NERVAL VE AURELİA

NERVAL, Gerard de (1808-1855), Bu şair ve Öykücü, mistik gezgin, 22 Mayıs 1808’de, hekim Etienne Labrunie ve Marie Marguerite Antoinette Laurent’ın çocukları olarak doğduğu Paris'te, Vieille-Lantern sokağında 26 Ocak 1855’te asılmış olarak bulundu.

Annesi 1810’da, Rhin ordusunda askeri hekim olarak görevli olan kocasına eşlik etmek üzere geldiği Silezya’da ölür ve Gross-Glogau’da toprağa verilir. O sırada henüz iki yaşında olan Gerard, bütün çocukluğunu ve gençliğini geçireceği Mortefontaine’de oturan dayısı Antoine Boucher'ye emanet edilir. Charlemagne kolejinde Theophile Gautier ile dost olur. Yirmi yaşındayken Faust çevirisini, on iki yıl sonra da İkinci Faust'u yayımlar. 1835'te, aktris Jenny Colon’u yüceltmeye adanmış Le Monde dramatique dergisini kurar. Ama dergi bir yıl sonra iflas eder. Figaro'da gazetecilik, La Presse'te tiyatro yazarlığı yapar. Nerval, 1841 ’de geçirdiği ilk bunalımın ardından Aurelia isimli anlatısına başlar, ancak birçok kez evinde kalacağı doktor Esprit Blanche’ın tavsiyesiyle çalışmasına bir süre arar verir. Bunalımları birbirini izleyecek ama sağlıklı zamanlarında Belçika ve Hollanda’ya, Londra'ya, Viyana ve Napoli’ye, Doğu’ya (Malta, Mısır, Suriye, Kıbrıs, İstanbul), özellikle de romantik ruhuna pek yakın bulduğu Almanya’ya uzanan yolculuklara çıkacaktır. Bu arada Sylvie'de sözünü ettiği ve topraklarında gezmeyi onca sevdiği kendi memleketini, Valois’yı da unutmamak gerekir. Onun bu serseri mizacıyla ilgili olarak yayıncısı Henri Lemaitre şunları yazar: “Onun yalnızca engin bir gezinti olan tüm yapıtı, ona o özel çekiciliğini veren bu taşıyıcı atmosfere batırılmıştır”. Hayatının son on beş yılını işaretleyen bunalımları, edebi üretkenliğinin kaynağıdır: dostu Henri Heine’in şiirlerinin çevirileri, Les illuminis, Les chimires, Sylvie ve bir parçasını oluşturacağı Fil les du feu, özellikle de asıl Revue de Paris'de 1 Ocak ve 15 Şubat’ta iki fasikül halinde yayımlanan Aurelia. Bu iki tarihin arasında, Gerard ölür.

Les fiiles du feu'de, “edebi erotizmin modası bir parça geçmiş gelenekleriyle hiçbir ortak yanı bulunmayan bir Kadın ayini ve bir Aşk arayışı görülür” {a.g.e., s. XI). Aurelia en başta, dünyevi ya da ilâhi birçok kadının, Gerard’ın ruhunu adamış olduğu edebi imgesidir. "Nerval’in ruhsal bunalımları Aurelia adıyla gösterilen, sevilmiş ve yitirilmiş bir kadın figürünün egemenliği altındadır.” Bu kadın figürünü, sırasıyla Sophie Dawers, barones Adrien de Feuchferes (Sylvie’deki Adrienne ve aynı adı taşıyan şiirdeki Artemis kişiliği), Jenny Colon (Aurâlia'nın kişiliği), Marie Pleyel (Pandora), Charlotte Dawes (Sylvie) canlandırırlar. Ve bu figür, her şeyden önce namevcut ve çok uzaklardaki annesini simgeler. Aurelia'da, karşısına çıkan ilahe Gerard’a şöyle der: “Ben Marie ile aynı kişiyim, annenle aynıyım, aynı şekilde, her zaman ve hangi biçim altında olursa olsun, sevmiş olduklarının hepsiyle aynıyım. Geçirdiğin sınavların her birinde, hatlarımı gizlediğim maskelerden birini terk ettim ve çok geçmeden beni olduğum gibi göreceksin” ((Euvres, a.g.e., s. 805). Onun bütün yaşamı, Nerval’gil mitolojinin merkezi arketipi olan ezeli annenin kesintisiz arayışı olmuştur. 
“Gerard orada Ana Tanrıça’nın, İsis’in, Kibele’nin ve hattâ acı çeken Ana’nın pagan söylencelere bindirilmesi olarak Bakire Meryem’in, Hıristiyanlığın Mater Dolorosa’sının farklı cisimleşmelerindeki ortak hatları biraraya getirir”. Kadın’ın, dünyayı çöle çevirecek olan kayboluşu düşüncesi Gerard’ın yakasını bırakmaz. Jean-Paul Richter’den esinlenerek kara güneş imgesine olan takıntısını dile getirir (William Blake’in Premier livre d'Urizen’indeki illüstrasyonu, 1774). El Desdichado isimli şiiri şöyle başlar: “Ben karanlık olanım, -dul- teselli bulmayan / Kulesi yıkılmış Aquitain’lı hükümdar:/Tek yıldızım da öldü benim -ve pırıltılı şiirim/ Melankolinin kara güneşini taşır” (a.g.e., 1693). Ve Aurelia’nın ikinci kısmında, dünyanın sonunu kara güneşin (kadının yokluğu) belirdiği ve sonsuz gecenin başladığı kıyametçil görüyle özdeşleştirerek şöyle yazar:

“Concorde meydanına geldiğimde, düşündüğüm şey kendimi yok etmekti. Birçok kez Seine’e doğru yöneldim, ama birşeyler, amacımı gerçekleştirmeme engel oluyordu. Gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Aniden, kilisede görmüş olduğum mumlar gibi hep birlikte sönüvermişler gibi geldi bana. Zamanların bittiği yere gelindiğini, ve aziz Yuhanna’nın Kıyamet’inde haber verilen dünyanın sonuna ulaştığımıza inandım. Bomboş semada kara bir güneş ve Tuilleries’nin üzerinde de kan kırmızı bir küre gördüğümü sanıyordum. Kendi kendime şöyle dedim: Sonsuz gece başlıyor, ve belli ki korkunç olacak." (a.g.e., s. 802).

Gustave Dore, 1855


“Cehenneme inişini” ve “şiirsel selâmeti fethini” hiç kimse Gerard de Nerval kadar uzgörüşlülükle betimlemeyi başaramamıştır. İyi bir kronikçi olarak, düşleri ve görüleri gibi, sıradan yaşamının gündelik olaylarını, dostlarıyla buluşmalarını, çeşitli evlerde geçirdiği günleri, sevinç ve hüzün duygularını da aynı şekilde betimler. Böylece, Aurelia’nın birinci kısmında şunları okuruz: 

“Gerçek hayata rüyanın akışı adını vereceğim şey benim için burada başladı. O andan itibaren, her şey kimi zaman ikili bir görünüm alıyordu -ve bu da akıl yürütme asla mantıktan ayrılmaksızın, bellek başıma gelenin en küçük ayrıntılarını bile yitirmeksizin oluyordu. Ne var ki, görünüşte akıl dışı olan eylemlerim, insan aklı uyarınca yanılsama adı verilen şeye tâbiydiler.” 

Demek ki, doktor Blanche'ın Gerard'ın hastalığına ilişkin tanısında Paris başpiskoposuna şunları yazması nedensiz değildir: “özellikle de deliliğini yüz yüze gördüğü içindir bu” Lemaître, a.g.e., s. LXIII).

Henri Lemaître’in yazdığı gibi, “Gerçekten de iki Gerard vardır: dilinin sadeliğini ve edebi biçeminin doğallığını hiç şüphesiz o makale yazma pratiğiyle biçimlendirmiş olan yetenekli makaleci ve köşe yazarı, bir de, trajik bir kaderle, çılgınlığın bilinçli ve uzgörüşlü deneyiminde doğmak ve gelişmek zorunda kalan düşler şairi.” Bu çifte kişilik, dostu Alexandre Dumas tarafından harikulade bir şekilde betimlenmiş ve bu metin bizzat Gerard tarafından, Les filles dufeu isimli romanının önsözünü oluşturan “Alexandre Dumas”ya başlıklı mektubuna alınmıştır: 

“İşte, geçtiğimiz 10 Aralık’ta benim hakkımda yazmış olduğunuz şeyden bir bölüm: ‘Sizin de karar verebileceğiniz üzere, o canayakın ve farklı bir zihindir, -onda, zaman zaman, belli bir fenomen ortaya çıkar, ne mutlu bu fenomen, bunu umuyoruz, onun için de, dostları için de ciddi olarak kaygı verici değildir: -zaman zaman, bir çalışma onu fazlasıyla uğraştırdığında, hayal gücü, o düş kurma yetisi, bir an için, hanımefendisinden bir şey olmayan aklı ondan kovar: o zaman Kahireli bir afyonkeşten, ya da Cezayirli bir esrarkeşten ne fazla ne eksik olarak düşler ve hayallenmelerle beslenmiş olan bu beynin içinde hayal gücü, olanca gücüyle tek başına kalır, ve o zaman serseri hayal gücü onu imkansız kuramlara, yapılabilmez kitaplara fırlatır. Kimi zaman o Doğu kralı Süleyman’dır, ruhları çağıran mührü yeniden bulmuştur, Saba melikesini beklemekledir, kimi zaman Kırım hanı, Habeşistan kontu, Mısır dükü, İzmir baronudur. Bir bâşka gün, deli olduğuna inanır, ve nasıl o hale geldiğini anlatır, ve bunu öylesine neşeli bir coşkuyla, öylesine eğlendirici olaylardan geçerek yapar ki, herkes İskenderiye’de Ammon’a giden yolun Üzerindekilerden de daha serin ve daha gölgeli vahalarla dolu gariplikler ve hayallenmeler ülkesine götüren bu rehberi izlemek için deli olmayı arzular; nihayet, kimi zaman melankoli onun esin perisi haline gelir ve işte o zaman, eğer yapabilirseniz gözyaşlarınızı tutun, çünkü asla ne Werther'in, ne Rene’nin, ne de Antony’nin bundan daha dokunaklı yakınmaları, daha ıstıraplı hıçkırıkları, daha yumuşak sözleri, daha şiirsel çığlıkları olmuştur!”

Dumas’dan yaptığı bu alıntıda, Gerard şu tümceyi es geçer:

 “Şimdi, bizim zavallı Gerard’ımız, bilim adamları açısından bir hastadır ve tedaviye muhtaçtır, oysa ki bizler için, o sadece her zamankinden daha anlatıcı, daha düşçü, daha zeki, daha şen ya da daha hüzünlüdür.”

Nerval, Aurelia'da, intihar etme kararını vermiş ya da bu edimi yerine getirecek yetenek ve imkânlara sahip bulunduğuna emin olan kişiyi başarısızlığa uğratan özgürleştirici ve güven verici gücü betimler:

 “Böylece ruhumun ölümsüzlüğü konusunda en iyi beyinleri etkileyen o ezeli şüphe benim için sonuçlandırılmış oluyordu. Ne ölüm, ne hüzün, ne de kaygı. Sevdiğim insanlar, akrabalar, dostlar, ebedi varoluşlarının kesin işaretlerini veriyorlardı bana ve ben onlardan yalnızca günün saatlerince ayrılmıştım. Gecenin saatlerini yumuşak bir melankoli içinde bekliyordum." 

Nerval'in zihninde gönüllü ölüm, yitirdiği sevdikleriyle birleşmenin gerçekleşeceği ölümden sonraki bir yaşama açılmaktır.

*
Eric Volant

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder