1950
Ölüm hakkında süregelen nevrotik kaygımın en mantıklı cevabı: Ölüm yok oluştur - her şeyin (organizma, olay, düşünce, vs.) bir biçimi, başlangıcı ve sonu var -ölüm de doğum kadar doğal - hiçbir şey sonsuza kadar sürmez, sürmesini de istemeyiz - Ölünce öldüğümüzü bile bilmeyiz, dolayısıyla yaşamayı düşün! Hayattan talep ettiğimiz şeyleri deneyimlemeden ölsek bile, öldüğümüzde artık fark etmeyecek - yalnızca ‘şu’ anı kaybederiz - hayat yataydır, dikey değil - biriktirilemez, dolayısıyla yaşa, sürünme.
***
Üç yıldır ilk kez [Jack London’ın romanı] Martin Eden’ı okuyorum, ilk okuyuşumdan dört yıl sonra, sanat eseri olarak pek önemli bulmasam da, kişiliğimde bıraktığı derin etkiyi açıkça görebiliyorum. Çocukken yetişkin kitapları okumuştum elbette (Sing Sing’de Yirmi Bin Yıl, Heavenly Discourse, Sefiller + Kuzu [Shakespeare’den Öyküler] - Hatırlıyorum, hepsini dokuz yaşından önce!). Fakat London’ın romanını hayata gerçek anlamda uyanışımla aynı zamanda okudum, on ikinci yaşımın sonunda defter tutmaya başlamam da bunun göstergesi. Martin Eden'da, ciddi biçimde inanmadığım hiçbir düşünce yok, geliştirdiğim kavramların çoğu bu romanın doğrudan etkisi altında ortaya çıktı — ateizmim + fiziksel enerjiye + dışavurumuna, yaratıcılığa, uykuyla ölüme, mutluluk ihtimaline atfettiğim değer!...
Pek çokları için ‘uyanış’ kitabı aynı zamanda büyük bir olumlamadır - Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi gibi - böylelikle yeniyetmelikleri umutlu tutkuyla dolar + düş kırıklığıyla yetişkinliklerinde tanışırlar. Oysa benim ‘uyanış’ kitabım umutsuzluk + yenilgi vaazıydı, kelimenin tam anlamıyla mutluluk ummaya asla cesaret edemeden büyüdüm...
Martin’in ‘aklında canlandırma numarası’ -yani, London’ın hoyrat yeniden canlandırma aracı- sayesinde hayatının her önemli anında geçmişinden bir geçit alayıyla karşılaşması -Bu, son dört senedir benim için bir tür gereklilikti: deneyimlerimi kaydetmek + yapılandırmak, mantıkla yorumlama kavrayışımın gelişimini anlamak - her anın bütünüyle bilincindelik, ki bu da geçmişi şimdiki zaman kadar gerçekçi duyumsamak anlamına geliyor. Bu hayat biçiminin, bu narsistik ilgilerin kaynağını ilk defa bu kitapta görüyorum... Umutlu tutku, dışsal arzu vasıtasıyla + onun için çabalamakla varlık bulur; benim en başından beri benimsediğim umutsuz ihtirasta yalnızca bir yansıtıcı besleme var - kendisiyle besleniyor - ve erişebileceği tek şey, bilgi... Bu tür karamsarlığın daha da küçültücü sonuçlarından biri de kişinin sosyal davranışlarında bulunabilir - İnsanı entelektüel bir vampire dönüştürüyor!...
17 Kasım
Yeniden oku: ‘erken’ tanıştığım ve benim gözümde olağanüstü önem taşıyan bir başka kitap da [Maugham’ın] The Summing Up’ı -on üç yaşında kibar ve aristokrat stoacılığa böyle bütünüyle kapılmak! Edebiyat beğenisi yapısıyla beni büyük ölçüde etkiledi elbette - hepsinden önemlisi de, yeniden, örüntüler.
1953
19 Ocak
Bugün Schoenhof'ta [Cambridge’te kitapçı] Descartes’ın Mektuplarının sonuncusunun da satıldığı anlaşıldıktan sonra midem bulanarak Philip’in, [Profesör Aron] Gurwitsch’e doğum günü hediyesi olarak kitap seçmesini beklerken, Kafka’nın kısa öykülerinden bir cildi açtım; Dönüşüm'ün sayfalarından birini. Fiziksel bir darbe gibiydi, yazısının mutlaklığı, salt hakikat, zorlama ya da üstü kapalı hiçbir şey yok. Bütün yazarlar bir yana, ona nasıl da hayranım! Onun yanında Joyce nasıl aptal, Gide ne kadar -evet- ne kadar tatlı, Mann nasıl boş + tumturaklı. Yalnızca Proust onun kadar ilginç - neredeyse. Fakat Kafka’nın en bozuk cümlesinde bile başka hiçbir modernde olmayan gerçeklik büyüsünden var - bir tür ürperti + dişinizi kamaştıran ezici, ani bir sızı. [Robert Browning’in] “Şövalye Adayı Roland Geldi Kara Kule’ye”sindeki gibi - Kafka’nın günlüklerindeki belli sayfalar, cümleler de. “Fakat yapamazlar; imkânlı her şey olur, yalnızca olan imkânlıdır.”
...
Çocukken ateşli küçük bir deisttim.
...
1957
P: “Yazmaya hazırlanmanın... nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Elinde kalem, masada kağıt oturursun. Başlıyor, yerlerinize hazır, ayağa kalk: Tamam, işte başlıyor. Hazır ol, nişan al, yaz... Yazma düşüncesi aklımdaki bütün diğer düşünceleri kovdu.”
... “Sürekli başlangıç noktasında olmak öyle acı verici ki...”
“Bu kadar kendimin bilincinde olmaktan nefret ediyorum.”
***
Bundan böyle aklıma gelen her türlü haltı yazacağım.
Uzun zaman yüksek kültür diyeti yapmaktan kaynaklanan bir tür ahmakça gurur.
Ağız ishali oldum ve daktilo kabızı.
Kötü de olsa umurumda değil. Yazmayı öğrenmenin tek yolu, yazmak. Aklından geçenlerin yeterince iyi olmadığı bahane.
En kıymetli şey zindelik - [D.H.] Lawrence’vari uğursuz bir zindelikten söz etmiyorum, yalnızca kişinin istediklerini yapmasını sağlayacak irade + enerji + iştah + düş kırıklıklarıyla ‘çökmemek’. Aristoteles haklı: Mutluluk hedeflenemez, şunları amaçlayan faaliyetlerin yan ürünüdür -
...
Emerson şöyle demişti: "İnsan gün boyu düşündükleridir."
Varoluşçu Emerson
...
Hayat - dolayımlı- intihardır.
...
Birdenbire yazmaya başlamanın, sesini bulmanın sırrı nedir? Viskiyi dene. Bir de ısınmayı.
Yazmak. Ahlak dersi vermek amacıyla, insanların etik değerlerini geliştirmek için yazmak yozlaştırıcıdır.
Yazar olmamı engelleyen tek şey, tembellik. İyi bir yazar olmamı engelleyen.
Yazmak neden önemli? Özellikle kendine hayranlıktan, sanırım. Çünkü o personayı istiyorum, yazar personasını, yoksa söylemek zorunda olduğum şeyler yüzünden değil. İkisi bir arada olamaz mı? Biraz ego inşasıyla -bu günlüğün sağladığı sahte başarıyla sonlandırma hissi gibi-, söyleyeceğim bir şey, söylemem gereken bir şey olduğuna dair güven duygusuyla kazanacağım.
Benim ‘ben’im çelimsiz, sakıngan, fazla aklı başında. İyi yazarlar büyük egoistlerdir, hatta budalalık sınırında dolaşırlar. Benim gibi aklı başında eleştirmenler onların hatalarını düzeltir - fakat eleştirmenlerin aklı başındalığı dâhinin yaratıcı gücünün asalağıdır.
1959
Orgazm odaklıyor. Şiddetle yazmayı arzuluyorum. Orgazmın gelişi kurtuluştan ziyade egomun doğuşu. Egoma ulaşana dek yazamam. Ben yalnızca kendini sergileyen bir yazar olabilirim, başka türlüsü mümkün değil... Yazmak kendini harcamaktır, kendini riske atmaktır. Oysa şimdiye dek kendi adımın sesinden bile hoşlanmadım. Yazmak için adımı sevmeliyim. Yazar kendine aşıktır... kitaplarım bu karşılaşmadan ve şiddetten yaratır.
"Yazmak var olmaktır, kişinin kendisi olmasıdır."
(De Gourmont)
Yazma arzum [SS önce ‘ihtiyacım’ yazıp üzerini çizmiş] eşcinselliğimle ilgili. Yazar kimliğine, toplumun bana karşı kullandığı silaha karşılık verebilecek bir silah gibi ihtiyacım var.
Eşcinselliğimi gerekçelendirmek için değil. Ama bana bir ruhsat verir - öyle hissediyorum.
Queer olduğum için kendimi ne kadar suçlu hissettiğimin farkına varmaya başladım. H.’layken bundan dolayı kaygılanmadığımı düşünüyordum oysa kendimi kandırıyordum. Beni yoldan çıkaranın H. olduğuna, o olmasa queer olmayacağıma ya da tamamen queer olmayacağıma başka insanları bile inandırdım (örneğin Annette [Michelson]).
Queer olmak kendimi daha savunmasız hissetmeme yol açıyor. Her zaman duyumsadığım gizlenme, görünmez olma isteğini güçlendiriyor.
1960
İnsan aynı konuda kaç kez yakınabilir?
28 Aralık
Bendeki kütüphaneci zihniyeti: hiçbir şeyi atamama acizliği, her şeyi (özellikle yazılı olan) ‘ilginç’ + saklamaya değer bulmam.
- sözcük listeleri kopyalamam (örneğin, Fransızca)
- İngiliz dergilerinden kestiğim küpürler
- kitap satın alma ve yerleştirmeden büyük keyif almam
1961
23 Nisan
Duygularla ilgili sorun, temelde bir boşaltım sorunu.
Karmaşık bir kanalizasyon sisteminin duygusal hayatı.
Her gün sıçmak gerek yoksa tıkanır.
28 yıllık kabızlıkla başa çıkabilmek için 28 yıl sıçmak gerek.
Reich’ın ‘karakter zırhı’nın kaynağı duygusal kabızlık.
Nereden başlamalı? Psikanaliz diyor ki: bokun envanterini yapmaktan, aralıksız -sonunda mizahi- bakış altında çözünüyor.
Camus:
Kibre her teslim oluşunda, ‘görünmek’ uğruna yaşadığı ve düşündüğü her an, kişi (ben) ihanet içindedir... Kişi kendini başkalarına değil, yalnızca sevdiklerine teslim etmeli. Çünkü o zaman görünmek uğruna değil, yalnızca vermek adına teslim etmiş olur kendini. Yalnızca mecbur olduğunda görünen kişi daha güçlüdür. Sonuna kadar gitmek, sırrını saklamayı bilmek anlamına gelir. Yalnızlık bana acı verdi fakat sırrımı saklamak için yalnızlığın acısını yendim. Bugün, yalnız başıma, bilinmeden yaşamaktan daha büyük bir mutluluk bilmiyorum.
Yazmak, benim en içten sevincim!
9 Aralık
Yaşlanma korkusu, kişinin şu anda istediği hayatı yaşamadığını fark etmesinden kaynaklanır. Şimdiki zamanı kötüye kullanmaya eşdeğerdir.
1962
Kendimi tanımlamak için yazıyorum - bir kendini yaratma eylemi olarak - olma sürecinin bir parçası bu. Kendimle diyalog içindeyim, sevdiğim yaşayan ve ölü yazarlarla, ideal okurlarla...
Çünkü bana haz veren (bir eylem)
Kişisel bir kurtuluş - Rilke'nin Genç Bir Şaire Mektuplar'ı
...
Yalnız kalabilmek istiyorum, yalnızlığı besleyici bulmayı -yalnızken sadece beklemek istemiyorum.
Hippolyta diyor ki, Kendi hoşnutsuzluklarından başka şeylerle meşgul olan akıl kutsanmıştır.
20 Eylül
Zihin bir orospudur.
Okumalarım istifçilik, biriktirme, gelecek için depolama, şimdiki zamanın deliğini tıkama çabası. Seks ve yemek birbirinden tamamen farklı eylemler kendileri için yapılan, şimdiki zamandan alınan hazlar - geçmişe + geleceğe hizmet etmek için değil. Onlardan hiçbir şey istemiyorum, hatıra bile.
Asıl sınav, bellek. Kişinin -halâ deneyim ya da eylemin içindeyken- hatırlamak istedikleri bozuk, yoz.
Yazmak! bu kısıtlamalardan muaf bir başka eylem. Tahliye. Belleği! borcu ödemek.
*
Yeniden Doğan
Günlükler ve Defterler
1947 - 1963
Susan Sontag
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder