"Anlatacak çok şey yok, yirmi beş yıl önce bir Londra banliyösünde doğdum. Başka yapacak bir iş bulamayacakmışım hissine kapıldığımdan sahneye çıktım. Hem babam hem de annem sahnedeler, aile ağacının izini sürebildiğim kadarıyla bütün atalarım da sahnedeymiş. Sahnede doğdum denebilir."
"Kesinleşmiş, iyice belirginleşmiş silüetim, ilk bakışta tanınacak
bir görünüşüm yoktu henüz. Bazen bir keçi sakalı takarak, upuzun bir
şapka, cilalı kunduralar ve gri bir redingot ile oynuyordum... Ancak
birkaç hafta sonradır ki, sahneyi bıraktığım zaman çıkarıp bir yana
koyduğum müzikhol giysilerimi ilk filmimde tekrar giydim. Ondan beri, bu
giysileri çıkarmaz oldum. Bu Tramp
=avare, kopuk, giysileriyle çalışmaya başlar başlamaz daha bir rahatlık
duyar olmuştum. Köşe başlarını dönerken tek ayakla koşma numarasını da o
zaman buluverdim."
Şarlo'da giysi ile kişilik birbirlerine çok yakından bağlıdır ve biri ötekini belirler.
Şarlo'da giysi ile kişilik birbirlerine çok yakından bağlıdır ve biri ötekini belirler.
Bu
giysi sokaktaki adam anlayışımın anlatımında bana yardımcı oluyor.
Bununla herhangi bir insanı ya da doğrudan doğruya kendimi
anlatabiliyorum. O çok ufak melon şapka soylu görünme çabasıdır. Büyük
bir övünme aracıdır. Çok düğmeli
dar ceket, baston ve tüm jestler, canlılık, gösteriş ve kibarlık
izlenimini vermeye yönelir. Bu, dünyaya kahramanca karşı çıkmaktır,
karşı çıkmaya çalışmaktır, bir anlamda blöf yapmaktır. Ve sokaktaki
adam bunu bilir. Hatta bunu o denli bilir ki kendi kendisiyle alay
edebilir ve kaderi yüzünden kendi kendine biraz da acır, acıyabilir.
Birçok kimse, canlandırdığım tipi nereden esinlendiğimi sormuştur. Tüm söyleyebileceğim şey şu: Londra'da oturduğum sırada orada gördüğüm birçok ingilizin karışımı, bireşimidir bu tip, bu fikrin kaynağı.
Birçok kimse, canlandırdığım tipi nereden esinlendiğimi sormuştur. Tüm söyleyebileceğim şey şu: Londra'da oturduğum sırada orada gördüğüm birçok ingilizin karışımı, bireşimidir bu tip, bu fikrin kaynağı.
Şarlo'nun (Charlot)
tariflere sığmaz pantolonu zihnimde geleneksele karşı bir başkaldırıyı,
bıyığı insanın kendini beğenmişliğini, şapkası ve bastonu asilleşme
çabasını, ayakkabılarıysa sürekli önüne çıkan engelleri temsil ediyordu.
Ama gitgide daha insanileşmekte ve şeylerin özüne biraz daha
yakınlaşmakta ısrar etti.
Konuşmadı, Ona nasıl bir ses vereceğimi hiç bilemedim. O cümleleri nasıl kurardı ki? Bu yüzden Şarlo bunu kabullenmek durumundaydı. Üzgünüm.
Her filmimde hayatımdan bir sahne vardır: Altına Hücum'da benden bir
şeyler bulabilirsiniz. Bu filmin bir sahnesinde ben bir milyonerim.
Yine de yerde duran bir izmariti almak için eğilmekten kendimi
alamıyorum. Sanırım gençliğinde çok zorluklar yaşamış pek çok kişi böyle
ani dürtülere kapılıyordur. Her gece bütün ışıklar sönmüş mü diye evin
her tarafını gezen zenginleri düşünün. Oysa, ertesi gün bir seyahate
çıkarken, sırf yatağında fazladan bir pamuklu yorgan bulunsun diye ve
bunun gibi konforlar için, özel bir demiryolu aracı kiralayacaktır belki!
Filmlerimin
hiçbiri için insanların -bir mendil çıkardı, katladı, başını eğip
gözlerini sildi- işte bu. Muhteşem bir an dediğini sanmıyorum. Çünkü
bardağı taşırmam. Sezdirmek, muhteşem ana, merhamet ve acıma duygularını
uyandıracak o nihai ana yaklaşmak daha hoştur, ardından yolunuza devam
edersiniz. Bardağı taşırmaktan nefret ederim, korkarım da.
Charlie Chaplin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder