Hayvanca Pek Hayvanca


Nietzsche, insanın dünyada ne anlama geldiğini sorarak bakar dünyaca.

— Organik olan şeyler için bile “dünyadaki bir damla hayatın varoluşun ve faniliğin büyük okyanusundaki karakter için önemsiz olduğunu” (3, 200) söyleyen Nietzscbe, evren karşısındaki önemsizliğine dair eski duyguları dile getirmektedir. “Dünya üzerindeki yaşam bir ân’dır, bir ara olaydır, sonucu olmayan bir istisnadır,” hatta insan “sınırlı zamanı olan küçük ve aşırı önem kazanmış bir hayvan türüdür” (15, 364).

 İnsanın evrendeki hiçliğini kibrine karşı dramatik bir biçimde hissedilebilir hale getirmek için Nietzsche şu düşünceleri kurar: “Tanrı dünyayı yarattıysa, insanı da fazla uzun süren ebediyetlerinde kendisini eğlendirsin diye Tanrı’nın maymunu olarak yaratmıştır” (3,199 vd). Halbuki bu role bir kontrast olarak tuhaf insani öz bilinç vardır: “En kibirli insanın kibri, en mütevazı insanın doğada ve dünyada kendini ‘insan olarak hissettiği için sahip olduğu kibrine kıyaslandığında nedir ki!” (3, 357).

Bu görüşler, Nietzsche'yi sonsuz evren karşısında paradoksal bir düşünceyi denemeye iter: Anorganik doğa fiili varoluştur, hiçbir aldatmacanın olmadığı sınırsız bir oluş...; böylece bu doğayla bir olmak insanı mükemmele götürür: “Hayattan kurtulmuş olmak ve tekrar ölü doğa haline gelmek bayram gibi hissedilebilir” (12, 229): “Gerçek oluyoruz... Ölümün farklı yorumlanması gerekiyor! Böylece gerçek olanla, yani ölü dünyayla barışmış oluyoruz!” (12, 229).

Canlı dünyada insan hayvanla karşılaştırılmalıdır. Gerçi sanki “hepimiz doğamızla birlikte bizim üzerimizde olan bir şey olarak insana uzanmaya çahşıyormuşuz” gibiyizdir. Ama ürpererek görmek zorunda kalıyoruz ki: “Orada süzülmüş yırtıcı hayvanlar yürüyor ve tam ortalarında biz... devlet kurmaları, savaş yapmaları... birbirlerini aldatmaları ve üzerlerine basıp geçmeleri, sıkıntıyla bağırmaları, zafer kazanınca ulumaları - tüm bunlar hayvanlığın devamıdır” (1, 435-436). Bu şekilde Nietzsche’nin insanı hayvana benzettiği deyimler oluşur: “İnsan en iyi yırtıcı hayvandır” (6, 307) ve “bu çılgınca üzüntülü insan canavarı... sadece birazcık hareketin canavarı olmaktan men edilecek olsa, fikrin canavarlığı anında ortaya çıkar” (7, 391). “İnsan en gaddar hayvandır” (6, 318), ayrıca “en cesur hayvan (6, 230) ve düşündüğünde yargılayan bir hayvan” (14, 21).

Ancak insan gerçekte hayvan değildir. Hayvandan farklı olması, bir hayvan olma veya olabilme korkusunu yaratır. Önemli olan bu korkunun kaynağı, insan ve hayvan arasındaki farkın sorgulanmasıdır. İnsanın, hayvanlarla tüm mücadelelerinde daima zaferi kazanmış olması, ona eşsiz bir Özel konum sağlamaktadır. Halbuki sadece atlayışta tespit edilebilen öz farklılığı, öncelikle nasıl olursa olsun ayırt edici bir öz bilinçte yatar. Nietzsche’ye göre insan kendini, örneğin belleğiyle (1, 283 vd) hayvandan ayırır. Nietzsche’ye göre insan yanlışlıkla kendini hayvandan özgürlüğüyle ayırmaktadır (3, 198); Kendinin bilincine vararak hayvana karşı çelişkili bir tutum sergilemektedir: Hayvanın talihi gibi görünen şeyden dolayı onu kıskanabilmekte (1, 283 vd) veya hayvan olmanın lanetini görebilmektedir “yırtıcı hayvanın alınyazısından daha ağır bir alınyazısı yoktur” (1, 434 vd).



Öz farkı, Nietzsche tarafından ikinci olarak, insanı henüz belirsiz olabilirliklerin kaynağı olarak gören bir düşünceyle ifade edilmektedir: Her biri kesin bir türe itaat eden hayvana karsın insan “henüz belirlenmeyen hayvan"dır. Yani insan artık sadece hayvan değildir, ama henüz kesin bir şey de değildir. Sınırsız olanaklarının belirsizliği onu tehlikeli bir düzensizliğe itmektedir. Bunun sonucunda insan, varoluşun bir hastalığı gibi görünmektedir: “Hayvanlarla mücadelede insanın zafer kazanmasını sağlayan şey, beraberinde aynı zamanda tehlikeli ve hastalıklı gelişimi de getirmiştir” (13, 276). Bu nedenle Nietzsche, “İnsanda temelde yanlış olan bir şey var,” demektedir (14, 204). Bunun bir hastalık olduğuna dair denklem sürekli olarak tekrarlanmaktadır: “Dünyanın bir derisi var ve bu derinin de hastalıkları. Bu hastalıklardan birinin adı insandır” (6, 192). Nietzsche’nin insanı bu şekilde henüz farkında olunmayan hayvan olarak yorumlaması çift anlamlıdır. Birincisi bu şekilde kavranan insan oluş, yani hastalığı temel bir hatadır; İkincisi bu temel hata aksine asıl değeridir:

“Hastalık,” insan gelişiminin radikal yanılgılara dayanmasıyla kendini göstermektedir; sadece illüzyonlar ve saplantılarla insan” olmuştur: “İçimizdeki canavar aldanmak istiyor... Ahlakın varsayımlarında yatan yanılgılar olmasaydı, insan hayvan olarak kalırdı” (2, 65). Yanılgılar ki bunlar olmasaydı insanlık da olmazdı, “insanın özgür olmayan dünyada özgür olduğuna, ebedi mucizeci... üstün hayvanın, neredeyse Tanrı’nın, özün anlamı, vazgeçilmez, kozmik bulmacanın çözümü olduğuna dair temel bir inançta” (3,199) biraraya getirilmektedir. Böylece insan “kat kat yalancı, suni ve içi görülmeyen bir hayvandır” (7, 269). “Mevcut tüm içgüdülerin belirli görevlere sahip olduğu hayvana karşın” insandaki hastalanmanın ifadesi, birçok olabilirliklere sahiptir. “Henüz farkında olunmayan” insanda “bir sürü çelişkili tahminlerin ve sonuç olarak çelişkili dürtüler” (15, 335) mevcuttur.

Ne var ki insanı hasta eden, aynı zamanda değerini de oluşturur. Hastalığın kendisi bir değerin taşıyıcısı olur. Örneğin Nietzsche için radikal bir biçimde hor gördüğü rahip türünü oluşturan spesifik insan hastalığında olduğu gibi, ki ancak insanın bu oldukça tehlikeli ruhani varoluş biçiminin zemininde, “insan ilginç bir hayvan haline gelmiştir ve ancak burada insan ruhu daha yüksek bir anlamda derinlik kazanmıştır ve kötü olmuştur - ki bunlar bugüne kadar insanın diğer hayvanlar üzerindeki üstünlüğünün iki temel biçimiydi!” (7, 311) diye ekler. Hasta olmanın nedeni ise her şeyden önce insanın büyüklüğüdür. Zira insanın herhangi bir hayvandan daha hastalıklı, daha güvensiz, daha değişken ve daha belirsiz olması nereden kaynaklanır? “Muhakkak ki tüm diğer hayvanlardan daha fazla cüretkârlık göstermiş, yenilemiş, inat etmiş ve kadere isyan etmiştir: Büyük deneyci, son hükümdarlık için hayvan, doğa ve Tanrı’yla mücadele eden tatminsiz, doyumsuz insan, yenilmemiş insan, ebediyen geleceğin insanı” (7,431).

İnsan hakkında “İnsan, hayvana kıyasla bir ilerleme değil” (15, 205) denebiliyorsa, Nietzsche’nin aslında insan olmayan insanla ilgili asıl üzüntüsü, insanın yine bir hayvan gibi olmaya başlaması (yani varoluşun belirli, belirlenmiş bir türüne itaat ettiği); “tür olarak insanın küçülmesi, sıradan oluşu’nun meydana gelmesi; medeniyetinde yükseldiğini sanması, ama gerçekte batması; “bir sürünün büyümesini sağlayan tüm erdemlerin geliştirilmesiyle sadece insanın içindeki sürü hayvanın” geliştiği ve “insan” hayvanının böylece belki de belirlenmesidir. (14,66 vd).

*
Karl Jaspers

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder