6 Ocak 1866, Cumartesi.

(Öğle vakti) Şanssızlık üzerine şanssızlık. Bu sabah her şey başarısızlıkla sonuçlanıyor ve uzun sürüyor. Keyifsizim ve her noktada engelleniyorum. Temizlikçi kadın, terzi, veliler, öğrencilerim, özen, istenç veya saygı eksiklikleriyle bugün bana sıkıntı vermek için aralarında anlaşmış gibiler. Üstelik, kendimden memnun da değilim. Bu engeller beni dalgınlaştırdı ve iyi ders veremedim. Bu başarısızlıklar beni üzüyor ve tiksindirtiyor. Kötü bir haftasonu ve yıla kötü bir başlangıç. - Ama özsaygı olmaz olsun! Yapman gerekeni yap, ne olursa olsun! Görevini yap ve gerisine boşver, özellikle yanılgıların ve başarısızlıkların şansını artırmaktan başka bir şey yapmayan bu keyifsizlik sarsıntılarına boşver. Bilincin ve aklın dinginliğine geri dön... Başkasına bağımlı olan şeylerin hiçbir önemi yok, sana bağımlı olan her şeyi düzelt. Ve ne söylenirse söylensin. - Bu öğleden sonra rövanşı iyi alalım; bu iyileşmeyi sağlamanın yoludur.

21 Ocak 1866, Pazar

Dünyanın geçip gittiğini bana tekrar etmek gerekmiyor; bana her şey kartalın kanatlarıyla kaçıp gidiyormuş ve kendi varlığım da dağılıp gidecek bir kasırgadan başka bir şey değilmiş gibi görünüyor. - Ölecek miyim? Yaşlı mıyım? Filozof mu oluyorum? Her zaman ebedi şeylerin çukuru bana çok yakın göründüğü için mi geçici şeylere duyulan sevgi bana gülünç görünüyor. Bitecek şeye bağlanmak neye yarar? Saçlarımın içinden geçen sonsuzluğun soluğunu çoktan beri hissediyorum ve bana canlılar dünyasına öbür dünyadan bakıyormuşum gibi geliyor.

(Gece, saat 12) Calderon şöyle demişti: Yaşam bir düştür. Ben düşümde düş gördüğümü görüyorum, bu da uyanışın uzak olmadığını gösteriyor. Ne önemi var?

Çünkü bugün eğer sana Tanrı'yı buldurursa
Yüzyıl değerindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder