Et in Arcadia Ego



Et in Arcadia Ego. - Aşağıya baktım tepeciklerin üzerinden, sütlü yeşil bir göle doğru, yaşlı ciddi ladinlerin arasından: etrafımda her çeşidinden kaya parçaları, zemin çiçeklerden ve otlardan rengârenk, önümde bir sürü deviniyor, uzuyor ve yayılıyordu; inekler tek tek ve daha uzakta gruplar halinde, en keskin akşam ışığında, iğne yapraklıların yanıbaşında; ötekiler daha yakında, daha karanlık; her şey sakin ve akşam doygunluğu içinde. Saat beş buçuk sularındaydı. Sürünün boğası beyaz beyaz köpüren dereye girmişti ve yavaş yavaş direnerek ve boyun eğerek, derenin aşağı doğru akışını izliyordu: bundan kendince müthiş zevk alıyordu anlaşılan. Koyu kahverengi, Bergamo kökenli iki yaratık çobanlık ediyordu: kız hemen hemen bir erkek çocuk gibi giyinmişti. Solda geniş orman kuşakları üzerinde kayalık sırtlar ve karlı alanlar, sağda buz kaplı muazzam iki sivri, benden yüksekte, güneşin tütsüsünün örtüsünde yüzüyor gibi, — hepsi büyük, sessiz ve parlak. Tüm bu güzellik ürpermeye, vahyediliş anına sessizce tapınmaya neden oluyordu; ister istemez, sanki daha doğal bir şey olamazmış gibi, (özleyen, bekleyen, ileriye ya da geriye bakan hiçbir şeyi içermeyen) bu temiz, keskin ışık dünyasının içine Yunan kahramanlarını yerleştiriyordu insan; Poussin ve öğrencileri gibi duyumsamak gerekiyordu: kahramanca ve hem de pastoral. - Tek tek insanlar böyle yaşamışlardı da, dünya içindeki kendilerini ve kendi içlerindeki dünyayı sürekli böyle duyumsamışlardı ve aralarında en büyük insanlardan biri, kahramanca-pastoral bir felsefe yapma tarzını bulan kişi de vardı: Epikuros.


*
Gezgin ve Gölgesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder