Anayol boyunca uzanan ve Lützen'in yakınlarında bulunan bir köy olan Röcken'de doğdum. Köyü söğüt ağaçları, birkaç kavak ve karaağaç çevreliyordu, bu yüzden de uzaktan bakıldığında ağaçların üzerinden sadece bacalar ve eski kilisenin kulesi görünürdü. Köyün içinde birbirinden sadece dar toprak şeritlerle ayrılan büyük göletler vardı. Göletlerin çevresi de açık yeşil, budaklı söğütlerle doluydu. Biraz yukarıda papazın evi ve kilise vardı; papazın evi bir bahçe ve bostanla çevriliydi. Bitişikte kısmen toprağa gömülü mezar taşlarıyla dolu mezarlık vardı. Papaz evi üç gürbüz, kocaman karaağacın gölgesindeydi, bu ağaçların çarpıcı yüksekliği ve şekli ziyaretçiler üzerinde hoş bir etki bırakırdı ... Burada ailemin mutlu çevresi içinde yaşadım ve dışarıdaki geniş dünyanın temasından uzak kaldım. Benim dünyam köy ve çevresinden ibaretti, daha uzakta bulunan her şey bilinmez, sihirli bir alemdi.
...
Röcken köyü ... çevresindeki koruluk ve içindeki göletlerle çok alımlı durur. Her şeyin üstünde kilisenin yosunlu kulesi dikkatinizi çeker. Günün birinde babamla Lützen'den Röcken'e yürüyerek dönüşümüzü çok iyi hatırlıyorum. Yolun yarısındayken Paskalya şenliğini haber veren çanların canlandırıcı sesini duymuştuk. Çan sesleri hala sık sık içimde yankılanır ve geçmişin özlemi beni alıp babamın uzaktaki evine geri götürür. İçinde tabutlar, kara krepon kağıtları ve eski mezar taşı yazıtları bulunan o eski püskü cenaze evi, ne kadar da çok ilgimi çekerdi ... Evimiz 1820'de inşa edilmişti ve mükemmel durumdaydı. Birkaç basamakla zemin kata çıkılırdı. En üst kattaki çalışma odasını hala hatırlıyorum. Aralarında pek çok resimli kitap ve yazıt bulunan dizi dizi kitaplar yüzünden orası en çok sevdiğim yerdi. Evin arkasında bahçe ve bostan vardı. Baharda buraların bir kısmını ve bodrumu su bastığı olurdu. Evin önündeki avluda ahır ve samanlık vardı, buradan da çiçek bahçesine çıkılıyordu. Ben genellikle gölgelik yerlerde otururdum. Yeşil duvarın arkasında söğütlerle çevrili dört gölet bulunuyordu. Göletler arasında yürümek, yüzeyinden yansıyan güneş ışınlarını ve neşeyle oynaşan balıkları seyretmek en büyük zevkimdi. Yine de beni daima gizli bir dehşetle dolduran bir şeyden henüz söz etmedim: Kilisenin içinde St. George'un usta bir el tarafından taştan yontulmuş, normal boyutların üstünde bir heykeli vardı. O çarpıcı adama, korkunç silaha ve gizemli alacakaranlığa baktığım her seferinde korkuyla gerilerdim. Söylendiğine göre bir keresinde gözleri öyle korkutucu bir ışıkla parlamış ki onu görenlerin yüreği korkuyla dolmuş. - Mezarlığın çevresinde gösterişsiz tarzda çiftlik evleri ve bahçeler uzanır. Her çatının altında uyum ve huzur vardır, nerdeyse hiç şiddet yoktur. Orada yaşayanlar köyden nadiren ayrılır, en fazla yıllık fuara giderler. Fuar zamanları kalabalığı ve satılık parlak eşyaları görmek isteyen neşeli genç erkek ve kızlar işlek Lützen'e gitmek için yığınlar halinde yola çıkarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder