Deliriş

İki polis tarafından Via Carla Alberta'daki evine geri götürülen Nietzsche, psikiyatrist Dr. Carla Turina'nın gelişini beklemek üzere yatağına yatmaya ikna edilmişti. Ama doktor göründüğü anda Nietzsche "Pas malade!" "Pas malade!" [Fransızca: "Hasta değilim! "] diye bağırarak onu görmeyi reddetti. Ancak daha sonra Turina'yı ailenin bir dostu gibi gösteren Fino nihayet Nietzsche'nin doktoru kabul etmesini sağladı. On dokuzuncu yüzyılda yaygın bir şekilde sakinleştirici olarak kullanılan bromür, Piazza Carignano'daki (hala işleyen) Rossetti eczanesinden sipariş edildi.

Basel'de "Tanrı olmaktansa Basel'de profesör olmayı yeğlerim" diye yazdığı mektubundan endişelenen Burckhardt 6 Ocak'ta Overbeck'i ziyaret etti. Nietzsche'nin ruhsal durumunu birkaç haftadır kaygı verici bulan Overbeck de üniversitede psikiyatri profesörü ve yöredeki psikiyatrik kliniğin müdürü olan meslektaşı Ludwig Wille'ye danıştı. Wille ona Nietzsche'yi derhal Basel'e getirmesini önerdi, aksi takdirde şüpheli bir İtalyan enstitüsüne kapatılabilirdi.

Overbeck 7 Ocak günü öğlenden sonra Nietzsche'nin kaldığı yere vardı. Yumuşak kalpli ama çaresiz durumda olan Davide Fino artık polis çağırma noktasına geldiğinden onu görünce çok rahatladı. Overbeck eski dostunun artık bir gölgeden ibaret kaldığını, kanepeye oturmuş bir şeyler çiğnediğini ve Nietzsche Wagner'e Karşı'nın son düzeltme kopyalarını okuduğunu gördü. Nietzsche onu tutkuyla kucakladıktan sonra tekrar kanepeye çöktü, sonra titreyip inlemeye başladı. Overbeck'in de dizlerinin bağı çözülmüştü. Hasta adama bir doz daha bromür verilince sakinleşti. Akşama planladığı büyük resepsiyondan neşeyle bahsetmeye başladı (büyük ihtimalle İtalya kralı ve kraliçesi içindi). Overbeck'in Köselitz'e sonraki hafta yazdığı kadarıyla, 

Tamamen kendi dengesi bozuk dünyasında yaşıyor, ben yanındayken o halinden hiç çıkmadı. Benim ve diğer insanların kim olduğunu çok iyi biliyor, ama iş kendisine gelince tam bir karanlık içinde ... 

Daha şiddetli nöbetlerde şarkı söylüyor ve piyanonun tuşlarına vuruyor, kısa süre önce ikamet ettiğini düşündüğü dünyadan parçalar anlatıyor. Kimi zaman fısıldayarak harika berraklıkta cümleler kuruyor. Ama aynı zamanda artık ölmüş Tanrı'nın halefi olduğu gibi korkunç şeyler söylüyor, bu arada sürekli piyanonun tuşlarına vuruyor, ardından kasılmalar geçiriyor ve bir daha korkunç bir acıyla kıvranmaya başlıyor.

Overbeck 9 Ocak'ta Nietzsche'nin daha fazla gecikmeden İtalya'dan götürülmesi gerektiğine karar verdi. Artık polis de durumunu öğrendiğinden, Torino hapishanesinden başka alternatif kalmamıştı. Ama yumuşak huylu Overbeck hastayı herhangi bir şekilde kontrol edemiyordu, dolayısıyla bu yolculuğun altından kalkması mümkün değildi. Ama neyse ki şansı yaver gitti, ruhsal rahatsızlıkları olanlar konusunda deneyim sahibi olduğu için Alman konsolosunun tavsiye ettiği Dr. Bettmann hastaya Basel'e kadar eşlik etmeyi önerdi. (Bettmann aslında bir Yahudi dişçiydi, yetişkinliği boyunca Nietzsche'yi destekleyen ve koruyan çok sayıda Yahudinin de sonuncusu oldu.) Nietzsche tam da daha mutlu günlerinde Kontes Mansuroff'un yaptığı gibi çocuksu bir itaatkarlıkla Bettmann'ın her dediğini yaptığından, yolculuk mümkün olabildi. Bettmann yolculuğun sonunda, onu önemli bir resepsiyonun beklediğine Nietzsche'yi inandırarak tren istasyonuna götürdü. Nietzsche yolculuk sırasında klora) hidratla uyuşturuldu ama ilacın etkisi geçmeye başlayınca herkese sarılmak istedi ve yol boyunca bir gondolcu şarkısı söyledi; Overbeck'in sonradan farkettiği kadarıyla Ecce Homo'daki kendi şiiriydi bu. 10 Ocak'ta Basel'e ulaşan Nietzsche, daha fazla tartışmaya meydan vermeden Wille'nin sanatoryumuna yatırıldı.





Basel Kliniği'nde Franz Overbeck 11 Ocak 1889'da, Nietzsche'nin temasta olduğu geri kalan tek kişiye, yani Heinrich Köselitz'e, bir önceki gün Nietzsche'yi kliniğe getirdiğini haber verdi.

[Nietzsche'yi] daha doğrusu ondan geriye kalan ve ancak bir dostunun tanıyabileceği
döküntüyü [Basel'deki] psikiyatri kliniğine getirdim. Sonsuz büyüklük kuruntusundan
mustarip, ama dahası var -durumu umutsuz. Daha önce hiç bu kadar korkunç bir yıkım tablosu görmemiştim.

Overbeck onu Dr. Ludwig Wille'ye teslim etmişti. Nietzsche doktoru hemen tanıdı. "Daha önce tanışmıştık," diyerek bir Basel profesörünün kentli asaletiyle onu selamladı: "Fakat ne yazık ki adınızı unuttum. Sakıncası yoksa ... ". Doktor: "Wille, ben Wille," diye cevapladı. "Hah, Wille," dedi Nietzsche. "Siz psikiyatristsiniz. Birkaç yıl önce dini delilik üzerine sohbet etmiştik." Nietzsche'nin, her şeyi doğru hatırlamasına rağmen, nerede olduğunun ve niçin oraya getirildiğinin farkında olmadığı açıktır.

Wille "tedrici felç", yani nörosifilis teşhisi koydu, muhtemelen bu alanda uzman olmasının da bu teşhiste etkisi vardı. (Çekiç kullanmayı iyi bilenlere her şey çivi görünür, derler. ) Hasta kayıtlarına göre Nietzsche'nin akıl hastanesinde geçirdiği hafta boyunca akıcı konuşması, "mantıksal bağlantısı olmadan" bir araya getirilmiş, "rengarenk bir önceki deneyimler karmaşasıydı" . Fakat felsefesini bilenler için davranışında belli bir desen vardı, Torino'daki son haftalarına damga vuran Dionysosçu halin parodisi devam ediyordu. Her şeyden önce, Torino'daki son günlerinde ortaya çıkan sevinçli megalomani sürüyordu. "Hasta kendini olağandışı ölçüde iyi ve neşeli hissediyor," deniyordu hasta kayıtlarında. Ayrıca yine kayıtlara göre personelden o günkü korkunç hava için özür diliyor ve "yarına muhteşem bir gün" hazırladığını söylüyordu. Annesi geldiğinde ailevi meseleler üzerine uzun uzadıya ve tümden tutarlı bir sohbetin ardından aniden "Huzurlarınızda Torino tiranı! " diye bağırdıktan sonra anlaşılmaz bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı. İkincisi, "cümbüş psikolojisi " kendini göstermeyi sürdürüyordu. Gördüğü herkesi seviyor, kucaklamak istiyor, açıkça Dionysosçu cümbüşü taklit ederek şarkı söylüyor, oynuyor ve keçi gibi hoplayıp zıplıyordu. Ayrıca şehveti de artıyordu (muhtemelen marihuananın etkisine benzer şekilde). Çok fazla yiyor, sürekli daha fazla yiyecek istiyor, erotik rüyalar gördüğünü söylüyor ve sıklıkla "dişiler" istiyordu (Nietzsche-eşcinseldi teorisinin tabutuna bir çivi daha).

17 Ocak'ta Basel tren istasyonuna götürüldü. Oradan Naumburg yakınlarındaki Jena'da bulunan bir kliniğe nakledilecekti ve annesi düzenli olarak onu ziyaret edebilecekti. Yanında Franziska, genç Dr. Mahly (Nietzsche ortaokulda onun öğretmeniydi) ve bir gardiyan vardı. Overbeck son bir veda için istasyona gitti. Ayrıldıktan sonra Köselitz'e şöyle yazdı:

Çok korkunç ve unutulmaz bir andı. Nietzsche'yi merkez istasyonun donuk bir ışıkla aydınlatılmış giriş salonunda iki eşlikçisinin kılavuzluğunda ilerlerken gördüm. Hızlı ama sendeleyerek yürüyordu, duruşu dik ve gayri tabiiydi, yüzü tamamen ifadesizdi ... Bu zavallı adamı akıl hastanesine göndermek yerine canını almanın bir dostun görevi olduğu düşüncesini kafamdan bir türlü atamadım. Bir an önce canından kurtulmasından başka dileğim yok artık ... Nietzsche'nin işi tamamen bitmiş (Mit Nietzsche ist es aus).

Overbeck dostunu trendeki kompartımanda buldu. Nietzsche onu görünce "hararetle bağrına bastı ve onu 'herkesten çok sevdiğini' söyledi"  -Overbeck bu sevgiyi defalarca hak etmişti.

Jena Akıl Hastanesi'nde

Jena Üniversitesi'nin psikiyatri kliniğini Profesör Otto Binswanger yönetiyordu. Nietzsche 18 Ocak 1890'da bu kliniğe kabul edildi ve Son Mart'a kadar orada kaldı. Trende annesine karşı bir öfke nöbetine girdiğinden hemen uyuşturulmuştu. Hasta kayıt defterinde "dini: Protestan; durumu: tedrici felç; sebep: frengi" diye kaydedilmişti. ( " Din" hanesindeki kayıt, sağlık durumuna dair bilginin güvenilirliğini pek artırmıyor doğrusu.) Bir başka deyişle, Wille'nin teşhisi Binswanger -uzmanlık alanı tedrici felçti- tarafından sorgulamaya ya da muayeneye gerek duymadan  kabul edilmişti.

Nietzsche fiziksel bakımdan iyi durumdaydı. Muazzam iştahı neticesinde kilo aldığı için iyi görünüyordu ve en azından sonraki iki yıl boyunca güçlük çekmeden üç dört saat yürüme kapasitesini korudu. Fakat bundan sonra zaman zaman aklı biraz yerine gelse de zihinsel sağlığı hızla kötüleşti. Tıp öğrencilerine yönelik bir derste kürsüye çıkarıldığı (hasta onurunun pek öncelikli görünmediği açıktı) bir seferinde Binswanger'le konuşması bir öğrenci tarafından not edildi. Nietzsche bu konuşmada Torino'nun güzelliklerinden, büyük şehirler ile küçük şehirlerin göreli avantajlarından, öğrencinin daha önce hiç görmediği kadar "inandırıcı bir içerik katarak ve büyüleyici bir üslupla" bahsetti, ama sonra konuyu unuttu ve tutarsız bir şeyler gevelemeye başladı. Öte yandan müzik yeteneği sakatlanmamıştı: Köselitz onu ziyaret ettiğinde piyanoyu kusursuz bir şekilde doğaçlama çaldığını aktarmıştı: Şahane orkestra efektlerinin yanı sıra " Tristan'ın ruhuyla dolu" akor kümeleri, "dramatik yavaşlamalar, trombon koroları ve Beethovenvari amansız trompet fanfarları ... "

Hala zaman zaman "Dionysosçu" taşkınlık anları yaşıyordu. Kendini Cumberland Dükü ya da Alman İmparatoru ve bazen de Cosima Wagner'in kocası olarak tanıtıyordu. "Baron X" diye biri (hasta raporunun burasında diğer hastanın adı gizli tutulmuş) zither [kanuna benzer bir çalgının Almanca ismi-r.] çalmaya başlayınca Nietzsche ayağa fırlıyor, bir gardiyan onu sakinleştirinceye kadar oynuyordu. "Gençliğinde çok iyi bir dansçı olmalı," demişti bu isimsiz hasta Nietzsche için. Ama (kendi felsefesinde "Apolloncu" diye ifade edilebilecek) kontrolü kaybetmesinin o kadar çekici olmayan başka yönleri de vardı. Bir bakıma bebekliğine dönmüştü; dışkısını duvarlara sıvıyor, kakasını yaptıktan sonra kağıda sarıp masanın çekmecesine koyuyor, çizmesinin içine idrarını yapıp sonra içiyordu.

Taşkınlık anlarının sıklığı azalmasına rağmen, Nietzsche'nin Jena kliniğindeki genel ruh hali derin bir mutsuzluk içinde olduğunu gösteriyor. Öfke patlamaları çok sıktı: Bir seferinde başka bir hastayı tekmeledi, başka bir seferinde de pencereye yumruk attı. Sıklıkla paranoyak kuruntu nöbetleri geçiriyordu -muhtemelen öfkesi de çoğunlukla bundan kaynaklanıyordu. Geceleyin işkence gördüğünü ve bir arşidüşesin onu zehirlemeye çalıştığını sanıyordu. Başka bir pencere pervazını da arkasında bir tüfek namlusu gördüğü için kırmıştı. Kendini korumak için bir tabanca istemişti.

1889 sonunda sanat tarihçisi, Nietzsche hayranı ve Rembrandt als Erzieher'in ( 1890; Eğitici Olarak Rembrandt) yazarı Julius Langbein ilaç vermek yerine terapinin Nietzsche'ye daha uygun olduğu ve klinikte ona kötü davranıldığı konusunda Franziska'yı ikna eder gibi oldu. Nietzsche'yi kendilerine mal eden Nazilerin öncüsü olan Langbein, Yahudi karşıtı bir mistik-demagogdu ve Yunan büyüklüğünün mirasçılarının Almanlar olduğunu iddia ediyordu. Nietzsche'yi Nazi hareketinin sembolik lideri yapmak isteyen Langbein iki yıllığına onun yasal gözetmeni olmak ve emekli aylığını da kontrol etmek istiyordu. Nietzsche bu adamı görür görmez ondan nefret edecek, masayı devirip yumruğunu sallayacak kadar aklı başındaydı hala. Gelgelelim, Overbeck nihayet Franziska'yı adamın niyetinin kötülüğüne ikna edene kadar Nietzsche bu sürüngenle birkaç kez yürüyüşe çıkmak zorunda bırakıldı.

1890 Mart'ının sonunda Franziska onu Jena'daki özel bir tesise taşımaya karar verdi. Burada tıbbi gözetimi devam etmesine rağmen daha mutlu ve sessiz görünüyordu. Hala çok güzel piyano çalıyor -başka şeylerin yanı sıra Beethoven'ın Opus 31 sonatını- ve annesiyle uzun yürüyüşlere çıkıyordu. Fakat bu yürüyüşlerden birinde bir felaket gerçekleşti. Annesinin gözetiminden bir ara kaçıp bir hamam bulmaya gitti. Hamamın kapalı olduğunu görünce de, okul günlerinden beri hem yüzmeyi sevdiği hem de iyi bir yüzücü olduğu için şehrin gölünde yüzmeye karar verdi ve üstünü başını çıkardı. Franziska onu en sonunda bir polisle tatlı tatlı sohbet ederken buldu. Onu güçlük çekmeden kliniğe geri götürdüler. Ama kliniktekiler, güvenlik konusundaki ünlerini kaybetme korkusuyla deliye döndüler. Nietzsche'nin tekrar kapatılması ihtimali doğunca, anne ile oğlu aceleyle Naumburg'a döndü.

Son




Naumburg' da 12 Mayıs 1 890'da Nietzsche otuz iki yıl önce ayrılıp Pforta'ya gittiği
Weingarten sokağındaki evde buldu kendini. Franziska'nın yedi yıl sonraki ölümüne kadar oğluna bağlılığı ve sadık hizmetçisi Alwine'nin yardımıyla onun bakımına gösterdiği titizlik olağanüstüydü. Fritz'in aykırı zihninin artık annesinin sevgisini hüsrana uğratamayacak bir hal almasının, dolayısıyla Franziska'nın nihayet oğluna yeniden kavuşmasının bir nevi mutluluk yarattığı çıkarımında bulunabiliriz muhtemelen. Nietzsche'nin fiziksel durumu ilk başta makul bir durumda olmasına rağmen hızla kötüleşti. 1891 sonunda el becerisini yitirmesi yüzünden piyano çalamamaya başladı ve ertesi yılın sonunda esasen yatağa ve tekerlekli sandalyeye mahkum kaldı. Sonraki yıl Franziska, Nietzsche'nin tekerlekli sandalyeyle verandaya çıkarılıp hava alabilmesi için üst kattaki odanın duvarına bir kapı yaptırmak zorunda kaldı. Yatak yarasını önlemek için masaj zorunlu olmuştu. Nietzsche artık Paul Deussen gibi eski dostlarını tanıyamıyor, hatta annesinin kim olduğundan da zaman zaman şüphe ediyordu. Giderek hissizleşiyordu, bebekler ve başka çocuk oyuncakları dışında hemen hiçbir şey ilgisini çekmiyordu. Hala zaman zaman konuşuyordu, ama çoğunlukla beyni yıkanmış okul çocukları gibi kalıp cümleler sarf ediyordu. Franziska bunlardan bazılarını kaydetmişti: "Çok tercüme yaptım." "Naumburg denen iyi bir yerde yaşadım." "Saale'de yüzdüm. "
"Çok iyiyim çünkü iyi bir evde yaşadım." "Bismarck'ı seviyorum. " "Friedrich Nietzsche'yi sevmiyorum. "

Bir bakıma bitkisel hayattayken de mutlu olduğunu düşünmek isteyebilir insan, ama görünüşe bakılırsa bu mutluluktan da yoksundu. Ömür boyu devam eden uykusuzluk laneti devam ediyordu ve alt kata gelen ziyaretçiler sıklıkla yukarıdaki inleme ve feryatlardan rahatsız oluyordu. Franziska 1893 sonunda onun "Daha fazla ışık! " (Goethe'nin ölmeden önce söylediği söz) dediğini, ayrıca "Kısaca, ölü! " dediğini kaydetmişti ve buradan onun ölmek istediği sonucunu çıkarıyordu.

Yıldızlaşmak




Kaderin kötü bir oyunu sonucu Nietzsche'nin zihinsel çöküşü, ününün katlanarak artmasıyla aynı döneme denk geldi. Daha 1889 Şubat'ında Allgemeine Schweizer gazetesi onun zihinsel çöküşünün haberini, Shakespeare'den (Ophelia'nın Hamlet hakkında söylediği sözleri) alıntı yaparak "ne büyük bir zihin devrildi burada" diye vermişti. Aynı ay Unsere Zeit dergisinde on sekiz sayfa süren, "Friedrich Nietzsche: Sisteminin Özeti ve Kişiliği" adlı bir inceleme yayımlandı. İncelemenin yazarı Ola Hansson sonraki yıl aynı metni genişleterek Friedrich Nietzsche: hans Personlighed og hans System ( 1 890; Friedrich Nietzsche: Kişiliği ve Sistemi) adıyla kitap olarak yayımladı. (Hiç şüphesiz Hansson "sistem istenci dürüstlükten yoksunluktur" aforizmasını gözden kaçırmıştı. ) 1889 Mayıs'ında Nietzsche'nin aforizmalarından on ikisinin İngilizce çevirisi New York Century Magazine'de yayımlandı. Nietzsche üzerine kitaplar hızla çoğaldı: Lou Salome'nin sezgisel içgörülerle dolu eseri 1894'te yayımlandı -Overbeck onun eldeki en iyi eser olduğunu düşünüyordu- sonraki yılın hasadı içinde Elizabeth'in Nietzsche piyasasında voliyi vurma yönündeki iki ciltlik girişiminin birinci cildi de vardı. (Bu temelden zehirli eser Nietzsche'nin hayatını anlatırken üç şeyi başaracak şekilde tasarlanmıştı: (a) Lou Salome'yi mahvedecekti (Lou'nun kitabı çıktığında Elizabeth onun bir Finli Yahudi olduğu söylentisini yaymıştı), (b) ağabeyinin hayatında annesinin önemli bir faktör olduğunu gizleyecekti ve (c) Elizabeth'in hakiki bir başrol oyuncusu olduğunu gösterecekti.) 

Tüm Almanya'dan ve daha uzaktan hacılar Naumburg'a gelip Weingarten sokağındaki evin önünde beklemeye başladı. Delirmiş filozofun üst katın penceresinden görüneceğini umuyorlardı. Tavanarasındaki- deli-kadın tarzı Viktoryen romanlar çağında Nietzsche'nin deliliği, olsa olsa felsefesinin hayranlarını artırabilirdi.

*
kaynak: Julian Young / Nietzsche

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder