Sarhoştum. Gottfried Benn’in hayaletinin bana doğru geldiğini görür gibi oldum. Omuzuma yapıştı, fısıldadı:
“Şiir hiçbir anlamdan gelmez, hiçbir değere gönderme yapmaz. Ondan önce ve sonra hiçbir şey yoktur. O, varolandır."
“Şiir hiçbir anlamdan gelmez, hiçbir değere gönderme yapmaz. Ondan önce ve sonra hiçbir şey yoktur. O, varolandır."
Elinden kurtulmak istedim, şaire benzer hiçbir yönü olmadığını haykırdım, ama hayalet yakama yapışmıştı:
“Teorik olarak belirttiğim ve pratik olarak yaşadığım anlamda çifte hayat, kişiliğin kolayca kapıldığı sistematik/bilinçli bir dağılmadır.”
“Teorik olarak belirttiğim ve pratik olarak yaşadığım anlamda çifte hayat, kişiliğin kolayca kapıldığı sistematik/bilinçli bir dağılmadır.”
Şölenden ayrıldığımızda, savunmasızdık. Samy bir çukura kustu. Ben arabalara çarpıyordum. Serge, kolundan yakaladığı genç bir Kuzey Afrikalıyı bir dostunun ödünç verdiği tatil evine götürmek üzere ayrıldı.
Benn'in hayaleti sokakta önüme çıktı ve kulağıma tiz bir sesle haykırdı:
“Yaşamak bir hayat deneyimi geçirmek ve ondan suni bir şeyler çıkarmaktır.”
“Yaşamak bir hayat deneyimi geçirmek ve ondan suni bir şeyler çıkarmaktır.”
Hayattan bir ölüm emri çıkarıyordum. Hayalet bana yapışıyordu. Ondan kurtulmak için havaya vuruyordum. Bir yüz görüş alanıma girdi ve omuzuma yanaştı: Samy’di bu. Vardı. Beni kollarının arasına aldı, sıktı.
Onbeşinci mahallenin kenarında bir kulenin onyedinci katında bir stüdyoda oturuyordum. Asansöre kadar Samy’yle yürüdüm. Birbirimize yaslanıyorduk. Kapıyı açtım ve dosdoğru yatağa yığıldım.
Samy soyundu, muhteşem vücudunun kaslarına baktım
Ona baktığımı fark etti: oğlanları sever misin?
tek bir yatak var ama yatabilirsin, tecavüz edecek değilim!
- Onüç yaşımda Amsterdam’da bir tramvay sürücüsü düzmüştü beni... ibne değilim, ama çok da korkmuyorum.”
Uzanmış, çıplak, birbirimize doğru kayıyorduk. Samy vücuduyla gururlanıyordu; önce okşamama ses çıkarmadı. Sarsıldı; ben de onu izledim. Sonra sarıldık ve eli harekete geçerek tenimin, organımın, kıçımın üzerinde yol aldı. Gözlerim kapanıyordu, ama dudaklarını göğsüne, karnına, cinsel organına doğru indirdim. Haykırarak ağzıma boşaldı.
Uyandığımda başım ağrıyordu. Yataktan çıkıp valizimi hazırlamaya koyuldum. Samy hâlâ uyuyordu. Karnının üzerine yatmıştı ve çarşaflarda kalçalarının, kıçının izleri vardı.
Bu herifin yatağımda ne işi olduğunu düşündüm. Vücudu, teni, hareketleri, ağzı kadınları tercih eden bir oğlana aitti. Kadınlığımı arttırarak onu etkileyecek de değildim.
Samy için duyduğum aşk ortaya çıkarsa, kendi kendini de mahkûm etmiş olacaktı, bunu biliyordum. Ama bu olanaksızlık beni büyütüyordu; bu kez aşkı yenilgiye uğratacak olan şeyin alışılmış nedenlerle, yani eşcinselliği çok göz önünde olan oğlanlarda görülen cimrilik, aptallık, giyinme biçimi, vücudun herhangi bir ayrıntısı, bir kelime, bir hareketle hiçbir ilgisi yoktu.
Samy'i sevmeyi istemek gezegenlerarası bir savaşa katılma, tarihe girme biçimiydi. Bu savaşın da, henüz bulunmamış, ama o kadar çok arzu edilen büyük davalar uğruna başka savaşlara sürükleyeceğini düşünüyordum.
Belki de bu savaşın, çözülemez bir psikosomatik mekanizmayla, kurtarıcı genler üreteceğine, kanımın taşıdığı öldürücü yaraya merhem olacağına inanıyordum.
Önceki gece sayesinde garip şeylerin bilincine vardığımı düşünüyordum. Samy ile Gottfried Benn'in hayaleti karşı karşıya. Basit, güneş gibi, melez, sürekli şiddetle gerilmiş bir beden. Karşısında da sinik, bulanık, naziler tarafından formalist olduğu için, ama düşmanları tarafındanda başka nedenlerle hakarete uğramış bir ruh: yine de nazilere daha yakın, Hitler doktrinine inanmasından çok, nazizmi doğuran dejenere kültüre sahip olduğu için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder