MUTLULUK VE UNUTMA

Bizi baş döndürücü dönemeçlere sevk ederek, mutlu olmanın farklı türlerine, insanın ve hayvanın zamanı yaşama biçimlerini hayal etmeye götüren Nietzsche'nin parlak değerlendirmelerine değinmeden, karmaşık ve uçsuz bucaksız bir konu olan mutluluğu ele almak kanaatimce olanaksızdır:


  Önünde yayılan sürüyü gözle bir: Ne dünü bilir ne bugünü, bir o yana sıçrar bir bu yana, yer, uyur, geviş getirir, yeniden sıçrar, sabahtan akşama, bugünden öbür güne, kısacık yaşamının haz ve acılarıyla bağımlı, an'ın tepeciklerinde yaşar durur, bu yüzden de ne bir üzüntü ne de bir bıkkınlık duyar. Bunu görmek insana ağır gelir, çünkü insan insanlığıyla göğsünü kabartır hayvan karşısında, ama yine de hayvanın mutluluğunu kıskanarak izler; çünkü insan tıpkı hayvan gibi yaşamak ister yalnızca.


ve hayvanın mutlu olma şekillerindeki farklılık daha da daha da olağanüstüdür:

  İnsan bir ara hayvana, neden bana mutluluğundan söz etmiyorsun da yüzüme bakıyorsun öylece, diye sorsa hayvan herhalde, söylemek istediğim şeyi hemen unutuyorum da ondan diye yanıt verecekti, ama işte o bu sözü bile unutup sustu: İnsan buna yeniden şaşırıp kaldı. İnsan unutmayı bir türlü öğrenemeyip de hep geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendi kendine de: İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile birlikte yürür.

...

  Şaşılacak bir şey: An, birden burada, birden yok, daha önce bir hiç, daha sonra bir hiç, yine de bir hayal gibi yeniden gelir ve daha sonraki bir an'ın rahatını kaçırır. Zaman tomarından boyuna bir yaprak çözülür, düşer, uçup gider -birden yeniden insanın kucağına geri döner. İşte o zaman insan "anımsıyorum.." der ve hemen unutan, her an'ın gerçekten öldüğünü, sis ve gece içinde geride kalıp yittiğini ve bütün bütüne söndüğünü gördüğü hayvanı kıskanır.

İnsan ve hayvanın zamanın, hatırlama zamanının içinde yer alma biçimlerindeki farklılıklar gökyüzündeki yıldızlara benzer parlak imgelerle bir kez daha tahlil edilmiştir:

           Hayvan işte böylesine tarihdışı yaşar: Çünkü hayvan, geriye hiçbir kesir bırakmayan bir sayı gibi, şimdinin içinde yitip gider, kendini başka türlü göstermeyi bilmez, hiçbir şeyi gizlemez ve hiçbir anda hiçbir zaman olduğundan başka türlü görünmez, imdi açık olmaktan başka türlü olamaz. Buna karşın insan geçmişin büyük yükü, gittikçe artan yükü karşısında direnir durur: Bu yük insanı ezer, bir o yana bir bu yana eğer, büker, bu yük onun yolunu, görünmez ve karanlık bir ağırlık gibi, tıkar, bu yükü görünürde bir kezcik yadsıyabilirse de, çevresindeki benzerleriyle (türdeşleriyle) bu ağırlığı hiç de tümüyle yadsımaz: Bunu da yalnızca onların kıskançlığını uyandırmak için yapar.

Bu görüşler, insanın mutsuz olmamasının ancak unutmayla mümkün olabileceği savma doğru akmaktadır:

           Ama en küçük mutlulukta da en büyük mutlulukta da, mutluluğu mutluluk yapan hep tek bir şey vardır: Unutabilme ya da, daha bilgince söylenirse, mutluluğun sürüp gittiği sürece tarih-dışı (Unhistorisch) olarak duyumlama yetisi: Tüm geçmişi unutarak kendini anın eşiğine bırakmasını bilmeyen bir kimse, bir zafer tanrıçası gibi başı dönmeden ve korku duymadan bir noktada durmasını beceremeyen bir kimse, hiçbir zaman mutluluğun ne olduğunu bilemeyecektir; daha da kötüsü, başkalarını mutlu kılan herhangi bir şeyi de hiçbir zaman yapamayacaktır.


*
Eugenio Borgna'nın
Ruhun Yalnızlığı kitabından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder