamak, tembelce hayal kurmak veya rastgele okumak, benim zevkim ve tutkumdur. Eylemle ilgilenmemek, işte benim eğilimim ve saplantım. Bana, yaşam tarafından dağıtılmışım ve kovulmuşum gibi geliyor ve bu bilinmemezlikten yararlanıyorum. Her gün biraz daha fazla sessiz gözleme yöneliyorum.
... 29 Mayıs 1866. Salı (Sabah saat 9) Bu sabah üzüntülüyüm. Ahlaksal gücüm, sağduyum, becerim kalmadı. Keyfi bir şekilde her tür aptallıkları yapıyorum ve inatla bütün yeteneklerimi köreltiyorum. Beni rahatsız eden, bana sıkıntı veren veya beni yaralayan şeyleri unutma alışkanlığına kendimi o kadar kaptırdım ki kafamda tutmaya çalıştığım her şeyi unutmaya başladım. Düzensizlik, bozgun, bitkinlik. Bu belirli hiçbir hedefe, sabit bir ilgiye sahip olmamanın ve hiçbir tutkuya kapılmamanın sonucudur. Az inançlı bir insan olarak, neden kuşku duydun, her zaman kendinden ve yazgıdan kuşku duyuyor musun ve her zaman kuşku duyacak mısın? - Toz gibi ufalanabilir, hava gibi kaygan, dalga gibi devingen biri olarak, ne tutarlılığın, ne de karakterin var. Hiçbir şey yapmıyorsun ve hiçbir şey istemiyorsun; günlerin ne ayı, ne de yılı oluşturabiliyor; düşler ve kararsızlıklar halinde uçup gidiyorsun, ve yaşamının ne planı, ne sürekliliği ve ne de dönüşü var. Bu dayanılmaz bir şey. Bu güçsüzlüğünle ne itaat etme noktasına ne de düzeltilemezliğinin gerçekliğine bile gelemedin.
Böylece kitapların seni kişisizleştirdiğini ve yolundan saptırdığını, buna karşın insanlarla temasın seni kendine getirdiğini ve bireysel varlığını ortaya çıkardığını biliyorsun; ama sen yalnızca kitaplarla yaşıyorsun ve benzerlerinle konuşmuyorsun. Yalnızlık sana zarar veriyor ve sen onun içine zevkle dalıyorsun. Kendi kendine konuşma seni verimsiz bir şekilde yıpratıyor ve artık bundan başka bir şey de yapmıyorsun. Kendini parçalanışın kılık değiştirmiş tutkusuna ve intiharın sessiz saplantısına bırakıyorsun. İçsel gözlemin kötürümleştirici ve büyüleyici bir özelliği var ve sen bunu inatla geliştiriyorsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder