Yeniden Doğan

1948


Düşünceler hayatın hizasını bozuyor

*

... " Öldüğümde, dilerim desinler ki arkamdan: 
"Kan kırmızıydı günahları ama okundu kitapları."
(Hilaire Belloc)


10 Eylül

(SS'ın Andre Gide'in Günlükler'inin baskısının ikinci cildinin iç kapağına yazılmış ve tarih atılmış)

Bunu okumayı, satın aldığım gün sabah 2.30'da bitirdim - 

Daha yavaş okumalıyım, defalarca yeniden okumalıyım - Gide'le aramızda öyle kusursuz bir entelektüel uyum var ki onun dünyaya getirdiği her düşünceye uygun doğum sancısını ben çekiyorum! Dolayısıyla içimden geçenler "Bu düşüncenin berraklığı ne kadar olağanüstü değil", şöyle: "Dur! Bu kadar hızlı düşünemem! Veya daha doğrusu, bu kadar hızlı büyüyemem!"

Çünkü bu kitabı yalnızca okumuyor, bizzat yaratıyorum - bu benzersiz ve olağanüstü deneyim, geçen korkunç aylar boyunca aklımı tıkayan karışıklık ve kısırlığın çoğundan arındırdı beni - 

19 Aralık

Okumam gereken öyle çok roman, oyun, öykü var ki... 


25 Mart

soruyorum, nedir beni düzensizliğe sürükleyen? Kendime nasıl teşhis koyabilirim? En acil duyduğum, en ıstıraplı bir fiziksel aşk ve düşünsel dostluk ihtiyacı - henüz çok gencim ve cinsel tutkularımın huzursuzluk verici yanlarını yaşım ilerledikçe aşarım - açıkçası, umurumda değil aslında. [SS sayfanın kenarına 31 Mayıs 1949 tarihini atıp şu sözcükleri eklemiş: "Zaten umursamamalısın.”] İhtiyacım o kadar kuvvetli ki ve zaman, benim saplantıma göre, öyle kısa ki -

Büyük ihtimalle ileride dönüp baktığım zaman kahkahalarla güleceğim şeyler bunlar. Eskiden nasıl da dehşetli, nevrotik bir dindardım, ileride Katolik olacağımı düşünürdüm, işte şimdi de lezbiyen eğilimlerim olduğunu hissediyorum (bunu nasıl gönülsüzce yazıyorum) -

Güneş sistemini düşünmemeliyim - sonsuz uzayla sınırsız ışık yılının yoğurduğu sayısız galaksi - başımı kaldırıp gökyüzüne bir andan fazla bakmamalıyım - ölümü, sonsuzluğu düşünmemeliyim - bunları yapmamalıyım, yapmazsam aklımın elle tutulabilir bir şey gibi - aklımdan da fazlası gibi - bütün ruhum gibi - beni harekete geçiren ve 'benliğimi' oluşturan asıl, karşılık vermeye hevesli arzu gibi - geldiği korkunç anları yaşamam - Bunların hepsi belirgin bir biçim ve boyut alıyor - bedenim dediğim yapının bünyesine sığmayacak kadar geniş -  Bütün bu itmeler, çekmeler - yıllar ve güçlükler (şimdi duyumsuyorum) ta ki yumruklarımı sıkana kadar - yükseliyorum - kim hareketsiz kalabilir - her kas acı içinde - sınırsızlıkta kendini inşa etmeye çalışıyor - haykırmak istiyorum -
midem sıkıştırılıyor sanki — bacaklarım, ayaklarım, ayak parmaklarım ağrıyana kadar esniyor.

Bu zavallı kabuğu parçalayıp çıkmaya giderek yaklaşıyorum — biliyorum artık - sonsuzluğu derin derin düşünmek — akılca zorlanmak beni soyutlamanın basit duygusallığının tam aksini kullanarak dehşeti hafifletmeye yönlendiriyor. Ve çıkışı bilmediğimi anlamasına rağmen, iblisin biri yine de eziyet ediyor bana - acı ve öfke kaynatıyor içimde - korkarak, titreyerek — (büküldüm, yıkıldım - bitap düştüm): dizginlenemez arzunun spazmları ele geçirdi aklımı -



1949

...Yazmak istiyorum - Entelektüel bir çevrede yaşamak istiyorum - Bol bol müzik dinleyebileceğim bir kültür merkezinde yaşamak istiyorum -  bütün bunlar ve fazlası, ama... en önemlisi, üniversite hocalığının benim ihtiyaçlarıma en uygun meslek olması... ( Hocalık yorumunun yanına SS sonra "Aman tanrım!" notunu eklemiş.)



1 Mart

Ses Sese Karşı'yı bugün satın aldım ve bitirmek için altı saat aralıksız okudum. [Aldous] Huxley’nin dili o kadar enfes bir biçimde kendinden emin ki- gözlemleri kusursuz ve keskin, tabii kişi uygarlığımızın boşluğunun ustalıkla açığa vurulmasını göze alabiliyorsa. Kitap nefes kesiciydi - ama benim embriyonik eleştirel becerilerimin takdiri bu. Okuyup bitirdikten sonra üstüme çöken kaçınılmaz buhran bile mest etti beni, sebebi basit; ustalıkla kısır bir galeyana getirildim!

Hayatımın bu döneminde virtüözlük beni her şeyden fazla etkiliyor. Teknik, düzenleme, sözel beceri her şeyden güçlü hitap ediyor bana. Zalimce gerçekçi yorum (Huxley, Rochefoucauld) - alaycı karikatür ya da Thomas Mann’ın Der Zauberberg ve Der Tod in Venedig’indeki [Büyülü Dağ ve Venedik'te ölüm] uzun, duygu yüklü felsefi anlatım... Ne kadar dar görüşlüyüm -

8 Nisan

Bu akşamüstü, Anais Nin’in “Sanat ve Sanatçının İşlevi” adlı konuşmasını dinledim: hayret verici biri - perilere benziyor, sanki başka bir dünyadan gelmiş - minyon, bedeni oranlı, saçları koyu renk, tenini çok solgun gösteren ağır bir makyaj yapmıştı - büyük, sorgulayan gözleri, çıkaramadığım belirgin bir aksanı vardı - konuşması fazla vurgulu - her heceyi dilinin ucu ve dişleriyle parlatıp cilalıyor — sanki dokunsan dağılıp gümüşi toza dönüşecek gibi. [SS, sonradan sayfa kenarına şu notu eklemiş: “H. da oradaydı.”]

Nin’in sanat teorisi aşırı soyuttu (bilinçdışının keşfi, otomatik yazı, mekanik-uygarlığımıza-isyan) - analisti Otto Rank’miş.


14 Nisan

Dün [Djuna Barnes’ın] Geceyi Anlat Bana'sını okudum. Müthiş bir düzyazı ustası - Ben de öyle yazmak istiyorum - zengin ve ritmik - simgesi dil olan bir estetik deneyime hem yapı hem kaynak işlevi gören o mitik belirsizliklere uyan, ağır, tınlayan bir düzyazı -

[Dostoyevski’nin] Karamazov Kardeşler'inin büyük bölümünü okudum ve ansızın kendimi çıldıracak kadar kirli hissettim. Üç mektup yazdım, Peter ve Audrey’le ilişkilerimi tamamen bitirdim ve geçmişe duyduğum tiksintiyi anneme yarı ilan ettim -


( 7 Mayıs-31 Mayıs defterin iç kapağına, SS, büyük harflerle şunu yazmış: " BU DEFTERDE ANLATILAN ZAMAN ZARFINDA, BEN YENİDEN DOĞDUM."


17 Mayıs

Bugün [Herman Hesse’nin] Demian’ını bitirdim ve her şeyi hesaba katınca, büyük düş kırıklığına uğradım. Romanda enfes paragraflar var, Sinclair’in ilk ergenliğini anlatan baştaki birkaç bölüm de güzel... Ama ilerleyen bölümlerindeki asık suratlı aşırı doğalcılık, baştaki gerçekçi anlatımdan sonra şok etkisi yapıyor. Karşı çıktığım Romantik ton değil de (zaten Werther’i [Goethe, Genç Werther’in Acıları] çok sevmiştim) Hesse’nin (başka türlü ifade edemem) kavrayışında -ki çocuksuluk...

Rudolf Steiner’in The Theory of Knowledge Implicit in Goethe’s World Conception'ına [Goethe’nin Dünya Anlayışına İçkin Bilgi Teorisi) başlıyorum. Düşünceleri hiç zorlanmadan takip edebiliyorum, bu yüzden kendimden kuşkulanmaya başladım, iyice yavaş okuyorum...

Son haftalarda (yoksa bunu not etmiş miydim?) [Goethe’nin] Faust’unun Bayard Taylor [çevrisinin] birinci bölümünü, [Christopher] Marlowe’un [Doktor] Faustus’unu ve Mann’ın romanını okudum -

Goethe’den müthiş etkilendim ama onu anlamama zaman var - oysa Marlowe neredeyse benim — çünkü ona aylarımı verdim, tekrar tekrar okudum, pasajlarının çoğunu yüksek sesle yeniden söyledim. Faust’un son monologunu geçen hafta en az on kez yüksek sesle okumuşumdur. Kıyas kabul etmez...

 Önceki defterlerden birinde bir yerlerde Mann’ı  [Doktor] Faustus’unun beni düş kırıklığına uğrattığını itiraf etmiştim... Bu yorum, benim eleştirel duyarlılığımın niteliğini gösteren apaçık ve benzersiz bir kanıt! Büyük, doyurucu bir eser, hâkim olmak için defalarca okumam gerekecek...

Önemli olduğunu düşündüğüm şeylerden parçalar okuyorum ve değerlendirmelerim beni şaşkına çeviriyor. Dün epey [Gerard Manley] Hopkins okudum ve her zamanki kadar hayran kalmadım ona - özellikle “Leaden Echo” [Kurşun Yankı] ve “Golden Echo” [Altın Yankı] şiirleri düş kırıklığıydı -

Yüksek sesle okumak o kadar güzel ki - Dante’yi ve [T.S.] Eliot’ı yeniden ve [hiç azalmayan bir hazla] okuyorum (elbette)...
Bu yaz Aristoteles, Yeats, Hardy ve Henry James üzerine yoğunlaşmak istiyorum...

...

Eşcinselliğin ne kadarı narsisizm?

...

25 Mayıs

Bugün bir şey düşündüm — öyle ortada ki aslında, her zamanki gibi apaçık ortada! Birdenbire anlamanın saçmalığından başım döndü, sinirlerim boşaldı: İstediğim her şeyi yapmaktan beni alıkoyan hiçbir şey, hiçbir şey yok, benden başka... Kalkıp gitmemi engelleyecek ne var? Yalnızca çevremin öz-dayatmalı baskıları, bana her zaman öyle güçlü geldiler ki onların kutsallığını bozmayı düşünmeye yeltenmedim bile... Oysa aslında, beni durduran nedir ki? Ailemle ilgili korkularım mı - özellikle annemle? Güvenceyi ve mülkiyeti bırakamamak mı? Evet, ikisi de, ama beni tutan gerçekler yalnızca bunlar... Üniversite nedir? Orada hiçbir şey öğrenemem, çünkü bilmek istediklerimi biriktirebilirim, şimdiye dek hep öyle yaptım, tek başıma, gerisi angarya... Üniversite güvenlik demek, çünkü yapması kolay, güvenli olan şey... Anneme gelince, açıkçası umurumda değil — Onu görmek istemiyorum - Eşya sevgisi - kitaplar ve plaklar- bu ikisi son birkaç yıldır içimde ağırlaşan yüklerdi - ama kağıtlarımı, defterlerimi ve birkaç kitabı küçük bir kutuya koyup başka bir şehirdeki bir depoya göndermeme, üzerime birkaç gömlek ve levis’ımı geçirdikten, paltomun cebine bir çift yedek çorap, biraz da para tıktıktan -ve dünyaya Byrone’vari bir not bıraktıktan- sonra kapıdan çıkmama, otobüse atlayıp nereye istersem gitmeme ne engel olabilir, ne? İlk seferinde polis beni yakalayıp perişan haldeki ailemin kucağına geri yollar elbette, fakat gönderildiğimin ertesi günü çıkıp gidersem ve yeniden eve yollandığım takdirde aynısını tekrarlarsam beni rahat bırakırlardı - Ne istersem yapabilirim! O zaman, kendimle şöyle bir anlaşma yapıyorum - Chicago’ya kabul edilmezsem, bu yaz aynen yukarıda tasarladığım şekilde evden ayrılacağım. Kabul edilirsem, gelecek yıl gideceğim ve bir şekilde tatmin olmazsam -orada gerektiği kadar kullanılmazsam, hemen ayrılacağım

-Tanrım, hayat muazzam!

31 Mayıs

4. deftere kopyaladığım Lucretius alıntılarını da yeniden okudum - “Hayat devam ediyor yaşamaya... Hayatlar, hayatlar, hayatlar ölen.”

Bundan önceki defterleri ara ara yeniden okumak benim için iyi oluyor - Geçen Noel günü yazdığım şu cümleleri not ediyorum: Ve çıkışı bilmediğini anlamasına rağmen, iblisin biri yine de eziyet ediyor bana — acı ve öfke kaynatıyor içimde - korkarak, titreyerek - (büküldüm, yıkıldım - bitap düştüm): dizginlenemez arzunun spazmları ele geçirdi aklımı -

O zamandan bu yana çok köprüler geçtim - ‘bırakma’yı öğrendim - bir anı dolu, geniş biçimde sahiplenmeyi öğrendim -kendimi kabullenmeyi, evet ya, kendimden hazzetmeyi -

Önemli olan, hiçbir şeyi reddetmemek - Cal’e gelmeyi nasıl da ölçüp biçmiştim! Bu yeni deneyimi reddetmeyi değerlendirdiğim anları düşünüyorum da! Ne (gerçi ben bunu asla bilemezdim ama!) korkunç olurdu -
Chicago’da ne yapacağımı oraya gittiğim zaman gerçekten öğreneceğim - Hayatın bana gelmesini beklemek yerine dışarı çıkıp deneyim edinmeye kendim çaba göstererek doğru bir başlangıç yapacağım. Bunu artık yapabilirim çünkü Büyük Bariyer -bedenimin kutsallığına dair o his- yok oldu. Ben her zaman şehvet doluydum - şimdiki gibi - ama kendi yoluma kavramsal engeller koyuyordum... Sınırsız tutkumu gizliden gizliye duyumsuyordum fakat hiçbir çıkış yeterince ilgi çekici ya da uygun değildi -

En büyük hazzı tamamen fiziksel temeller üzerinde, ‘düşünsel yakınlık’ vs.’ye ihtiyaç duymadan yaşama becerisine artık sahibim - gerçi düşünsel yakınlık da arzulanacak şey...

İrene beni yıkmaya öyle yakındı ki - lezbiyenliğimle ilgili her zaman duyduğum başlangıç aşamasındaki suçluluğu koyulaştırarak - kendimi bana çirkin gösterdi -

Şimdi gerçeği biliyorum - sevmek ne kadar iyi ve doğru - Bir bakıma, yaşama izni verildi bana...

Her şey şu Andan sonra başlıyor - Yeniden doğdum



29 Aralık

Joyce'un Sanatçının Bir Genç Adam olarak Portresi'nin yeniden okuyup bitirdim - 

Ah, yalnızlığın vecd hali! - ...




*
Yeniden Doğan
Günlükler ve Defterler
1947 - 1963
Susan Sontag

1 yorum: