Patates Yiyenler (1885, Vincent)

"Patates yiyenler"i Vincent Paris’e beraberinde götürmüş ve resmin bir taş basmasını ressam dostu von Rappard’a göndermişti. O da fikrini şöyle belirtmişti: 

“Böyle bir çalışmanın ciddiye alınmayacağı konusunda bana hak verirsin umarım. Çok şükür ki bundan daha iyilerini yapabilecek durumdasın. Ama sanki neden her şeyi üstünkörü inceledin? Neden hareketleri daha titiz çalışmadın? Resimde insanlar sanki poz veriyorlar; arkadaki kadının nazlı elceğizi ne kadar da gerçek dışı, kahve tası, masa Ve kulbu tutan el arasında nasıl bir uyum var? Allahaşkına bu tas ne yapıyor, masada durmuyor, elle de tutulmuyor, öyleyse ne olmuş? Ya sağdaki adamın neden karnı, dizleri, akciğerleri yok, yoksa sırtında mı gizlenmiş bunlar? Neden kolu bu kadar kısa? Burnunun yarısı neden eksik olmak zorunda? Neden soldaki kadının, üzerinde zor duran pipoya benzer bir burnu var? Ve böylesine bir çalışma için Millet ve Breton’un isimlerini ağzına almaya hâlâ cesaret edebiliyor musun? Sanat, insanın onu gelişigüzel uygulamasından daha yüce bir şeydir."


Doğaldır ki bugün bir sanat tarihçisi, yapıtı bir ustanın elinden çıkmış olarak tanımlayacaktır. Usta işi olsun olmasın, gerçekte Vincent Hollanda’daki öğrenim yıllarını bu eserle noktalamıştı. Paris’te kimse onu Rappard gibi acı bir katılık ve bir çeşit düşmanlıkla yermediyse de, hayran olan da çıkmadı. Herkese büyük bir anlayış gösteren Camille Pissarro resmin anlatım gücünden çok etkilenmişti, Hollanda da yaptığı eserlerini inceleyen Emile Bernard, van Gogh hakkında şu satırları yazmıştı; 

“Bu karmakarışık resimde, ürkütücü bir kulübenin içindeki zavallı insanların, ölü bir lâmbanın ışığı altındaki sofraları beni şaşkına çevirdi. Ona Patates yiyenler adını vermiş, ama çirkin ve huzursuz bir yaşamı anlattığı kesin."

Theo çok önceleri Vincent’e arkadaşı ressam Serret’in, resmi incelediğini ve birçok eksik bulduğunu yazmıştı. Vincent’in cevabı ise:

 "Serret’e söyle, eğer figürlerim iyi olsaydı şaşardım, söyle ona, resimlerimin akademik açıdan hatasız olmalarını istemiyorum... Bütün istediğim hatalar yapmayı, gerçeklikleri farklılaştırmayı, bozmayı, değiştirmeyi öğrenebilmektir, -isterlerse yalancı desinler ama- bunlar salt gerçekten daha gerçektirler." 

Eski dostu von Rappard’ın mektubuna haklı olarak üzülmüştü. Figürlerinin çizgilerinin zayıf kaldığını, ona yolladığı taş basmadaki ”yanlışların” ise “kompozisyon” dediği yapıtından çok daha belirgin ortaya çıktığını kabulleniyordu. Hatta şu satırlarla da ona hak veriyordu. Mutlaka içinde hatalar vardır, ama yaptığım için pişmanlık duymamı engelleyecek şeyler de var.

Bu yapıtın ona çok şey ifade ettiği kolayca anlaşılabilir. Aylarca üzerinde çalışmış, kompozisyonuna katmak için sayısız portre çalışmaları yapmıştı. Ama daha sonraları da bu resmi övmüş, göklere çıkartmıştı. Onun başarılı eserlerinden biri olan Gece Kahvesi'ni bile Patates Yiyenlerle “eş değerde” görüyordu. Bu son resminde çizgileri gerçeklere daha yakın ve basitti, ama bunun için lokal renkler yerine tamamen farklı renkler kullanmış, bunların uyumu ile elde etmek istediği “gerçeği” vurgulamıştı. Her iki resimde de optik gerçeklerden kasıtlı bazı sapmalar vardı. Anlamlı “deformasyon” kelimesinin kullanılmasının zorunlu olduğu Patates Yiyenler tablosu için Vincent hatalardan söz ediyordu. Bu kelimeye katlanması, Vincent’in vazgeçemediği özgürlük tutkusundandı.

Resimde anlatılmak istenenler renklerle de ifade edilmelidir. Genç Bernard resmin olağanüstü çirkinliğinden söz ederken bunun nedeni olarak empresyonist anlayışla yetişmiş kişileri şaşkına çeviren renkleri görüyordu. Bu arada Vincent hakkında şu görüşbirliğine varıldı. Paleti önceleri Rubens’in, daha sonraları Paris’te empresyonistlerin etkisiyle “aydınlanmıştır”. Bu doğrudur; ama açık renklerin kullanımının pek o kadar değer taşımadığı da hatırlanmalıdır. Sanat tarihçisi Bruckhardt’m, İtalyan resim sanatının temiz renklerinde bir zariflik algılayabilmesi, ama buna karşılık Rembrandt’ın “sıradan kahverengisinden söz edebilmesi anlamlıdır. Werner Haftmann kitabında “renklerin gerçek ifadeleri ortaya konulmak istenirse, pis çalışılmamalıdır” demiş ve Vincent’inde bunu bildiğini belirtmiştir.

Şüphesiz Patates Yiyenler pis bir çalışma değildi, Vincent’in Theo’ya, kullanılan boyaların kalitesizliğinden dolayı renklerin yansıtılmasındaki yetersizliği savunmak için gösterdiği çaba onun aşağılık kompleksindendi. Vincent resim yaparken Milet’nin köylü figürlerini örnek olarak benimsemiş ve bunlar hakkında söylenen şu sözleri beğeniyle not almıştı: Onun köylüleri ekin ektikleri toprakla resmedilmiş gibiler. Kendi resminden bahsederken ise, tozlu patatesin rengini neredeyse elde edebildiğini söylüyordu. Tabii ki soyulmamış diye de çocuksu bir ifadeyle ekliyordu. Tabii ki soyulmamış! Bütün resme hâkim renk yabani otlardan arınmış, hâlâ üzerinde topraklar olan bir patates rengi idi. Bu durumda Vincent’in çizgilerinde ve renk kullanımında özgür davrandığı, görünen gerçeklerden kendine özgü bîr şekilde uzaklaştığı ortaya çıkmaktadır.

*
Herbert Frank
Van Gogh

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder