Dünyevi Zevkler Bahçesi (1503, Bosch)



Şöyle bir sahne hayal edin: Yıl yaklaşık 1517 ve siz, Brüksel'deki süslü sarayında Nassau-Breda kontu III. Hendrik'in misafirisiniz. Orası, hazlarla, doğal ve insan yapımı görsel harikalarla dolu bir evdir. On beş sarhoş eğlence düşkününün ve daha önce neredeyse ev sahibinizin uzerine inen göktaşının sığabileceği kadar büyük bir yatak var. Sizi, en ünlü hazinelerinden biri olan, büyük olasılıkla kendisinin yaklaşık on yıl kadar önce sipariş ettiği, büyük altar panosunu görmeye götürür. İlk başta, kapalı kapıların dış yüzündeki, cam kürenin içinde tekrenkli, ıssız bir kır manzarasının yer aldığı sahne, aklınızı karıştırır. Elinde Incil'iyle ufacık bir Tanrı, yukarıda uçarken betimlenmiştir. Yaratısının üçüncü günündedir ve aklında insanların henüz gelmediği dünya, bulutlu ve boş olarak görülür. Ardından büyük kapılar açılı verir ve bütün Gotik ve Rönesans tabloları içinde en kışkırtıcı yaratıcılığa sahip bu hayal gucu karşısında şaşkına dönersiniz. Sanrıyı andıran renklerden ve olaylardan oluşan karmaşık bir labirentin içine çekilirsiniz, Hieronymus Bosch'un en büyük eseri olan, Dünyevi Zevkler Bahçesi'nin içine...


Bu eserin kaynağı ve anlamı, hatta gerçek başlığı bile, tarih içinde kaybolmuştur. Yüzyıllar boyunca bu göz kamaştırıcı muammanın konusu lüksün günahı, Tufan'dan sonra dünyanın yeniden doğuşu, simyacılık, sapkınlık, astroloji ve Bosch'un dahil olduğu dini mezhep tarafından gerçekleştirilen "cennetvarı bir evlilik" ayini olarak yorumlandı. Bunların hepsi ya da bazıları, Bosch’un imgelemini etkilemiş olabilir. Eserlerinden anlaşılacağı gibi Bosch bireyci olduğu kadar ahlakçıydı. Eserin geleneksel bir kanatlı sunak panosu biçiminde olması ve önce dış yüzeyinden, sonra iç bölümünde soldan sağa doğru okunması, o dönemdeki dini inanışla ilgili bir yorum ya da belki de ibadetle ilgili oldukça sıradışı bir resim olarak tasarlandığını düşündürür.


İç kısımda soldaki resimde, görece geleneksel bir Cennet imgesi görülür. Ön planda (İsa biçimli) Tanrıyı, uyanmakta olan Âdem’e, uykusunda onun kaburga kemiğinden yarattığı Havva'yı sunarken görürüz. Hem gerçek hem de hayali olan bitki örtüsü ve hayvanlarla çevrelenmişlerdir. Resmin ortasında yer alan ve kabuklu bir hayvanı andıran, pembe, fallik nesne, toprağı besleyen Cennet’in Çeşmesi’dîr. Çeşmenin kaidesindeki yuvarlak açıklıkta bir baykuş oturur, gece yırtıcısıdır, bilge ama vahşidir, belki de doğanın masum olmadığına dair bir ipucudur ve insanlığın gelecekteki çöküşüne bir işarettir.



Ortadaki resimde, tuhaf bir sefahat âlemi betimlemesi görülür. 1517 yılında, sapkın bir imgeye maruz kalmış olmanın korkusuyla, başınızı çevirebilirdiniz, ne de olsa, Engizisyon, bedensel hazlara karşı bütün nefretiyle sürmekteydi. Ancak ev sahibi, kendi yorumuyla korkularınızı yatıştırabilirdi. Hiç gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek olan dünyevi bir cennete bakıyorsunuz. Resim yakından incelendiğinde, insanlar, doğa ve farklı ırklar arasındaki uyuma dair, tuhaf biçimde masum bir sahne olduğu görülür. Dev kuşlar, erkeklere ve kadınlara meyve yedirir, farklı ırklardan çiftler sandallarda birbirini kucaklar. Herkes çıplaktır. Sarsıcı yan yana getirmelerle ve ölçeklendirmedeki orantısızlıklarla dolu, doğurganlığa dair bir kutlamadır. Bosch’un hayal gücü, gerçeküstü bir karanlıktır, dolayısıyla sınırsız zevklere ve karnavala dair bu sahneyi bile bir tehdit havası kaplar.


Arka planda yer alan, canlı organizmalara benzeyen, büyük, dört yapı, dünyanın dört bölgesini temsil eder. Her birinin içinden bir nehir geçer ve nehirler, ortada, sıçrayıp oynayan çiftlerle çevrili, evrensel bereketin fütüristik minaresinin gölden yükseldiği yerde birleşir. Resmin her yanında, erkekler ve kadınlar, bedenlerinin tadını çıkarır. Yalnızca, ortadaki arazide, törensel bir kur yapma gösterisi görüntüsünü verenler cinsiyetlerine göre ayrılmıştır. Erkekler, hayvan sırtında havuzun etrafında dolaşır, havuzdaki kadınlarsa sınırsızca eğlenir. Kimileri ellerinde, Günah yorumlamasına katılırmış gibi meyve tutar.

Bosch’un bu çarpıcı, rüya gibi betimlemesi bize, tuhaf bir dehanın tümüyle özgün patlaması gibi görünür. Kendi hikâyesini resmetmesi açısından, Bosch olağandışı, hatta benzersizdi. Yaratıcı buluşlarının yanı sıra, aynı zamanda, atasözü ve alegorik öykülerin o döneme ait, herkesçe sevilen görsel deyimlerini, Kutsal Kitap bağlamına taşımıştır. Erotik ve vahşi eylemlere dair sayısız sahnelerin, içeriği olmasa da çarpık, parodi dolu üslubu, o dönemdeki izleyiciye, o günün rağbet gören sanatından, özellikle de, festivallerde ve yortu günlerinde modern çağın tişörtleri gibi alınan, hicivli atasözlerinin, erotik şakaların ve hayali melez yaratıların ve aynı zamanda da daha geleneksel dini imgelerin betimlendiği, tenekeden, kurşundan ya da kurşun ve kalay alaşımından yapılan “hacı rozetleri ”nden, daha tanıdık görünmüş olmalıdır.

Ortadaki resimde Bosch, kutsal Hıristiyan Cenneti’ni değil, kendi yarattığı dünyevi bir Cennet’i resmetmiştir. Burada ölüm ya da çocuk yoktur, bedensel zevklerin zahmetsizce tadını çıkarırken çocuklara benzeyen, yaşlanmayan, bireyselleşmemiş figürler yaşar. Ahlakçı Bosch, bize, yeryüzündeki Cennet’i, harika bir kâbus olarak gösterir. Keşifler çağı olduğu için ütopik toplumlar kavramı o dönemde çok tartışılıyor olmalıydı. Kolomb’un Yeni Dünya’ya dair raporları yavaş yavaş yayılıyordu ve coğrafi açıdan gerçek bir yer olarak Cennet fikri (Ortaçağ’daki dünya haritalarında genelde betimlendiği gibi) bazı açılardan daha gerçekçi oluyor, aynı zamanda bulunmasının ihtimali de azalıyordu. Bosch’un öldüğü 1516 yılı, onun öngörüsünün edebi karşıtı olan, Thomas More'un Ütopya'sının yayımlandığı yıldı.


Sağdaki resimde Cehennem vardır, Burada doğa yoktur, ıstıraplar insan elinden çıkmadır. Zevk vermesi için yapılan müzik aletleri birer işkence aletine dönüşmüştür.

O dönemki izleyicileri, sağ alt köledeki imge karşısında derin bir nefes almış olmalıdır, Rahibe kılığındaki domuz, bir adamın bütün servetini bir imzayla Kîlise'ye bırakması için uğraşır. Zaten Cehennem'de olduğu için, artık çok geçtir. Onu buradan uzak tutacak olan, yozlaşmış bir kiliseye olan inancındansa iyi ve ahlaklı bir hayat sürmekti.


Resmin ortasında, Bosch’un belki de en bilinen imgesi, ayakları bir sandalda biten ve karnında bir meyhane olan ağaç adam yer alır. Birçok araştırmacı, izleyiciye yandan bakan dikkat çekici figürün otoportresi olduğunu düşünür.


Dünyevi Zevkler Bahçesi, Bosch’un hayatında da çok ünlüydü ve büyük olasılıkla bugün de sevilmesine yol açan nedenlerden ötürü, takdir edilmişti. Ölümünden sonraki kuşaklar için, yüksek kalitede kopyaları yapılmıştı. Sonraki tıpkıbasımları duvar halısı biçimindeydi ve bunlardan bazıları Fransa ve İspanya’nın kraliyet koleksiyonlarında yerini almıştı. 20, yüzyılda bu eserin yankıları, Max Ernst gibi (Gerçeküstücüler’in eserlerinde, 1960’ların sonlarındaki yaygın saykodelik sanatta ve Francis Bacon’ın, saydam kutular içine hapsedilmiş, sefahat aleminde eziyet çeken figürlerinde görülebilir.

Belki de Bosch’un bize göstermeye çalıştığı, Cennet’in, solda görülen Kutsal Kitap geleneğinde ya da sağdaki gerçek, yozlaşmış dünyada var olmadığı; yalnızca ortada, sanatçının hayal dünyasında var olduğudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder