Tarkovsky'nin filmini görmeye gittiğimde hiçbir hazırlığım yoktu açıkçası. Yönetmenin izleyeceğim ilk filmiydi bu, üstelik tek bir satır okumamıştım üzerine. Sonuç: Jenerikle içine gömüldüğüm gökkuşağından salonun ışıkları yandığında güçlükle çıkabildim. Nostalghia'nın bunca dağlayıcı olması kanımca onun yalnızca sinema sanatının ürünü olmayışından kaynaklanıyor. Tarkovski sinema, şiir ve resim sanatı üçgeni üzerine sıra dışı olgunlukta bir yapıt kurmuş. Birden fazla yönüyle Antonioni'nin ustalığını çağrıştıran Nostalghia, dramatik çatısının güçlüğü ve güçlülüğü, temalarının zorlayıcılığı, çizdiği ilişki üçgeninin tekinsiz yanıyla olduğu kadar, hatta ondan da çok, bu bütünlüğü kavrayan plastik yaklaşımın kusursuzluğu ile başyapıt niteliğini kazanıyordu. Filmin getirdiği bildirilerin deşilmesi bu izlenim yazısının sınırlarına sığmayacağı için ne yazık ki bunu başka bir yazıya ertelemek durumundayım. Şunu söylemek isterim gene de: Tarkovski'nin iletişim konusunda getirdiği yorum hayli düşündürücü. İlettiğini sanmaktan çok açık biçimde kaçınıyor yönetmen, buna karşın, genellikle kurulamayacağı düşünülen iletişim kanalları üzerinde korkusuzca geziniyor. Nostalghia'yı görenlerin neredeyse kesin biçimde iki karşıt kutba ayrılmış olmaları, hemen hiç kimsenin filmden vasat bir tonda söz etmeyişi buna bağlanabilir belki de. Tarkovski'nin ifade sanatında yakaladığını düşündüğüm altın orana gelince: Bugüne dek, az sayıda filmin ışık ve karanlık, ses ve sessizlik, siyah ve beyaz, renk ve körleşme, anlık ve sonsuzluk arasında bu ölçüde saltığa yakın bir denge, büyülü denebilecek bir uyum yakaladığı kanısındayım.
Sinema Günleri 84
Birkaç film üzerine birkaç izlenim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder